Paylaş
Peki neler oldu? Nasıl oldu?
Ve geriye -şimdilik- neler kaldı?
GAZ KOKUSU: Önce biber gazı daha sonra da sadece savaş ülkelerinde kullanıldığı iddia edilen, biberden daha zararlı etkilere sahip portakal gazı.
Biber gazının etkilerine neredeyse alışılmıştı.
Para verip profesyonel gaz maskesi alanlar, olmadı evindeki pet şişeden maske yapan gençler, maskesi olmayanın limon ya da sirkeyle gazın berbat etkisini önlemeye çalışmaları... Kısacası: Bu gaz kokusu uzun süre akıllardan çıkacak gibi değil.
SOSYAL MEDYA: En doğru bilgiler de oradan öğrenildi, kimi zaman en abartılı ve yanlış bilgiler de...
Zaman zaman Twitter ve Facebook artık durma noktasına geldi, sıkça kilitlendi. Öyle ki bu yüzden “Twitter engelleniyor” dedikodusu çıktı.
Ama şu bir gerçek: Neler olduğunu öğrenmek için herkes ilk önce sosyal medyaya baktı. Akışını bozmayan kanallara değil.
31 MAYIS GÜNÜ: Sabah Gezi Parkı’ndaki ikinci şafak baskınıyla uyanıldı ve gerisi tüm gün boyunca dalga dalga geldi. Özellikle İstiklal Caddesi’nde neredeyse kişi başına biber kapsülü atılmaya başlandı. Kafaya gelen kapsüllerden soluğu hastanede alan çoktu. Polisin en sert müdahale ettiği günlerden biriydi.
1 HAZİRAN GÜNÜ: Taksim’e ve Gezi Parkı’na nihayet özgürce girildiği gündü. Önceki günkü adrenalin yerini şenlik ve festival havasına bırakmıştı. Berlin duvarı yıkılmış gibi bir rüzgar vardı ortamda.
O günün tek hatası Gezi’nin girişindeki kulübenin yanmaya başlamasıydı. O sırada The Marmara’nın tepesine çıkıp fotoğraf çektiğimden gayet net gördüm:
Resmen provokasyondu. Neyse ki kulübe hemen söndürüldü, ağaçlar yanmaktan kurtarıldı.
POLİSLER: 60 yaşındaki başı örtülü bir teyzenin bir ara meydandaki polisleri azarladığını gördüm.
Çünkü o da biber gazını tatmıştı! “Niye bu kadar sert davranıyorsunuz?” diyordu teyze. Sonra söylene söylene gitti...
Bir tane polis ise tam Gezi Pastanesi’nin önündeyken yanıma gelip, “Yazılarınızı okuyorum” dedi. Ben de ona, “Peki ne düşünüyorsunuz tüm bu olup biten hakkında?” diye sordum.
Yanıtı şöyle oldu: “Sizin gibi, karşı taraf gibi düşünüyorum ama yapacak bir şey yok. Görevimi yapıyorum. Ben mutlu muyum sanıyorsunuz? 36 saattir buradayım ve artık yoruldum. Ayrıca bazı gruplar var ki onlar da bize taş atıyor.”
Ne kadar emir komuta zinciri altında olsalar da çoğu polisin müdahaleyi haşin bir bilgisayar oyununa çevirdiği malum. Zaten bu yüzden karşı taraf da zaman zaman sertleşti.
PARTİLER: Bu sivil eylemi nemalanmak için kullanmaya çalıştılar ama olmadı. MHP’li grubu cumartesi günü bizzat meydana girerken gördüm. Bir kısmı yürüdü bir kısmı Range Rover’larla şöyle bir salınıp gitti. Kadıköy mitingini iptal eden CHP’nin de protestoyu kendi yararına kullanmaya çalışması büyük tepki çekti.
KURUMLAR: Protesto boyunca gazın etkisine maruz kalanlar civardaki açık mekanlara sığındılar.
Gezi Pastanesi mesela: Kapısını hem gözü yanan eylemcilere hem de polislere açtı. Divan Oteli ise protestocuların gözdesiydi, lobilerini tamamen açtılar.
ÇÖPLER: Taksim Meydanı’nı, Gezi Parkı’nı ve ara sokakları uzun süredir böyle görmemiştim. Biriken çöpler had safhadaydı. Ama iyi haber az önce geldi: Gezi Parkı’ndaki çöpleri eylemciler çöp torbalarına koyup toplamışlardı.
ÜNLÜLER: Madonna’nın bile “Türkiye’de şiddeti durdurun” diye mesaj verdiği düşünülürse bizim ünlülerin de etkili bir şeyler yapması beklenir değil mi?
Özellikle dizi oyuncuları ve bazı şarkıcılar sürekli alanlardaydı, doğru. Bazıları şarkı yaptı (Duman’ın “Eyvallah”ı) bazıları ise sözlü protesto (Şebnem Ferah, Nurgül Yeşilçay, Sezen Aksu ve Tarkan gibi).
TÜRBANLILAR: Bu sadece belli bir kesimin protestosu muydu? 1 Haziran günü Gezi Parkı’ndaki kalabalığın ortasında çimlerde oturan bir grup türbanlı kız bunun aksini iddia eder gibiydi.
Paylaş