Nefes’in korsanı neden çıkmadı

Korsancıların ortak karar alıp “Nefes: Vatan Sağolsun” filminden ellerini eteklerini çektikleri haberlerini unutun.

Haberin Devamı

Gişesi 2 milyonu bulan filmin korsanının çıkmamış olmasının asıl nedenini öğrendim.

Filmin ekibi korsana karşı ciddi bir çalışma yapmış.

Film kadar bu işe de önem vermişler.

Yöntem çok akıllıca; ekip, internete, indirilmek üzere birbirinden farklı ama asıl filmle alakası olmayan “Nefes: Vatan Sağolsun” filmleri kurguluyor.

Önce ekipten 7-8 kişi inandırıcı olabilmek için paylaşım yapılan sitelere üye olup kendilerini kabul ettiriyor.

Sonra da “Nefes: Vatan Sağolsun’ diye yutturdukları filmleri internete yayıyorlar.

Ortalık sahte “Nefes: Vatan Sağolsun”larla doluyor.

Bilgisayardan filmi indirmek isteyenler hep yanlış filmle karşılaşıyor. Bir iki denemeden sonra kotalarını doldurdukları için de lanetler okuyarak bu işten vazgeçiyorlar.

“Nefes Vatan Sağolsun”un korsana düşmemesinin asıl sırrı işte bu.

Korsancıların ortak bir karar alıp, filmin korsanı çıkarmaması değil yani.

Belki birkaç korsancı (o kadar çoklar ki!) bu kararı almıştır ama ortak karar alacak bir korsan birliği olduğuna inanmak zor!

Haberin Devamı

Sanatçıların ruh sağlığı üzerine

Geçen hafta Cinemania’da konuğum olan şafak Sezer çok ilginç bir itirafta bulunmuştu: “Kimsenin haberi olmadan sinema salonlarını gezip, gizli gizli izleyicileri gözetliyorum.”
Kendisi sapık değil tabii, sadece işini çok seven, heyecanını asla yitirmeyen ve filme kaç kişinin gittiğini, nasıl tepkiler verdiğini önemseyen bir sanatçı.
ıçindeki merak böcekleri belli ki onu bir türlü rahat bırakmıyor.
Aynı diğerleri gibi.
Benzer değerlere sahip müzisyenler de konser öncesinde “Salonda kaç kişi var?”, “Doldu mu?” diye sorarlar mutlaka.
Bir single ya da albüm çıktığında ise ne kadar beğenildiği ve dinlendiği merak konusu olur. “Süper bir iş” dendiğini duymak isterler. Gözleri, yeni aşıklar gibi, sürekli telefonda, mesajdadır.
Tiyatrocular da çok farklı değildir. Perde arkasından gizlice salona bakarlar. Oyun sonrasında ise gelen tepkileri mutlaka öğrenmek isterler. Ara olduğunda tuvaletlere yardımcılarını yollayıp, insanların neler konuştuklarını dinletenleri bile bilirim.
Sanatçılarda en sancılı dönem filmin çekildiği, oyun provalarının yapıldığı ya da şarkıların seçilip, kaydedildiği o üretim döneminde değil de ürünün elden uçup, halka mal olduğu zaman başlıyor işte.
Üretim sürecindeki o tatlı telaş yerini soru işaretleriyle dolu kocaman bir boşluğa bırakıyor.
Çocuk görücüye çıktığında yapacak bir şey kalmıyor, insan kendini çaresiz, belki biraz muhtaç ve korunmasız da hissediyor.
Siz onların işlerini yapıp, paralarını aldıktan sonra yan gelip yattıklarını düşünüyorsunuz belki.
ışin en zor kısmı işte o kolay sanılan dönemde başlıyor aslında.

Türkçe Aşk Laçkadır

Haberin Devamı

6 sezondur Cinemania’da birlikte çalıştığımız için söylemiyorum, Burak Akkul gerçekten akıllı ve esprili bir mizah yazarıdır.
Olaylara bakış açısı insanın ufkunu geliştirir.
Burak, yaşadığı aşk ve ayrılık acısından yola çıkarak (bkz. kitabın ilk sayfasındaki “yaralı bir aslandan daha tehlikeli olan tek şey, yaralı bir mizah yazarıdır” cümlesi) kendine göre kurallar belirlemiş, sitemler etmiş, silahlar kuşanmış, stratejiler geliştirmiş ve geçen hafta çıkan “Türkçe Aşk Laçkadır” adlı kitabında bunları esprili bir dille anlatmış.
“En iyisi işi espriye vurmak, en fazla komik duruma düşersin” diyor.
Kitabın başında “erkekler ve üstü okuyucular için yazılmıştır” ibaresi var.
Demek ki kitap sadece erkekler için değil biz kadınlar için de!
Zaten kadınlar tarafından da keyifle okunuyor (bkz. ben)... Hepimize keyifli okumalar...
Burak’a not: Erkek de olsan mizah yazarı da olsan kadınlarla başa çıkamazsın.
Okuyucuya not: Kitaptaki illüstrasyonlarda Cihat Hazardağlı imzası var. Hazardağlı, “Suluboya” filminin de yönetmeni. Suluboya tekniği, dijital efektler ve ünlü oyuncuları bir araya getirerek sıra dışı bir sinema keyfi sunan “Suluboya”, yarın vizyonda olacak.

Yazarın Tüm Yazıları