Paylaş
* Senin için “tanınmış bir ailenin oğlu” denmiş biyografinde, doğru mu?
- İzmir’de herkes birbirini tanıyor, ondandır. Türkiye açısından öyle değil ama...
* Ne iş yapıyor annenle baban?
- Babamı 2010’da kaybettik. Dondurulmuş gıda işi yapıyordu. Fakat 94 krizi sonrası iflas etti. Ben 13-14 yaşlarındaydım. Annem ise dekorasyon işiyle uğraşıyor. Çok zevklidir.
* Arap-Arnavut karışımı olduğunu söylemişsin bir de...
- Annemin baba tarafı Suriye, anneannemler ise Arnavut göçmeni... Baba tarafım Tire kökenli, İzmirli.
* Ne zaman İstanbul’a geldin?
- Üniversite sınavında tüm tercihlerim İstanbul’du. Kazandım geldim. Kazandığım bölümün anlamını bile bilmiyordum gerçi. Sermaye Piyasaları diye bir bölüm kazanmışım. Babam “Marmara’da okuyacağına Dokuz Eylül’de oku” dedi haklı olarak. Ama ben hiç istemedim. Artık özgürlüğümü ilan etmek istiyordum.
* Ekonomiyle ilgili bir bölüme girmişsin madem, sorayım: Türkiye ekonomisini şu an nasıl görüyorsun?
- Bir sürü ekonomist arkadaşım var, onlara da soruyorum ama kimsenin öngörebildiği bir durum yok...
* Peki sen kendi paranı yönetebiliyor musun?
- Hiç yönetemem. Hayatımda bütçe yapmadım ben...
* Savurgan mısın? Boğa burcusun, tutumlu olman gerekir ama...
- Tutumlu olmayı hayat öğretti bana. Hem babamın iflas döneminde hem de İstanbul’daki çalışmadığım dönemde minimal yaşamayı öğrendim.
ÇALIŞTIĞIM VESTİYERDE MÜŞTERİDEN YUMRUK YEDİM
* İlk paranı nerede kazandın?
- 12-13 yaşlarındayken Çeşme’de tekne kiraladım, organizasyonlar falan yaptım. Öyle kazandım ilk paramı.
* Üniversitede nasıldın, popüler bir genç miydin?
- Üniversitede öyle bir ortam yoktu, lisede popülerdim daha çok. Güzel bir grubumuz vardı, kendimize “çekirgeler” derdik. Ciddi futbol turnuvaları yapardık, biraz da fırlamaydık.
* “En hızlı dönemim” dediğin dönem hangisi?
- O, aynı zamanda en depresif dönemimdi. Mutsuzluktan hızlı yaşadığım, aslında çıkış aradığım bir dönem var. 6 aylığına New York’a gitmeden önceki dönem. 26 yaşındaydım.
* Neden mutsuzdun?
- Seçimlerim net değildi. Kız arkadaşımdan ayrılmıştım. Oyunculuk yapmak isteyip istemediğimi net olarak bilemiyor, bir türlü emin olamıyordum.
* Hızlı yaşamak mutlu ediyor mu erkekleri?
- Hayır. Hayatta arayışta ve merakta olmak iyi ama bunun bir eksiklikten kaynaklanmaması gerek. Benimki eksiklikten kaynaklanıyordu. 8 ay sürdü böyle. Sonra bir şeyler yanlış dedim ve New York’a gittim. O süreci varoluşçuluk ile tanıştığım, kendimi tanıyıp sevdiğim bir dönem olarak görüyorum.
* Amerika günleri nasıl geçti?
- Oyunculuk okumanın ötesinde kendimi tanıdım orada, çok önemli şeyler tecrübe ettim.
* Ne mesela?
- Vestiyerde çalıştım. Ceket alıp verdim. Tip kazandım...
* Neden çalıştın vestiyerde?
- Param yoktu...
* O kadar dizide oynadın, hiç mi para biriktirmedin?
- Dedim ya bütçe yapmayı bilmem...
* Vestiyerde ceketleri karıştırdığın oldu mu hiç?
- Hayır ama bir keresinde yumruk yemiştim. Sarhoş bir grup gelmişti, iki erkek iki kadın. Vestiyere girmeye kalktılar, izin vermedim. Biri yumruk attı, sonra ceketleri alıp çıktılar.
* Ya döndükten sonra?
- Amerika’dan döndükten sonra Kadir Has’ta yüksek lisans yaptım.
DEMET AKBAĞ İLE TANIŞMASAM ŞİMDİYE İŞADAMI OLMUŞTUM
* Aslında senin oyunculuğa başlamana Demet Akbağ vesile olmuş...
- Demet Akbağ’ın arkadaşı Saadet Abla, annemin de arkadaşıydı. Aynı arkadaş ortamındaydılar. Zaman zaman beni de görüyordu. Rahmetli Meral Okay “Karaoğlan” dizisi için esmer, at binebilen birini aradığını söyleyince, Demet Abla da benden bahsetmiş.
* Öncesinde senin aklında var mıydı hiç oyunculuk?
- Hiç yoktu. Böyle bir tesadüf yaşanmasa, herhalde babam ve dedem gibi işadamı olurdum.
* Hemen “evet” dedin mi peki?
- Önce bir korktum. Yeteneğim var mı, yapabilir miyim emin değildim. Sonra Meral Okay’la görüştüm, deneme çekimi yaptılar, baktılar ki rahatım kamera karşısında, direkt Afyon’a çağırdılar. Kostümleri giydim, işe başladım.
