Paylaş
Kışın ısıtması yazın soğutması şahane. Kapasitesi yeterli.
Organizasyon da tıkır tıkır işliyor.
Sadece bazı kıro davetliler yerlerini beğenmeyip şımarıklık yaptığı için sıkış tepiş haller yaşanabiliyor.
O noktada ise organizasyonun hatası yok.
Kimin nereye oturacağı en baştan söyleniyor, gösteriliyor.
Ama işte bazı ağır abiler, ablalar kurallara riayet etmiyor.
Defile sonrası yapılan partiler de çok iyi.
Bir sürü genç, yetenekli insan bir araya geliyor.
Bunların çoğu ileride moda tasarımcısı olmak istiyor.
Bazıları şimdilik blogger olarak takılıyor.
Her daim ilginç giyiniyor ve dikkat çekiyorlar.
Parti ve defilelerin olmazsa olmazı onlar.
Kısacası her şey çok şıkır şıkır görünüyor İstanbul Fashion Week’te.
Ama aslında derin ve gizli bir kriz var.
Bazı tasarımcılar zorunlu olarak geri çekilmeye başladı moda haftasından.
Nitekim bu son moda haftasının programına baktığınızda onların eksikliği fazlasıyla hissediliyor.
Peki neden geri çekiliyorlar?
Birincisi, defile yapmak çok pahalı olduğu için.
Tasarımcılar, modellerin parasını bile kendi ceplerinden ödüyor. İkincisi, yaptıkları defile sonrası istedikleri gibi bir geri dönüş alamadıkları için.
Geri dönüş neyle olur? Elbette yurtdışından gelen satın almacıların koleksiyondaki ürünleri sipariş etmesiyle...
Bu konuda en istikrarlı olan tasarımcının Gamze Saraçoğlu olduğu konuşuluyor.
Saraçoğlu perşembe günkü son defilesini yaptıktan hemen sonra Ortadoğulu satın almacılar kıyafetleri hemen almışlar.
İşte budur. Yoksa bu moda haftasını niye yapıyoruz ki?
Tamam, davetliler olarak biz çok eğleniyoruz.
Birbirimizi defile çadırında görüp dedikodu yapıyoruz, akşam yapılan partilerde boy gösterip kakara kikiri yapıyoruz.
Ama ne yazık ki tasarımcılar o kadar da eğlenmiyor.
İşin tadını pek çıkaramıyorlar.
Çünkü günün sonunda para/kazanç yoksa gerisi laga luga oluyor.
Ve korkarım moda haftasındaki bu gizli kriz git gide daha da derinleşiyor.
Niyazi Erdoğan’ın ‘Gece’si
Peki moda haftasındaki bu gizli kriz tasarımcıları neye itiyor?
Elbette sponsor bulmaya.
Niyazi Erdoğan da öyle yapmış. Moda haftası kapsamında sergileyeceği koleksiyona W Oteli sponsor olmuş.
Bu yüzden defile çadırında değil, otelin süitinde gerçekleştirilen bir sunumla gözler önüne serildi Erdoğan’ın yeni erkek koleksiyonu.
Sponsorun etkisi koleksiyonun ana temasına da etki etmişti haliyle.
W gecelerinden ilham alınarak oluşturulmuştu “Gece”nin pantolonları, ceketleri...
Kendi adıma önceki Erdoğan işlerini (Dolmuş ve Sünnet kreasyonlarını özellikle) daha çok beğendiğimi söylemeliyim.
“Gece” daha ortalama bir iş olmuş.
Ama moda haftasındaki gizli krize gizli bir yanıt gibiydi Erdoğan’ın “Gece”si. O yüzden de anlamlıydı.
Zenne’den sonra Karışık Kebap
Bu kadar moda yeter. Şimdi biraz da sinema.
“Zenne”nin Avrupalı versiyonu gibi duran Belçika yapımı “Mixed Kebab/Karışık Kebap” adlı film pek yakında ortalığı karıştırabilir.
Neden “Zenne”nin Avrupalı versiyonu gibi diyorum “Karışık Kebap”a?
Elbette konusundan dolayı:
Belçika’da yaşayan Türk ailenin biricik oğlu İbrahim’in birlikte yaşadığı ve çok aşık olduğu Kevin adında bir erkek arkadaşı vardır.
Tam bu sırada İbrahim’in beşik kertmesi olduğu kuzeni Elif Türkiye’den Belçika’ya gelir.
Tahmin edileceği üzere bundan sonrasında olaylar, kültürler ve tercihler bir hayli karışır.
Fragmanına bakılırsa yönetmen Guy Lee Thys’in bakış açısı hayli oryantalist (olmazsa olmaz bir hamam sahnesi var mesela).
Film ay sonunda gösterime giriyor Belçika’da.
Türkiye’de gösterime girip girmeyeceği ise meçhul.
Zeynep Ilıcalı’nın Almodovar damarı
Zeynep Ilıcalı’nın dekorasyon tasarım mağazası ThanxCo’ya ilk kez gittim. Ulus’ta bir apartmanın alt katında yer alan mağazada ThanxCo’nun kendi mobilyalarının yanı sıra İspanya’dan, Lübnan’dan getirtilen dekorasyon ürünleri de var.
Bazı ürünler benim için fazla cafcaflı, fazla rengarenk.
ThanxCo’da kendinizi bir Almodovar filminde gibi hissetmeniz yüksek olasılık o sebepten.
Acun’un eşi Zeynep Ilıcalı ise fiziği ve yüz ifadesiyle Almodovar kadınları gibi bir kadın.
Gösterişli, tuttuğunu koparan, melodramatik...
Kendisi katılmayabilir ve hatta şaşırabilir bu tespitlere tabii, bilemiyorum.
Ilıcalı’nın mağazasına teşrif etmemin sebebi ise Toplum Gönüllüleri Vakfı’yla gerçekleştirdiği ortak proje.
Mağazadaki bazı mobilyalara özel olarak resim yapmış Emre Ertürk.
Bu mobilyaların satışının geliri ise tamamen vakfa gidecekmiş.
Proje gayet yararlı ve şık, ama Ilıcalı’nın yerinde olsam mağazada ve kendisinde bulunan Almodovar damarının üstüne üstüne giderdim.
Daha dikkat çekici işler çıkabilir hani...
Kafayı taktım
Pilatesten sonra Atletik Kondisyon programına...
Stott Pilates’in ünlü Amerikalı hocası John Garey’nin Atletik Kondisyon programı pilatesin fitness’latırılmış hali.
Çetin ve Pelin Cin çifti Amerika’da bu işin eğitimini almışlar ve şimdi Nişantaşı’nda kendi salonlarında öğretiyorlar.
Çorba içmeye... Ki normalde o kadar da sevmem çorba içmeyi. Gerçi klasik çorbalar değil kastettiğim. Farklı çorbalar.
Mesela pancar çorbası, mesela enginarlı çorba, mesela balkabağı çorbası...
Sonu yok yani. Nerede ilginç bir çorba, ben orada...
Paylaş