Paylaş
Şimdi Kanal D’nin yeni dizisi “Şeref Meselesi”nde, Kerem Bürsin’in oynadığı Yiğit karakterinin görüştüğü hayat kadını olarak karşımızda. 1987-Bosna Hersek doğumlu oyuncu ile buluştuk, çocukluğuna denk gelen iç savaşın üzerindeki etkilerini, kadınları meta olarak gören çarpık sistemi, Kerem Bürsin’le olan sahnelerini ve Türkiye’deki yeni hayatını konuştuk.
* Biz seni “Kan ve Aşk” filmiyle tanıyorduk ama “Şeref Meselesi” ile Türkiye’deki hayran sayın arttı. Bu serüven nasıl başladı diye sorarak başlayayım.
- Beni arayıp projeden söz ettiler, kısa bir rol olduğunu söylediler. Dizinin İtalyan versiyonunda beş bölümlük bir karakter bu aslında. Ama yeni versiyonda karakterimi biraz geliştirdiler. Beş bölümden daha fazla kalacağım ekipte...
* Nasıl bir karakter peki?
- Rusya’dan gelmiş, pavyonda hayat kadını olarak çalışıyor. Tabii ki istediği bir iş değil ama hayat onu bu şekilde yaşamaya zorlamış. Her kadın gibi o da aile hayatının hayali kuruyor. Aslında okumuş biri ve eğitimini aldığı işi yapmak istiyor bir yandan da...
* Rolüne hazırlanırken neleri ön planda tuttun, nasıl bir hazırlık dönemi geçirdin?
- Hayat kadınlığı eskiden beri araştırdığım, ilgilendiğim bir konu. Bundan önceki filmimde de eğitimli olduğu halde hayat kadınlığı yapmak zorunda kalan bir Rus kadının hikâyesi vardı.
* Rus kadınlarına farklı gözle bakılması, bir kadın olarak seni ne kadar rahatsız ediyor?
- Trabzon’da birkaç Rus hayat kadını ile konuşma fırsatım olmuştu. Bir tanesi bana “Hayat kadını olmayı hayal etmemiştim” dedi. Bunların hepsi zeki, güçlü ve birikimli kadınlar. Savaşın, ekonomik güçlüklerin kadınlara yükü bu. Bu durum Bosna’da da yaşanmıştı. Şimdi aynı şey Suriyeli kızların başına geliyor. Küçücük kızlara cinsel tatmin objesi olarak bakılmaya başlandı. Kadınların vücutları kullanılıp atılan birer materyal olarak görülüyor.
Fotoğraflar: Muhsin AKGÜN
18 YAŞINDA OYUNCU OLMAK İÇİN EVDEN KAÇTIM
* Sen bireysel olarak ahlaksız bir teklifle karşılaşsan tepkin nasıl olur?
- Yapı olarak saldırgan bir insan değilim. Böyle bir teklifle karşılaşsam çok kötü hisseder, üzülür, geri çekilir, oradan uzaklaşırım. Oyunculuk bu anlamda beni rahatlatıyor, tepkilerimi verebileceğim bir zemin hazırlıyor.
* Oyunculuk yapmak bir yerde meydan okuma imkanı sağlıyor, değil mi?
- Kesinlikle. Hocalarımdan biri bir rolü oynarken o olayları yaşamış olan kişinin seni izlediğini düşün demişti. Bu bana daha fazla sorumluluk yükledi. Bu sıradan bir iş değil.
* Kaç yaşında tanıştın oyunculukla!
- Oyunculuğa 7 yaşındayken başladım. Savaş zamanıydı, her yer kan, ceset oluydu. Bombalar patlıyor, kadınlara tecavüz ediliyordu. Böylesi korkunç bir ortamda bulunan çocuklar, kendi dünyasını yaratmak istiyor, hayallere dalıyorlar. Uçabiliyorum, özgürüm, her yer şeker dolu, insanlar birbirini seviyor diye düşünmek istiyorlar. Ben de kaçış için tiyatroya gittim ve özgür olabildiğim bu dünyada kendimi buldum.
* Kendi dünyam derken?
