Otellerdeki doluluk da yüzde 100’ü aşmış.
Bayramdan 1 gün önce oradaydım ve arkadaşımın Alaçatı’daki evinin bahçesinden bakarken şaşkındım, “Nasıl yani, bu evlerin hepsi otel mi oldu?” diye.
Öyleymiş, meğer evden bozma otellerin sayısı hızla artıyormuş.
Malum, Alaçatı oteli diye bir kategori var. Çoğu bir-iki tane antika mobilya ve belli başlı birkaç markadan alınmış objeler bütünüyle döşenmiş kopyala-yapıştır oteller...
Dahası, Alaçatı otelleri yıllarca “butik otel” diye tanımlandı.
Bu nedenle bir gecelik konaklama fiyatları her zaman ortalamanın üstünde ve çok abartılı oldu.
Ama günün sonunda butik otel çok başka bir şey.
Yeni hedo-nistlerden kasıt şu:
Hayattan zevk almayı bildiği kadar yaşadığı dünyaya karşı kendini sorumlu hisseden bireyler.
Bildiniz, onlar Z kuşağı ve o kuşağın ardından gelenler. Gelmekte olanlar...
Sorumluluk, elbette ekolojik.
Bu bireyler, gittikleri gördükleri yerlerde mümkün olduğunca az karbon ayak izi bırakmaya özen gösteriyor.
Bu nedenle konaklayacakları otelden de aynı özeni bekliyor.
Nitekim 29 global pazarda Z kuşağı tüketicileriyle yapılan yakın tarihli bir araştırmaya göre, yüzde 77’si seyahatin destinasyonlar üzerindeki çevresel etkisini göz önünde bulundurmuş.
Uzun bir dönem İstanbul’un gece hayatının gizli başrol oyuncularından biri oldu Gizli Kalsın.
Mekâna herkesin alınmamasıyla, ünlü oyuncuların gecenin sonunda hep buraya gelmesiyle, içeride yaşanan flörtler ve kavgalarla, gece yarısı başlayıp sabaha dek süren canlı müzik performansları ve tabii bitmeyen eğlencesiyle sürekli gündemde oldu Gizli.
İstanbul için bir ilk olan mekân, aslında yurtdışı metropollerinde çok iyi bilinen ve kısaca ‘speakeasy’ olarak tanımlanan barların şahane bir örneğiydi.
Aylar önce sessiz sedasız kapandı Gizli Kalsın. Yerine ne geleceği merak konusuydu.
Sonunda 1 hafta önce yeni mekân açıldı, ismi artık sadece Pizza Emirgan.
İki katlı Pizza Emirgan tam anlamıyla bir İtalyan lokantası olmuş.
Menüde sadece pizza yok, makarna da var etler de...
İlk kat hayli geniş, artık o kadar küçük değil.
Ama dün gece resmi bir açılış daveti yaparak uzun bir aradan sonra dönüşünü kutlamış oldu. Eski yapıyla aynı konumda olan yeni müze binası Renzo Piano Building Workshop imzasını taşıyor.
Renzo Piano malum; Centre Pompidou, Whitney Müzesi, Centro Botín gibi uluslararası pek çok müze ve sanat kurumunu tasarlayan Pritzker ödüllü İtalyan mimar.
Peki yeni İstanbul Modern neler vaat ediyor?
* Öncelikle binanın önünde ve eskiden kamuya kapalı gezinti alanı, Anadolu yakası, Adalar ve Tarihi Yarımada’yı gözlemlemek için şahane bir fırsat sunuyor.
* Zemin katta yer alan dairesel kolonlar ve mekanik bacalar mimari detay sevenler için ayrıca zevkli bir manzara.
* Zemin katta kafe, mağaza, kütüphane ve eğitim atölyeleri için tasarlanan mekânlar var.
* Güney cephesinde yer alan restoran, sahip olduğu terasla deniz manzarasına açılıyor.
* Üst katlarda yer alan fuaye alanları ise ziyaretçilere park ve deniz manzarasını bir arada sunuyor.
