Paylaş
En abuk yarışmaların, en “bana baksana sennn?” tipi yarışmacıların olduğu programların sunucusu olmaya devam ediyor. Ama yine de inci gibi parlıyor (maşaallah).
Hem hafif sert tavrı hem de gizli seksi tarzıyla Serter aslında keşfedilmemiş bir Bond kızı, o da olmadı kuzey ülkesi işi polisiyelerden birinde mutlaka olması gereken soğuk Türk lokumu...
Geçenlerde kendisini Bu Tarz(ella) Benim yarışmasında gördüm.
Prenses Nurella’yı da görünce (Nur Yerlitaş’a öyle diyorlar) sonuna kadar izledim programı.
Yarışma dediysem, ortada yarışma filan değil, basbayağı bir kız dövüşü var. Bu kızlar her gün farklı tarzlarda giyinip önce birbirlerine sonra da jüriye gösteriyorlar.
Tabii ki ağız dalaşı gırla.
Bir kız diğerine, “Senin anlayış tarzın da yannışşş” diyor mesela.
Öteki de, “Herkesin bir aile görüşü var.”
Ne demekse artık?
Bir başkası, “Senin burnun yükseklerde” yanıtını veriyor.
Böyle sürekli el belde, bir vıdı vıdı okyanusu.
Hani instagram fenomeni Kraliçe Deniz gelse ve onlara tarz neymiş, seksapellik nasıl olurmuş gösterse diyorum.
Bu arada jüri ekibi de kızlara ayar veriyor tabii.
Ne de olsa onlar hem tarz gurusu hem de bu kız mahallesinin her türlü hayat bilirkişisi.
Mesela jürinin yeni Hakan Akkaya’sı Kemal Doğulu kulüp elbisesi giymiş bir yarışmacıya, “Türk kızları hep kulübe gitmez! Sıradan ol biraz, çay yap kahve yap” diye muhafazakar tondan bir nasihatella yapıştırabiliyor bir tane.
Eklemeli sarı saçlarından her daim suçlu olan, yüzü gayet Deniz Akkaya’nın burun estetiği olmadan önceki tatlı/saf hallerini anımsatan Barbie bebek yarışmacı Ayşenur ise kah ağlıyor kah çok gülüyor.
Onun da ortası yok. Tarzı gibi, hep çok.
Jürinin ana kraliçesi Nurella ise elbette en bomba.
Herkese çat çat pat pat. En son yamuk Türkçe’li Ivanella’ya “Ay ne dediğini anlamıyorum zaten” deyiverdi, iri gözlerini alaycı bir şekilde kaydırarak...
İşte tüm bu lunaparkın ortasında bir adet Öykü Serter var.
İşini bir memur titizliğinde yapan, “Evet, bu elbiseyle nereye gidiyorsun bakalım?” şeklindeki abuk soruyu bile gayet ciddi sorabilen, “Arkadaşlarla brunch’a Taksim’e gidiyorum Öykü Hanım” yanıtı karşısında soğukkanlılığını koruyabilen, “Ne güzel, bakalım jüri ne düşünüyor?” diyebilen...
Yani kendini hiç bozmayan, delirmeyen, “Bu ne saçmalık?” demeyen, çünkü aslında bedeni stüdyoda ama ruhu Tarantino’nun Kill Bill’indeki Uma Thurman gibi oradaki herkesi kılıçtan geçirmeye müsait bir tondaymış izlenimi veren...
Bir adet Öykü Serter var yani.
O kadar hayranım kendisine.
Benim tarzellam odur.
Hem aile görüşlerimiz de uyuyor ve ikimizin de burnu yükseklerde...
Ben ve beğenmek, işte o mesele
Önceki gün evlilik fotoğraflarını gördüğüm Gülben Ergen’e “Tebrikler” mesajı atıp ekledim, “Törenin sadeliği nefismiş” diye.
“Sen ve beğenmek?” diye sonuna gülücük eklenmiş bir mesaj attı. Ama öyle, valla beğendim.
Elbette bilir(ella) kişisi filan değilim. Gel gör ki törendeki sadelik, ellerdeki lavantalar/başaklar, mekan olarak enerjisi yüksek Şirince’nin seçilmesi filan...
Güzeldi, şıktı; son günlerde gördüğüm en unutulmaz ünlü düğünü görüntüsüydü. Atlamayayım, buraya da yazayım dedim.
Labirentli parti
Hermes’in pazartesi gecesi Beyoğlu’ndaki Fransız Sarayı’nda düzenlediği maskeli baloda bir kez daha gördük:
Biz Türkler kuralları takmıyoruz!
Girişte herkese nefis maskeler dağıtılmasına ve davetiyede maske vurgusu yapılmasına rağmen pek az kişi maskeliydi.
Kapıda “maskesiz giremezsiniz” denilseydi, emin olun herkes “Tamam” deyip paşa paşa takardı.
Bu mevzuyu geçelim, peki balo nasıldı?
Girişe kurulmuş, geceye özel Hermes labirenti gerçekten çok iyiydi.
Ana salona gidene kadar labirentin içinde dönüp durduk; eğlenceli ve seksiydi.
Fransız Sarayı’nın ortamı/bahçesi her zaman on numara zaten. Son dönemde burayı etkinliklere daha fazla açan Fransa İstanbul Başkonsolosu Muriel Domenach’a da ayrıca bin tebrik...
Paylaş