Paylaş
Ama videoyu izledikçe, Pişkin’in gayet olgun ve samimi bir şekilde “Hayatımın geri kalanına devam etmek için bir istek duymuyorum” diye devam eden konuşmasını dinledikçe utandım, irkildim, üzüldüm...
HANGİSİ GERÇEK
Utandım, çünkü ne gerçek ne değil derken esas gerçeği, yani insanların aslında ne hissettiğini kaçırıyoruz galiba.
Hep görüntüdeyiz ya: Facebook’taki mutlu ofis ve arkadaş fotoğrafları, instagram’daki gezme tozma, yeme-içme anları, twitter’daki acı-tatlı atışmalar...
Pişkin’in Facebook’unda da çok güzel, hayat dolu kareler var.
Bunlar mı gerçek yoksa videosunda içten bir şekilde gülümseyerek “Hoşçakalın” demesi mi? Bilemiyorum...
ALIŞKIN DEĞİLİZ
İrkildim, çünkü bu kadar rahat, net ve olgun bir vedaya alışkın değilim, değiliz.
DEMEK İSTEDİM...
Üzüldüm, çünkü birçok insan gibi videoyu izlerken yanına gidip konuşmak, “Biraz daha düşün” demek, hatta belki de “Bu kısırdöngüyü kırabilirsin” diye bağırmak filan istedim.
Ama bunun için çok geçti tabii.
O ANDA BÖYLE ŞEYLER SÖYLEYEBİLMEK
Hayran kaldım, çünkü “çok sevdim ve sevildim” diyor ya konuşmasında Pişkin ve kimseyi kararından ötürü sorumlu tutmuyor. Dahası, güzel bir hayat yaşadığının altını çiziyor.
O anda böyle enerjisi yüksek şeyler söyleyebilmek...
Şimdi bunu bir intihar övgüsü olarak algılamayın, elbette başka bir şey bahsettiğim.
‘BEYAZ TÜRK İNTİHARI’ DİYENLER
Ve gelelim Pişkin’in ardından yazılan fena şeylere...
“Gömülmek istemiyorum, bedenimi kadavra olarak kullansınlar, vasiyetim budur” dediği için saldıranlar, yetmedi arkasından beddua edenler, “Beyaz Türk intiharı” deyip olayı ötekileştirenler...
Yahu adam kararını vermiş, veda etmiş, artık aramızda yok.
Bırakın da son isteğini tartışmayalım değil mi?
Yorum yapmadan, sessizce dağılalım, en azından saygı duyalım.
En kötüsü de bu saygısızlık atmosferi galiba.
Yapanı da, maruz kalanı da mutsuz eden/yaralayan bir zehirli ok...
********************
Şehir Atlası
* EV PARTİSİNDE CANLI PERFORMANS!
İlk yazının ardından fazlasıyla neon ışıklı bir şehir yazısıyla devam etmeli diye düşündüm.
Çünkü hayatın binbir tane yüzü var, hepsine göz atmak (kendimce) en şahane misyonum.
O zaman hazırsanız başlıyorum. İlk durağımız bir ev partisi.
Ev partisi dediysem, 10-20 kişilik bir partiden bahsetmiyorum.
Zaten öyle küçük bir partiyi neden yazayım kuzum, kimi ilgilendirir?
Bu parti 100-150 kişilikti. Fotoğrafçı, ajans/mekan sahibi ve seyahat yazarı Levent Özçelik’in evinde gerçekleşti.
Özçelik’in evinde verdiği bu kalabalık partiler çok meşhurdur, hatta “Levent evinde yaşamıyor, durmadan parti veriyor” algısına da yol açmıştır.
Son partisi ise en iyisiydi. Çünkü evin içine küçük bir sahne kurulmuştu. Sahnede Mehmet Erdem şahane şakıyordu.
Belçim Bilgin, Tuba Ünsal, Mirgün Cabas, Pelin Batu, Cüneyt Özdemir gibi simalara rastlıyordun kalabalık içinde.
Küçük bir gece kulübünde gibiydik.
Emirgan’daki pizzacı (nam-ı diğer Gizli Kalsın) sayesinde artık tamamen bu moda oldu: Az ve öz kalabalık, sahnede iyi bir şarkıcı ve samimi bir ortam...
Dj’li eğlenceler artık çoktan geride kaldı. Şarkı dinlemek ve o şarkılara eşlik etmek istiyoruz. Benim anladığım budur...
* SANAT FUARI ÖNCESİ DANS!
Sıra ikinci durakta...
Kasım ortası yapılacak sanat fuarı Contemporary İstanbul şerefine düzenlenen, galeri sahibi, koleksiyoner ve yöneticilerin ağırlıkta olduğu partide.
Sevimsiz bir rezidansın alt katına konuşlanmış, çok işlevli (galeri, kahveci ve çeşitli ürünlerin satıldığı bir dükkan) Muse’da yapılan partinin en neşeli sanat insanlarını raporlamak boynumun borcu: Rabia Güreli, Ardan Özmenoğlu ve Paul McMillen.
************************
İSTANBUL mekan Top 10 (11-18 ekim tarihleri arası)
1. Pizza Emirgan-La Boom / Emirgan (1)
2. Ulus 29 / Ulus (3)
3. Fenix / Etiler (5)
4. Sunset / Ulus (4)
5. Colonie / Karaköy (7)
6. Yeni Lokanta / Beyoğlu (9)
7. Gaspar / Karaköy (10)
8. Lucca / Bebek (2)
9. Nopa / Nişantaşı (8)
10. La Petite Maison / Nişantaşı (6)
Paylaş