Paylaş
İletişim Fakültesi mezunu olduğum için bilirim.
Okul sıralarında her iletişimci önce şunu düşünür:
“Peki ama iş bulabilecek miyim?”
Sonra da şunu:
“Kafamda yapmak istediğim çok şey var, peki iş bulduktan sonra bunları hayata geçirebilecek miyim?”
Sanırım bu sorular günümüz için de geçerli.
İletişim işi (radyosu, televizyonu, gazetesi, dergisi ve dijitaliyle) dışarıdan çok parlak görünür, cezbecidir; ama kolay da değildir.
Aydın Doğan Vakfı’nın düzenlediği 27. Genç İletişimciler Yarışması’nın ödül töreni için Bilgi Üniversitesi’nin Santralistanbul yerleşkesine adım attığımda bunları düşünüyordum.
Ve tam da böyle dalgın dalgın törenin yapılacağı salona doğru ilerlerken bir genç durdurdu:
“Okul gazetesi için röportaj yapabilir miyiz?”
“Tabii” dedim.
Hemen kendi okul gazetem aklıma geldi: Görünüm.
Kısa röportaj sonrasında salonda yerimi aldığımda heyecanla bekleyen öğrencileri gördüm.
Hepsi de nasıl şık giyinmişler, özenmişler.
Ödül törenlerine hâlâ bir kot bir tişörtle gelen ünlüler utansın dedim içimden...
AÇIK ARA AKDENİZ VE ERCİYES
Sırasıyla ödüller açıklanmaya başlandığında ise şu iki üniversitenin adını daha çok duymaya başladım:
Akdeniz ve Erciyes üniversiteleri.
Bu iki üniversite birçok dalda ödül aldı ve İstanbul/Ankara üniversitelerine ciddi fark attılar.
NEDEN ÖNEMLİ?
Peki bu yarışma neden gençler için önemli?
Okulda yaptığın işleri bizzat medyanın içindeki insanlar görüyor, okuyor, keşfediyor ve hatta ödüllendiriyor.
Yani ciddiye alınıyor, takdir ediliyorsun.
Bu yüzden bu yarışma ciddi bir motivasyon kaynağı. Yazının en başında sorduğum soruların yanıtına gelince...
Hayır, okuldaki bazı hocalar gibi asla karamsar değilim (“İş bulmanız çok zor” cümlesini çok sık kurarlar ya).
Önemli olan fark yaratmak, kendiniz olarak medyada varolabilmek...
Gerisi geliyor.
Deniz’in davasının yeniden keşfedilmesi
Deniz Seki’nin davasındaki hukuksuz durumlar bugüne kadar çok yazıldı çizildi.
Özellikle de bugün kaldırılmış olan, kararları yok hükmünde görülen özel yetkili mahkemelerin hüküm kararı vermiş olması çok tartışıldı.
Seki’nin avukatı Naim Karakaya bu konuları sıkça gündeme getirdi.
Davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götüreceğini de belirtti.
Şimdi Seki’nin davası bazı gazeteler tarafından yeniden keşfedildi.
Onlar da davadaki hukuksuz durumları ortaya dökmeye başladı.
Güzel bir şey tabii. Özellikle sevgili Deniz için.
Sonuçta zararın neresinden dönülse kârdır.
Ama neden bu kadar geç keşfettiler, yoksa bunun için Deniz’in dizide mi görünmesi gerekiyordu diye sormadan geçemiyor insan.
Küfür yerine başka ifade çok mu zor
Cengiz Semercioğlu gibi ben de takılmıştım Paramparça dizisindeki Ozan’ın “O... Çocuğu” küfrünün biplenmeden verilmesine...
Bir yandan şunu düşündüm:
“Oh be, çocuk kendini rahat rahat ifade etti!”
Sonra da şunu:
“Senaristler bipleneceğini bile bile neden küfür yazarlar? Bundan özel bir zevk mi alıyorlar?”
Hakikaten, madem biplenecek onun yerine başka bir ifade biçimi bulmak çok mu zor?
Türk şoför tipinden kaybetti
O klişe deyimle, sosyal medyayı sallayan bir video var ya hani.
Türk şoförle yabancı bir şoför arasında geçen polemik.
Ankara’da, trafik esnasında geçen yıl yaşanan.
Kim haklı kim haksız diye tartışılıyor.
Aslında Türk şoför haklı.
Ama maalesef tipinden dolayı kaybetmiş adamcağız.
Kirli sakallı, bıyıklı, eşofmanlı, bir de haklı tepkisini fazla öfkeli bir tondan karşı tarafa iletmeye çalışmış.
Baştan kaybetmiş yani.
Bir yıl sonra neden bu video ortaya çıkmış ve sosyal medya tartışmaya doyamamış, o da ayrıca bir dipsiz kuyu tabii!
Paylaş