Paylaş
Öyle havalı bir yerde değil. Gayet arkadaşımın evinde geçirdim ve çok iyi geldi!
Bayram günlerinden birinde bir bakmışım, erkenden uyanmış bünye (hayret!). Saat yedi buçuk filan.
Mide nasıl kazınıyor, aç. Whats app sağ olsun, meğer benim kadim dost da ayaktaymış, uyanmış. Hemen vık vık yazıştık.
“Hadi” dedik, “Bir yerde kahvaltı edelim”.
Ettik de. Ama kahvaltı mekanı saat dokuz buçuk gibi dolmaya başlayınca, “Eyvah burası çok kalabalık oldu” diye söylendik hemen, “Hadi kaçalım”.
Oysa sadece üç-beş insan gelmiş.
Ama insanın bayramları ıssızlaşan İstanbul’da o kadarına bile tahammülü olmuyor. Her yer 28 Gün Sonra filminde olduğu gibi terk edilmiş ve bomboş, ama gerçekten bomboş olsun istiyorsun.
Böyle manyakça bir hissiyat dalgalanması işte...
Neyse. Kahvaltı ettiğimiz mekana yakın diye hemen arkadaşımın evine sığındık.
Ve sığınış o sığınış! Dışarı bir türlü çıkamadık. Tüm gün ve gece.
Arkadaşım bir ara, “Herkes denize gitmiş de, ailemiz bizi ceza olsun diye yazlıkta bırakmış gibi hissetmeye başladım” diye ilginç bir yorumda bulundu.
Pek aldırmadım, çünkü akışımız güzeldi.
Önce TV’de bir festival filmi bulduk, onu izledik. Bird People diye bir film.
Yoğun iş temposundan bunalan bir adam, kaldığı havalimanı otelinde aniden parlak işinden istifa etmeye karar veriyor. Yetmiyor, karısını da terk ediyor. Yeni bir hayata başlamak için...
Filmi izlerken yakın büfelerden bir yerden tost+ayran söyledik. Onu da not düşeyim.
Film sonrası ne mi yaptık?
Tabii ki tatil planı!
Sevdiğimiz şarkılar fonda çalarken “Şu adadan şu şehre geçeriz, buradan da şuraya feribot varmış” diye diye koca bir rota çizdik.
Evet, tatilde miskinlik yapmanın en güzel yanı kendini yeni bir tatil planı yaparken bulmaktır!
O rota uygulanır mı, bilmiyorum. Çok da önemi yok.
Zaten plan yapmak, tatilin yarısıdır. İçini ferahlatır. Ama artık bugün insan içine karışasım var.
Bir buçuk günlük sosyal hayat detoksum sonra erdi.
Sezen’in dediği gibi, “sekiz kapıya dokuz çomak sallama” zamanı. Bakalım dışarıda neler oluyor?
Uluyan Adriana ve bir adet Morgül
Tatil aynı zamanda geyik zamanı ya.
Abuk sabuk şeylerle vakit öldürüyor, gırgır yapıyorsun.
Instagram’daki iki video da buna gayet uygundu.
Birinde, Türk boks hocası Adriana Lima’ya bozkurt işareti yaptırıyordu. Adriana bir de bunun üstüne uluyordu!
Uluyan Adriana yerine kuzu gibi meleyen Adriana’yı tercih ederim hani. Daha seksi.
Bir başka popüler video ise Yılmaz Morgül’e aitti.
Morgül baktı ki bir önceki üflemeli videosu çok ilgi gördü, yeni bir video daha peydahlamış.
Ne yazık ki komik değildi, tuhaf da...
Morgül’den daha özgün abukluklar bekliyoruz. Böyle olmaz.
Orası Türk dolu, gitmeyelim
Bu cümleyi çok sık duymuşsunuzdur.
Hatta belki siz de kullanmışsınızdır.
İnsanlık hali ya da Türklük hali...
Bayramda da bolca kulağıma çalındı bu cümle. Bir arkadaşım son dakikada Sakız Adası’na gitmekten neden vazgeçtiğini anlatırken kullandı mesela: “Orası çok Türk doluymuş, gitmekten vazgeçtik.”
Çünkü yurtdışına çıktığımızda Türk görmekten nedense pek hoşlanmayız.
“Ne çok Türk var burada” deriz.
Ya da Türkçe konuşan birilerini görünce sesimizi küçültür, “Aman bizim Türk olduğumuzu anlamasınlar” bile diyebiliriz.
Bu cümlenin kullanılış nedeni/psikolojisi üzerine onlarca şey sıralanabilir.
Ama galiba en esaslı neden, Türkler’in tatilde memleketine dair hiçbir şeyi görmeye tahammülü olmaması.
O yüzden diğer Türkler’i görünce uzaylı görmüş gibi kaçıyoruz.
Paylaş