- Toplum kurallarla ayakta duruyor. 35 yaşında henüz evlenmemişsen ölmen lazım! Kadın şöyle giyinir, böyle oturur, şu şekilde konuşur. Ben bunları kabul etmek istemedim. Savaş başladığında 5, bittiğinde ise 10 yaşındaydım. Savaşın ardından Avrupa’ya gittiğimde bir akşam yemeğinde insanların güldüğünü, açlık çekmediğini, çocukların oyuncaklarıyla oynadığını gördüm. Sanki paralel bir dünya gibiydi.
* Kaç kardeşsiniz?
- Bir ablam var. Ama o iyi olan, çünkü oyunculuk değil öğretmenlik yapıyor!
* Oooo, ailen karşı çıkmış demek ki senin oyunculuğuna. Doğru mu anladım?
- Doğru anladın. Oyuncu olmaya karar verdiğimde oyunculuk okumam gerektiğini anladım ve babamın muhalefetiyle karşılaştım. Babam gitmeme izin vermeyince kaçtım.
BABA BEN HOLLYWOOD’DAYIM
* Nereye kaçtın? Kaç yaşındaydın?
- 18 yaşında önce bir parka, sonra başka bir şehre gittim. Babam karşı çıktı ama annem gizliden yardım etti bana. Babama Hollywood’a gideceğimi söylemiştim. “Bosna’dan çıkıp bir şey başaramazsın” dedi bana. Ama ben başardım. Bir akşam Los Angeles’ta Meryl Streep’le otururken babamı aradım ve “Baba ben Hollywood’dayım” dedim. Annem, babamın o anda ağladığını söyledi. Ben onu hiç ağlarken görmemiştim.
* Şimdi görüşüyor musunuz babanla?
- Evet, Angelina Jolie gelip beni filmi için seçtiğinde iyice inandı bana.
* Savaşın üzerinde bıraktığı izleri hâlâ taşıyor musun?
- Savaş insanın kimyasını değiştiriyor. Tek parça, sağlıklı ve bombalardan uzak olma hissi anlatılır gibi değil. Şöyle bir şey anlatayım; iki ay kadar önce kuafördeyim, saçım yıkanıyor. Dışarıda bir arabanın alarmı çalmaya başladı. Ama bu ses benim için hava saldırısı sırasında çalan sirenler gibiydi. Bir anda saçlarım şampuanlı halde yerimden sıçradım ve kaçmaya başladım. Aynı benim gibi tepki veren bir kız daha vardı içeride. “Neredensin?” diye sorduğumda Suriyeli olduğunu öğrendim. Savaşın etkileri ölene kadar bizlerle kalacak.
ANGELINA JOLIE UZAYLI GİBİYDİ
* Savaş zamanına, çocukluğuna dönelim, unutamadığın, sende derin izler bırakan bir anın var mı?
- En kötü anım kapıya gelen silahlı adamların babamı alıp götürmesiydi. Benim yüzüme vurdular, annemi itip kaktılar. Bu savaşın gerçeğini anladığım andı. Bunun öncesinde annem savaşı bir oyun gibi geçiştirmeye çalışıyordu. Sığınağa gitmemiz gerektiğinde saklambaç oynuyoruz gibi yapıyordu. Babam gittiğinde gerçekle yüzleştim. İşte o an çocukluğuma veda ettiğim andı. Üç yıl babamı göremedik, “öldü” dediler. Bir gün aniden geri geldiğinde ise 30 kiloya düşmüş, tanınmaz bir haldeydi.
* “Kan ve Aşk” filminde Angelina Jolie’nin seçtiği oyunculardan biri oldun. Nasıl aldın rolü?
- Angelina, Sırp askerlerini Sırp, Bosnalı kızları da Bosnalılar arasından seçecekti. Onunla tanışacağıma inanmamıştım. Budapeşte’de onu ilk gördüğümde çok heyecanlandım. Bu kadar normal, sıcak, mütevazı biri olacağını hiç düşünmemiştim.
* Çekim sürecinde eski defterler açıldı, acılar tekrar yaşandı. Sette neler hissettin?
- Bu, geçmişle yüzleştiğimiz ve bir anlamda bu sayede iyileştiğimiz bir film oldu.
* Angelina Jolie için “O kadar çok çalışıyor ki sanki uzaylı” demişsin...
