Paylaş
Otellerdeki doluluk da yüzde 100’ü aşmış.
Bayramdan 1 gün önce oradaydım ve arkadaşımın Alaçatı’daki evinin bahçesinden bakarken şaşkındım, “Nasıl yani, bu evlerin hepsi otel mi oldu?” diye.
Öyleymiş, meğer evden bozma otellerin sayısı hızla artıyormuş.
Malum, Alaçatı oteli diye bir kategori var. Çoğu bir-iki tane antika mobilya ve belli başlı birkaç markadan alınmış objeler bütünüyle döşenmiş kopyala-yapıştır oteller...
Dahası, Alaçatı otelleri yıllarca “butik otel” diye tanımlandı.
Bu nedenle bir gecelik konaklama fiyatları her zaman ortalamanın üstünde ve çok abartılı oldu.
Ama günün sonunda butik otel çok başka bir şey.
Ian Schrager bir gün gelip Alaçatı otellerine bunu anlatmalı...
Öyle ki bazılarında hâlâ beyaz aydınlatma dahi mevcut.
Sadece üç antikayla bu iş olmuyor.
Elbette aralarında hem tasarım hem de otelciliğin hakkını verenler var. Ama az, çok az.
Onlar da kurunun yanında yaş da yanar misali kaynayıp gidiyor.
İki adet Alaçatı notu daha
◊ Köpek gezdirme parkları şahane olmuş, sevdim.
◊ Fun Beach’te, denizin ortasında çocuklar için yapılmış dev oyun alanını görünce şaşırdım. Bildiğin ada! Çocuk parkını alıp suyun ortasına koymuşlar. Demek ki suyun ortasına her şeyi kondurmak serbest. Öyle anladım.
Side’deki paralel evrenler
Side antik kentini üniversite yıllarımda görmüştüm.
Uzun bir aradan sonra yeniden gittim Side’ye.
Her şey çok değişmiş.
Yerin altındaki şehir daha çok ortaya çıkmış.
Bu şehrin kalıntılarını, üstünü örten cam yolların üzerinden yürüyerek görmek mümkün.
İlginç olan, bu harabelerin üzerinde yükselen ve Safranbolu evlerini anımsatan yeni yapılar.
Ve bu yapıların içinde yer alan, çoğu da lüks markaların sahte versiyonlarını satan dükkânlar.
Kısacası Side’nin altına bakınca antik çağların izini sürüyorsun, üstüne bakınca ise imitasyon bir AVM’nin içindesin! Paralel evrenler yani.
Kendini araştırmak nasıl olur?
Ajda Pekkan, Posta’ya verdiği röportajda şöyle diyor:
“Ben kendimle evlendiğimi hissediyorum. Kendimle çok ama çok mutluyum. Çünkü o kadar mutsuz ve değersiz adamlar gördüm ki. Kendilerinin katma değerini nasıl fark edeceklerini bilmiyorlar. Ne okuyor, ne geziyor, ne yaşıyor ne de araştırıyorlar. Ben çok araştırmacıyım. Kendimi araştırarak buldum.”
Ajda’nın kendini araştırmaktan kastı, keşfetmek olsa gerek.
Kendini keşfetmek için okumuş, gezmiş, yaşamış.
Doğru, bunlar çok güzel.
Ama insan kendini bir başkasıyla ilişki yaşarken de keşfetmez mi?
İlişki ister iyi olsun, ister kötü.
Dolayısıyla o mutsuz adamlar da mutlaka günün sonunda Ajda’nın kendini araştırma safhasına mutlaka katkıda bulunmuştur.
Bu da benim antitezim olsun.
Paylaş