Paylaş
Film boyunca anne tırmalıyor, araştırıyor, mücadele ediyor, baba ise koca bir tınnn...
Babanın film boyunca tek yaptığı; karısıyla seks yapmak için hiçbir fırsatı kaçırmamak, çocuklarına “şu müziğin sesini kıs” demek, biraz birilerinden ilgi görünce hemen gevşemek... Yani hiçbir şeyle ilgilenmemek, sadece işine-gücüne konsantre olmak.
Reha Muhtar’ın geçen haftalarda yazdığı “baba modeli”ne süper uygundu filmdeki. Ama finalde neler olduğunu da gördük hani...
Hamileler, hali hazırda yeni doğurmuşlar katiyen bu filme gitmemeli. Sadece ilk sahne bile sinirlerini altüst etmeye yeter de artar.
Yine de anlamıyorum; insan neden iki tane gül gibi çocuğu varken bir tane daha evlat edinir? Tamam, kadının doğamayan bebeğiyle ilgili travmasına bağlıyor film bunu. Ama yine de zorlama.
Korku filmlerinde mekan olarak hep şehirden uzak, doğanın ortasında kocaman evler seçilir ya. Bu film de geleneği bozmuyor. Sadece bu mekana bir de kış atmosferi eklenmiş. Böylece film iki kat daha gerilimli ve boğucu kılınmış.
İzleyen bilir, Kubrick’in “The Shining”i de kışın geçer.
Kathy Bates’li “Misery” de (Ölüm Kitabı)...
Kış mevsimi, korku filmi için biçilmiş kaftandır yani.
Anne rolündeki Vera Farmiga, Sarah Jessica Parker’ın tıpkısı gibi filmde.
Sanki özellikle yapmışlar. Normalde, film dışı fotoğraflarında o kadar benzemiyor yoksa...
Evet, bu film, Altıncı His dalgasından etkilenmiş!
Özetle: Son zamanlarda izlediğim en iyi korku filmlerinden biriydi “Orphan”
(Evimdeki Düşman).
ızlemediyseniz eğer, filmin ıspanyol yönetmeni Jaume-Collet Serra’nın ilk filmi “House of Wax”i de (Mumya Evi) bir ara izleyin derim.
Pornografi geliyor
G-Mall’daki film seansı öncesi dot Tiyatrosu oyuncularından Serkan Altunorak’la karşılaştım.
Meğer G-Mall’da dot salonu açılmış, orada sergilenecek yeni oyun için prova yapıyormuş Serkan ve arkadaşları.
Malum, dot’un hali hazırda oyunlarını sergilediği bir salonu var, Tünel’deki Bilsar. Ki ben “Vur/Yağmala/Yeniden”i orada izlemiştim.
“Kürklü Merkür”ü ise kaçırmıştım. Neyse işte, şimdi G-Mall’daki yeni salonda yeni bir oyunla karşımıza çıkıyor dot’çular: Pornografi.
İngiliz oyun yazarı Simon Stephens’ın “Pornografi”si tıpkı dot’un sahnelediği önceki oyunlar gibi: Hayli sert! Çünkü Stephens da “in-yer-face (yüzünüze
karşı)” denilen ıngiliz drama akımının temsilcisi.
Kasım ayında galası yapılacak oyunu merakla bekliyorum.
Bu arada dot’un Bilsar’da sahneleyeceği yeni oyun da dikkat çekici.
En başta adı itibariyle: “Shopping And F...king”.
Bu oyunun da aynı akımın devamı olduğunu ve alışveriş çılgınlığına dikkat çektiğini, hatta birçok ülkede içeriği nedeniyle sansürlendiğini belirtmeden geçmeyeyim.
Şimdi konuşulan...
BİENAL’DEKİ DAYAK
Bienal açılışının üzerinden epey geçti. Ama hâlâ dilden dile dolaşan bir mevzu var. O da açılış gecesi yaşanan “dayak” olayı. Olay şu: Biri kız, diğeri erkek iki genç arkadaş (ya da sevgili, orasını bilemem) bienal açılışı sırasında iki-üç tane güvenlik görevlisi tarafından tartaklanmış.
Son dakikada İKSV görevlileri duruma müdahale etmiş ve gençler güvenliğin zulmünden kurtulmuş.
Olayın nedeni hakkında bin bir türlü hikaye dolaşıyor. Esas gerçeği, olayı yaşayanlar bu yazıyı okur da bana mail atarlarsa sevinirim.
Nedeni ne olursa olsun, yaşanan hoş değil.
Hem de “ınsan Neyle Yaşar?” temalı bienal açılışında!
BACH’I SEVEN TÜRK YÖNETMENE MÜJDE
Ramazan ve ardından bayram da bitti, şimdi peşi sıra sanat etkinlikleri başlayacak şehirde.
Onlardan biri de 2 Ekim’de başlayacak Bach Günleri.
Ekim sonuna kadar sürecek Bach Günleri’nin en ilginç konser mekanlarından biri Sirkeci Garı.
Peki Bach Günleri’nin başlamasına en çok hangi Türk yönetmen sevinecek? Tabii ki Çağan Irmak.
Yakın çevresi çok iyi bilir ki, Irmak tam bir Bach hayranıdır.
Hatta tüm senaryolarını Bach dinleyerek yazar.
Paylaş