* Yakışıklı oyuncular kendilerini çirkinleştiren rollerde oynamak isterler Hollywood’da...
- Tipimin değişmesi benim de hoşuma gider. Zaten oyunculuk da yakışıklılık, güzellik, çirkinlik takmadığın yerde var oluyor. O artık yönetmenin işi, beni nasıl görmek istediğiyle ilgili.
* Sen kendini yakışıklı buluyor musun?
- Bazen buluyorum, bazen bulmuyorum. Bu enerjiyle ve fotoğraf olarak açıyla ilgili. Saçımı nasıl kestirdiğime göre bile değişiyor.
* Eric Bana’ya benzetiyorlar seni.
- Evet benzetiyorlar. Seviyorum ama etkilenir de daha çok benzerim diye filmlerini pek izlemiyorum. Bir küçük Eric Bana olmak istemem (gülüyor).
FİLMLERDE İZLEDİĞİM ROMANTİZM HOŞUMA GİTMİYOR
* “Aşk bitince yaşanan acıya hazır hissediyorum kendimi, o yüzden âşık olabilirim” demişsin.
- Güzel söylemişim.
* Aşkın sonu ille de acı mı olmak zorunda?
- Yok, öyle olmak zorunda değil tabii.
* Kaç kere aşık oldun?
- Bilmiyorum. Yaşadığın şeyi daha önce yaşamamış gibi hissediyorsan, o aşk gibi geliyor bana.
* Şıpsevdi misindir?
- Şıpsevdi değilim. Lise 2’de başlayan ilişkim 7 yıl sürdü.
* Romantik misin peki?
- Kendime has bir romantizm anlayışım olabilir ama genel anlamda filmlerde izlediğimiz romantizme dair şeyler hiç hoşuma gitmez. Şeytanın aklına gelmeyecek şeyleri düşünmektir romantizm bence.
* “İlişki olunca özgürlük gidiyor” da demişsin.
- Onlar eskiden söylediğim şeyler.
* Şimdiki düşüncen ne?
- Şimdi “özgür olmadığın şeyi zaten yaşama” derim. İstediğinde istediğini yapmıyorsan ne işin var orada? Bir de aşk, üzerine fazla konuşmamak gereken bir konu.
* Neden?
- Bu, konuşulduğunda eksilen, azalan bir şey. Anlattıkça yaşadığın duyguyu unutuyorsun. Biz erkekler inan bana bunu hiç konuşmayız. Naber, nasılsın, sevgilin nasıl? İyi... Tamam bitti, bu kadar. Konu hemen kapanır.
ESKİ BİR KARGO UÇAĞINDAN EV YAPMAYI HAYAL EDİYORUM
* Çatısı açılabilen, içinden nehir geçen evler tasarlama hayalin varmış. Ne acayip bir hayal dünyası bu.
- Daha başka evler de var hayalimde. Eski uçağı aldığını düşün, Amerikan kargo uçaklarından. Onu kesip dikine oturt, içine katlar koy, önüne de veranda olarak kanatları yerleştir!
* Çok acayipmiş ama gerçekten de güzel olur.
- Ben bütün evler neden aynı anlamıyorum zaten.
* Senin evin nasıl? Var mı ilginç tasarımlar?
- Açılıp kapanan bir barım var. Kendim tasarladım, açılınca zincirle tavana asılıyor.
* Bulaşık yıkamak seni rahatlatıyormuş, inanamadım buna!
- Evet. Daha doğrusu suyla oynamak hoşuma gidiyor. O arada ev de toplanmış oluyor işte.
TÜRKAN ŞORAY İNANILMAZ BİR YÖNETMEN
* Türkan Şoray’ın “Uzaklarda Arama” filminde rol aldın. Nasıl bir yönetmen?
- İnanılmaz. Yönetmenimiz gerçek bir stardı. Hepimiz onu mutlu etmek istedik, hepimiz ona hizmet ettik. Ekibi de çok iyiydi. Yağmur da (Ünal) bence çok iyi bir oyuncu ve yapımcı oldu.
* Rolün neydi?
- Bıçkın, fırlama, kasabaya gelen pavyonun müdavimi Tayfun’u oynuyorum. Kasabalı karşı çıkıyor pavyonun gelmesine, bir sürü olay çıkıyor falan.
* Ne zaman vizyona girecek?
- Kasımda...
ARKADAŞIMLA UZUN METRAJ FİLM YAZDIK
* Gelelim yeni diziye... Ne zamandan beri dizi setlerinden uzaktaydın?
- İki yılı geçmişti.
* Reddettiğin işler oldu mu arada?
- Bir sürü.
* Ne oldu o dizilere?
- Birinci oldu.
* Vurdun mu kafanı duvarlara?
- Vurmaman lazım. O arada iki arkadaşımla birlikte uzun metraj bir film yazdık, iyi bir film olacak.
* “Kara Sevda” dizisinde rol almayı neden kabul ettin?
- Rol çok iyi ve hikaye çok güçlü.
* Nasıl bir adamı oynuyorsun?
- Ultra zengin bir ailenin çocuğu... Kafayı taktığı bir kız var. Kız pas vermiyor ama çocuk istediği her şeyi almaya alışık olduğu için pes etmiyor. İddialı, hırslı, biraz da acımasız biri.
Paylaş