Paylaş
Beyoğlu’nun ünlü canlı performans mekanlarından Ghetto’dayız.
Saat erken olmasına rağmen mekan kalabalık, herkesin elinde içki kadehleri...
Sadece içki içen yok, meyve suyu/kola içen bir grup da var.
İkisi erkek, biri türbanlı bir kadın...
Ve herkes az sonra gerçekleşecek paneli bekliyor!
Evet bir konseri değil, basbayağı paneli.
Böylesi ilk kez oluyor. Yani, bir eğlence mekanında panel düzenlemek...
Panelin nasıl olacağına, insanların konuşmacıları gerçekten dinleyip dinlemeyeceğine dair kimsenin bir fikri yok.
Ama hadisenin ilginç olacağı aşikar. Çünkü konu hayli ateşli bir konu: İfade Özgürlüğü.
Panelin moderatörü Okan Bayülgen. İlk konuşmacılar ise Ahu Özyurt ve Kaan Sezyum...
Sezyum ifade özgürlüğü mevzusuna girmeden önce bir votka enerji istiyor barmenden. Hemen getiriyorlar!
İşte özgürlük budur: Eğlence mekanında panel yaparsan, konuşmacı Pınar Şaşal değil votka ister/isteyebilmeli/getirmeliler...
Sezyum günlük hayatından bir örnekle başlıyor konuşmasına.
Karşı komşusunun ayakkabılarını kapının dışına bırakmasına önce dayanamadığını ama sonra bu “üstten bakan tavır”dan vazgeçtiğini, kapının dışına bırakılan ayakkabılara saygı duymaya başladığını anlatıyor.
Kısacası anafikri, farklı yaşam tarzlarının bir arada yaşamasına getiriyor.
Kaan’ın performansı aslında tam stand-up’lıktı ama şimdi başka neler söylediğini unuttum. Belki kendisi yazar uzun uzun.
Sadece şunun altını çizeyim cetvelle: En çok onun söyledikleri akılda kaldı ve en çok onun söylediklerine güldü ahali(zasyon).
Panelin ikinci kısmına katılan konuşmacılar biraz “ağır”dı. AKP İl Gençlik Kolları Başkan Yardımcısı Pınar Akyasan ve Amsterdam Belediye Meclis Üyesi Emre Ünver.
Emre Bey’in söylediklerine tam kulak kabartamadım, o sırada bardan votka tonik almaya çalışıyordum (pardon Emre Bey!)
Ama sonradan Amsterdam Belediyesi Meclis üyesi olduğunu öğrenince çok şık buldum bu durumu. Düşünsenize, bizim belediyelerden birinde burada yaşayan bir yabancı meclis üyesi olabilir mi? Nayır, nasla, zannetmiyorum...
Pınar Akyasan ise AKP’yi temsil ettiği için soru yağmuruna tutuldu.
Salih Memecan’ın “dansözlü” karikatürü, internet yasakları derken en çok Tayyip Erdoğan eleştirildi/soruldu Akyasan’a.
Akyasan (merak edene: türbansızdı), tüm sorulara gayet serinkanlı, öfkelenmeden yanıt verdi. Ve panel bir anda bitti.
Meğer süre dolmuş. Bundan sonrasında DJ performansı olacakmış, filan.
Ne yalan söyleyeyim, tadı damağımızda kaldı panelin.
Demek ki böyle “canlı kanlı samimi paneller”e ihtiyaç var.
Demek ki olabiliyor. İnsanlar dinliyor, konuşuyor, soruyor.
Tamam sesler yükseliyor, bazen sinirler geriliyor. Ama o kadar olur, o kadarı olmazsa panel dediğin şeyin manası olmaz zaten.
Hollandalı şarkıcının bombası
Yukarıda uzun uzun bahsetmelere doyamadığım panelin gerçekleştiği “Tabunu da Al Gel” başlıklı geceyi düzenleyenlerden biri de, Hollanda Kraliyeti İstanbul Başkonsolosluğu.
Ben de ilk duyduğumda aynı tepkiyi verdim: “Ne alaka?”
Alakası şuymuş: Hollanda, eylülden bu yana “Dutch Delight” adı altında iki ülkeyi yakınlaştırıcı çeşitli sanat aktiviteleri yapıyormuş.
Bu da o etkinliklerden biriymiş. Unutmadan, 2012’de bu etkinliklerin sayısı artacakmış.
Çünkü 2012’de iki ülke arasındaki bağların/ilişkilerin 400. yılı kutlanacakmış. “Dünya batmazsa kutlarız Dutch kardeşlerim” diyor, şu hoş haberi de (bilen biliyordur zaten) vermek isterim: İKSV Genel Müdürü Görgün Taner de Amsterdam şehrinin sanat danışmanlığını yapmaya başlamış.
Son olarak, gecenin bombası panelden sonra sahneye çıkan Odylle grubunun Hollandalı şarkıcısından geldi.
Özetle şöyle dedi şarkıcı:
“Hollanda deyince aklınıza uyuşturucu kullanma özgürlüğü de geliyor biliyorum. Ama onu buranın arka sokaklarında da bulabilirsiniz.
İfade özgürlüğünü ise bulamayabilirsiniz. Hollanda’da asıl bu özgürlük vardır”.
Şehir Atlası
? NU PERA’NIN YENİLERİ... Nu Pera’nın içinde her kış sezonu bir restoran açılıp kapanıyor. Artık takip etmek zorlaştı. Şimdi de 67 ve Auf diye iki yeni restoran açılmış. Lilbitz ise geçen sezondan devam... Peki yıllardır bilinegelen Nu Pera eğlencesi yerli yerinde mi? Onu bu gece test etme arzusundayım...
? EN PAHALI ÇORBA... Kışın çorba içmeden duramayanlardan mısınız? O halde gittiğiniz yerlerde çorbanın fiyatını mutlaka bana yazın. Çünkü restoranlardaki en pahalı çorbayı seçiyoruz, reklamdaki gibi “vay vay vay” oluyoruz. İlk örneği ben vereyim: Geçenlerde gittiğim Kanyon Gina’daki balkabağı çorbası 16 liraydı...
? BİR ADET TAPAS BAR: QUE TAL... İspanyolca’da “Naber, nasılsın” manasına gelen “Que Tal?”, Tünel Meydanı’ndan Şişhane’ye doğru inen yokuşta açılmış. Yeri şahane. İçi sempatik, aydınlık. Biz yemek yedikten sonra uğradık, dolayısıyla tapas filan denemedik. Ama şarap eksikliği dikkat çekiciydi. Mesela içecek roze şarap bulamadık. Doğru dürüst beyaz şarap ise sadece iki taneydi. Meğer hepsi o gece bitmiş, öyle dediler...
Paylaş