Paylaş
En şahane özelliği daldan dala konmak, yani o mekandan bu mekana zıplamak.
Cuma gecesinden başlayayım.
İlk durak Etiler’deki Fenix.
Buranın barı şehrin en şık barlarından biri.
Bardaki personel de çok iyi çalışıyor, o şıklığı tamamlıyor.
Ama bazı müşteriler bir garip işte. Misal: Bir kadın koca çantasını ve hatta ceketini gelip barın üzerine atıveriyor. Sanki orası vestiyer.
Bize de dönüp şöyle diyor: “Canım, şu çanta burada bi dursun.”
Nereden canı oluyoruz, o da belli değil.
Aldırmıyoruz, çünkü ortam güzel. Müzik güzel. Sohbetimiz güzel.
Ama gece gezmesi dediğin uzun bir macera.
“Kurtlu” olman lazım. Yerinde duramaman.
Duramıyoruz nitekim.
Fenix’e yakın mesafedeki La Boucherie’ye akıyoruz.
Buranın bahçe kısmındaki tribününe oturup içerdeki canlı müziği izlemek/dinlemek zevkli.
Lakin gece durmuyor, o zaman Gizli Kalsın’a uzanmak gerekiyor.
Amma velakin Gizli Kalsın o kadar kalabalık ki...
Daha doğrusu kalabalıkta hiç tanıdık yok. Esas dert bu.
İnsan böyle küçük kulüplerde tanıdık sima arıyor, nedense...
Gizli Kalsın size kalsın deyip kaçıyoruz.
Ve ertesi gece. Yani cumartesi.
İlk durak Nişantaşı’ndaki Must.
Karınlar biraz aç ama eyvah saat 22.00!
İçimize Sertab disiplini kaçtığından avokado domates tabağıyla idare ediyoruz.
O saatte fazla bir şey yenilmemeli diye. Lakin gruptaki bir başka arkadaşımız daha da disiplinli çıkıyor:
“Ben artık akşam 6’dan sonra hiçbir şey yemiyorum.”
Akşam altıdan sonra seninle görüşmeyelim o zaman diye hain bir espri yapasım geliyor, ama kendimi tutuyorum.
Ve saatler 12’yi geçtiğinde Klein’a atıyoruz kendimizi.
Klein’da herkes rahat, bunu seviyorum.
Rahat derken, başka mekanlarda flört eden, öpüşen çift görmüyorum mesela.
Herkesin içinde bir sıkıcı kontrol mekanizması.
Yanındaki sevgilin/eşinse neden elini tutmayasın, öpmeyesin değil mi? Yahut hoşlandığın biriyse...
Son olarak:
Gece gezmelerinin en güzel yanlarını sıralamak isterim.
Savrulmak...
Gündüz söyleyemediklerini bir anda söylemek...
İnsanları gözlemlemek...
Kalabalık içinde yalnız hissetmenin dayanılmaz hafifliği...
Bir tutam özgürlük...
Leman Sam’ın farklı dünyasında
Orijinal insan pek az. İçindekini olduğu gibi dökeni de... Leman Sam o azınlıktan. Posta Gazetesi’ne verdiği röportaja bayıldım.
Söylediği her cümle farklı çünkü:
◊ Kotla gittim nikaha, gelinlik giymedim. Sevmiyorum gelinlik falan.
◊ Evlilik için yaratılmış bir insan değilim.
◊ Aile bağım yoktur, başıma buyruk yaşarım. Akraba sevmem. Kalabalık ailede yaşamaktan hoşlanmam.
◊ Hak edene çok küstahım. Çok merhametliyim ama bir yanım çok hain. Hani o yeni doğmuş bebekleri çöpe atıyorlar ya, kendinden zayıfa merhamet etmeyene değil küstah, katil bile olurum.
Röportajı okurken Leman Sam keşke kitap yazsa, kendi dünyasını daha çok açsa diye düşündüm.
Herkesin aynılaştığı, birbirine benzemeye başladığı şu zamanda ilaç gibi gelebilirdi Sam’ın kendine özgü dünyası.
Paylaş