Manzara şu:
Nedenini bilmediğimiz bir olay çıkmış. Yere yatırılıp kelepçelenen insanlar görüyoruz. Polis insanları sakinleştirmeye çalışıyor.
Bağırıp çağıranlar var.
Ortam sert.
Sokaktan geçsek mi geçmesek mi diye düşünürken “Geçebilirsiniz” deniliyor.
O kaosun ortasından yürüyüp geçerken Alaçatı’nın o naif, o romantik eski günleri geliyor aklıma.
Köyiçi’ndeki en popüler yerin Tuval olduğu, sadece birkaç iyi otelin açık olduğu zamanlar...
Ama içeride, yani Miami Beach Convention Center’da bambaşka, çok enerjik bir hava var.
İnsanlar vızır vızır, oradan oraya koşturuyor. Hepsi dünyanın dört bir köşesinden L.E Miami için gelmiş:
“High-end” olarak tanımlanan lüks ya da tasarım otel markaları, her biri farklı seyahat deneyimi pazarlayan seyahat şirketleri ve tabii medya...
Uzun açılımı “limited edition (sınırlı sayıda)” olan L.E Miami’nin amacı zaten bu: Lüks seyahatin profesyonellerini bir araya getirmek, yeni bağlantılar ve fikirler oluşturmak, seyahat anlayışına yeni yönler aramak...
Bu nedenle L.E Miami’yi tanımlamak için “seyahat sektörünün Art Basel’ı” deniliyor.
Nitekim bu tanımda haklılar. Katılan markalara bakıyorum; W, 1 Hotel, Nobu, The Hoxton...
Hiçbiri sıradan değil. Bildik zincir, iş otelleri mesela asla yok. Tasarım ve deneyim vaat eden markalar ön planda.
TOPLANTI VE EĞLENCE BİR ARADA
Nadas’ın içine girince şaşırıyorum, çünkü çok geniş bir arazisi var. Üstelik köyün yukarısında konumlandığı için etraf tamamen orman, yer gök yeşil.
11 oda ve 3 villadan oluşan otelin iki önemli yaratıcısı var: İlki, otelin yatırımcısı Süleyman Uysal. Diğeri ise Hande Gündoğar.
Esas hikâye, farklı dünyalara sahip bu iki insanın Nadas için nasıl bir araya geldiği... Hande Gündoğar son 17 yıldır Amerika’da, Kaliforniya’daki Laguna Beach’te yaşıyor.
Hemen Laguna Beach’i gözünüzde canlandırın:
Orange County’nin güneybatısı. Pitoresk plajlar ve uzun yürüyüş parkurlarına sahip, sanat festivalleriyle dolu yaz mevsiminde her yıl altı milyon ziyaretçinin akın ettiği küçük bir kasaba...
Hepimizin Mardin’deki Cercis Murat Konağı’yla tanıdığı Ebru Baybara Demir, aslında yıllardır gastronomiyle ilgili çok farklı çalışmalar yapıyor. Topraktan Tabağa projesi bunlardan biri.
Nitekim Basque Culinary World Prize jüri başkanı Joan Roca, Ebru Baybara Demir için yaptığı konuşmada bunlara değinmiş: “Ebru, insanlığın, bağlılığın ve gücün olağanüstü bir örneği. Gastronomide farklı alanları birbirine entegre etme başarısı, iklim değişikliğinin ilerlemesine karşı bir savunma olarak biyoçeşitliliğin önemini ortaya koymanın yanı sıra, kullandığımız malzemelerin nasıl beslendiği konusunda toprağın önemini vurguluyor.”
Dizi şimdiden gerçek oldu
New York günlerdir Kanada’da devam eden orman yangınlarından dolayı oluşan dumanların etkisi altında.
Bu nedenle bugünlerde New York fotoğraflarında gökyüzü hep turuncu.
Yakın gelecekteki iklim değişikliklerine dikkat çeken “Extrapolations” dizisi gerçek oldu diyebiliriz.
Çünkü dizinin bir bölümünde şu gösteriliyordu: Orman yangınları sürekli hale geliyor ve bu nedenle büyük şehirler üzerine çöken duman nedeniyle havayı solumak imkansızlaşıyordu.