Paylaş
Şoke oluverdik bir anda. Ajda Hanım’ı da medya fazla rahatsız ediyor diye bırakmıştım. Bizim oğlan resmi nikâh yapmış, enayilik etti” demiş.
Erol Bey’in kendine pek bir güveni var.
O mu Ajda Hanım’ı bıraktı, Ajda Hanım mı bu saçmalıkları yüzünden onu terk etti, siz tahmin edin artık!
Erol Bey medyadan rahatsız olduğunu da söylemiş.
Oğlu evlenir evlenmez gazetelere konuşup, arkasından atıp tutmalarına bakılırsa, medyadan fazla rahatsız olan biri gibi de görünmüyor aslında.
Neyse ben geleyim asıl takıldığım konuya.
Erol Bey’in oğluna ve topluma verdiği tavsiye, yenilir yutulur gibi değil: “İmam nikâhı iyidir, evlenmek enayiliktir.”
İmam nikâhının resmi nikâh yerine geçmediği bir ülkede yaşadığımızı, söylediklerinin suç olduğunu bilmiyor herhalde.
Erol Bey’e imam nikâhı kıyan hocaya da neden resmi evlilik cüzdanı var mı diye bakmadığını ayrıca sormak lazım.
Çünkü benim bildiğim, imam nikâhı kıymak için resmi nikâh şart.
Hocanın ceza almaması için mutlaka resmi cüzdan sorması, yoksa nikâhı kıymaması gerekiyor.
Siz enayilikten nasıl kurtuldunuz anlayamadık Erol Bey...
Geleneksel sübyancılık
Namus kavramının bu kadar yüksekte tutulduğu bir ülkede, çocuk yaştaki kızların 50-60 yaşlarındaki erkeklerle evlendirilmesi ikiyüzlülüktür diyor “Lal Gece” filminin yönetmeni Reis Çelik.
Sadece ikiyüzlülük değil, sapıklıktır, hastalıklıdır, sübyancılıktır, pedofilidir. Ve ne yazık ki bu ülkenin en önemli sorunlarından biridir.
“Lal Gece” filmindeki karakterlerin nereli olduklarının söylenmemesi, aksanlarının bile olmaması, Çelik’in bu sorunu belli bir bölgeyle özdeşleştirmek istememesinden.
Zaten çocuk gelinler sanıldığı gibi sadece Doğu’nun sorunu değil.
TBMM’nin araştırma komisyonu, Edirne’nin ikinci sırada olduğunu söylüyor.
Balıkesir ve Afyon da ön sıralarda yer alan iller arasında.
Çocuk gelinler sorununu ele alan, gelenek, görenek adı altında yapılanları sorgulayan “Lal Gece” şu anda vizyonda.
Başrollerini İlyas Salman ve Dilan Aksüt’ün paylaştığı film, Berlin Film Festivali’nin Generation bölümünde yarışıp büyük ödül Kristal Ayı’yı almıştı.
İzlemenizi tavsiye ederim.
Nesrin-Fikret Ercan mesaide
Sevgi sevgidir, hayvanı seven insanı da (iyisini!) sever. İnsanı, çocuğu, bitkiyi seven hayvanı da sever.
Bunun en güzel örneğini Minik Kalplerle El Ele Derneği (Mika-Der) kurucusu ve başkanı Nesrin Ercan’da gördüm.
Nesrin Abla yıllar içinde çok iyi işler başardı, pek çok kimsesiz miniğin gülen yüzü oldu. Öğrendim ki, aynı zamanda sıkı bir hayvan dostuymuş.
Nesrin Ercan ve eşi, Hürriyet’in ana direklerinden Fikret Ercan bakın yıllar içinde neler yapmışlar...
-Fikret Abi, bir gün arkadaşının verdiği köpeği almış eve getirmiş. Zekeriyaköy’de başıboş köpek çok. Başına bir iş gelmesin diye Nesrin Abla kısırlaştırmaya götürmüş hanımefendiyi. Bir de ne görsün, köpek hamile! Dokuz yavrusu olmuş, yedisi yaşamış. Fikret Abi bahçede onlara bir ev yapmış. Her gün giymiş çizmeleri, kar kış demeden yavruların altını temizlemiş, değiştirmiş. Ta ki yavrular büyüyüp yuvalandırılana kadar.
-Fikret Abi’nin bir de kedileri var. Sabahın köründe, onun yazı işleri toplantısı için kalkmasından çok daha önce cama gelip pati atan, gürültü yapan, uyandıran kedileri. Fikret Ercan için mesai sandığımızdan çok daha erken başlıyormuş meğerse.
-Bir gün Fikret Ercan’a eşinden telefon gelmiş; “Çabuk eve gel!” Gazetedeki işleri toparladıktan sonra tutmuş evin yolunu. Bahçeden bir yavru kedi sesi geliyor ama bulamıyorlar. Sesler sanki yerin altından. Anlamışlar ki su borusundan. Çağırmışlar itfaiyeyi. Nesrin Abla’nın gözü gibi baktığı ve sakındığı o bahçenin yarısı kazılmış ve su borusu kırılmış. Kedicik çıkmış dışarı. Ama ses kesilmemiş. Fikret Abi almış ilk çıkan yavruyu, götürmüş borunun ucuna. Orada tutmuş bir süre. Kedinin sesine dışarı çıkmış içerideki ikinci yaramaz.
Bu yazıyı Mika-Der’in yüzlerini güldürdüğü kimsesiz çocuklar da okusun isterim.
Nesrin Ablalarını ve sevgili eşi Fikret Ercan’ı daha da iyi tanımaları için.
Büyüyünce onlar gibi olurlar inşallah.
Paylaş