- Ben bu kadar sıkı çalışan başka birini görmedim. 16 saat çalışıp 10 dakika ara veriyor ve yeniden 16 saat çalışabiliyordu.
* “Kan ve Aşk” filmini çekerken daha da iyi anlamışsındır. Savaşın kadınlar üzerindeki etkisi nasıl? Daha mı yırtıcı oluyorsun, yoksa daha mı duygusal?
- Savaş, kadınları birbirine yakınlaştırıyor, annelik, kardeşlik duygusunu artırıyor. Ben savaş zamanı birbirlerine kilitlenen, koruyan çok kadın olduğunu biliyorum. Ama normal hayatta, rekabet ortamında kadınlar birbirlerine düşman gibi bakıyor. Bosna’da kadınların farklı olmasını ben savaşa bağlıyorum. Bu duyguyu, bu bağlılığı çok seviyorum.
* Senin en iyi arkadaşların kadınlar mı?
- Evet. Kadın arkadaşlarımın arkamda olduğunu, beni her zaman koruyacağımı bilmek çok iyi geliyor.
* Berlin’de kırmızı halıda dünya yıldızlarıyla yürüdün. Nasıl bir gündü senin için?
- İlk panik atağımı kırmızı halıda yaşadım. 2 binden fazla paparazzi vardı. İlk sıradaki kızlar Angelina Jolie’yi görünce heyecandan bayıldı.
CEM YILMAZ TÜRKİYE’NİN JIM CARREY’Sİ
* Türkiye’de oyuncu olarak en çok kimi beğeniyorsun?
- Cem Yılmaz’a bayılıyorum. O, Türkiye’nin Jim Carrey’si. Hem çok komik, hem entelektüel hem de zeki. Onunla hiç tanışmadım ama yaptığı işleri yakından takip ediyorum.
* Türkçe müzik dinliyor musun peki?
- Sezen Aksu’yu dinliyorum. Sözleri ve sesiyle gerçekten sanat yapıyor. Tarkan’ı da seviyorum ama yeniler değil de daha çok eski şarkıları hoşuma gidiyor.
KEREM BÜRSİN’LE ELEKTRİĞİMİZ TUTACAK MI DİYE GERGİNDİM
* “Şeref Meselesi”nde Kerem Bürsin’le olan sahnelerinizden konuşalım mı biraz da?
- Kerem, Türkiye’de çok hayranı olan bir oyuncu. Kızlar ona adeta tapıyor. Ama ben kendisini tanımıyordum. Sete ilk geldiğimde çok gergindim. Oynadığımız karakterler birbirlerine çok yakın, sevişme sahneleri var. Elektriğimiz tutacak mı, inandırıcı olabilecek miyiz diye endişelerim vardı. Ama çok şanslıyız, başardık. Her şey yolunda gitti.
* Sevişme sahnelerinde oyuncu olarak zorlanıyor musun?
- Bu sahnelerde karakterin içine girmek yeterli. Benim için bunda kişisel, özel bir şey yok. Bunları yapan o karakter, ben değilim.
BURADA EVLENDİM BÜYÜKBABAM TÜRK
* Özel hayatın ne durumda? Yoğun günlerin ilişkini etkiliyor mu?
- Altı ay kadar önce Türkiye’de evlendim. Aynı sektörde çalıştığımız için birbirimizi anlıyoruz. Beni her zaman destekliyor.
* Çocuk planı var mı yakında?
- Henüz çok genciz. Önce dünyayı gezmek istiyoruz. Balayına çıkamadan işe güce daldık. Bu yaz ertelenen bir balayı planımız var.
* Kendini burada evinde hissediyorsun diyebilir miyiz?
- Bosna ve Türkiye birbirlerine her anlamda çok yakın ülkeler. Kullandığımız bazı kelimeler bile aynı. Zaten benim büyükbabam da Türk.
* Elinde sihirli bir değnek olsa neyi değiştirmek isterdin?
- Anne babasız çocukların hayatını değiştirmek, onları sokaklardan almak, hayatlarını kolaylaştırmak isterdim. Okula gidemiyor, sokaklarda dilenmek zorunda kalıyorlar. Burada bir iyileştirme yaparsak, eminim bu toplumun geneline de yansır.
Paylaş