Paylaş
Miley Cyrus da geçen haftaki Boston konserinde Fleetwood Mac’in Landslide parçasını söylerken gözyaşlarına boğuldu.
Çünkü bu şarkıyı çok sevdiği biri için seslendirmişti.
Konserden iki gün önce kaybettiği köpeği Floyd için.
Bu şarkıyı Floyd ile birlikte dinlediklerini ve onun en sevdiği şarkı olduğunu söyledi Miley.
Dünyada onca mesele, sorun varken buna mı ağlanır diyenler olacaktır.
Evet, buna ağlanır.
Hayatta sizi ama sadece sizi sevmekten başka bir şey bilmeyen, melekler kadar masum, zaman içinde çocuk, yol arkadaşı, sevgili, her şey olan bir tüylü canı kaybetmenin verdiği acıyla gözyaşı dökmektir insanlık.
Atların efendisi!,
Bir ay kadar önceydi, basın danışmanlığı yapan arkadaşım aradı.
“Seni çok ilgilendiren bir şov geliyor İstanbul’a, ilk haberi ve röportajı senin yapmanı istedik” dedi.
Ben de heyecanlandım önce, “tabii, hemen” dedim.
Şovun ne olduğunu duyunca şok oldum ama.
Kibarlık bile yapamadım o anda, “Ben bunun tanıtımını yapacağıma işi gücü bırakmayı tercih ederim” dedim.
Bahsettiği şov Atların Efendisi (The Lord of the Horses).
İstanbul’un dört bir yanında afişlerini görmüşsünüzdür.
Bu şov için sirkin atlardan oluşan hali diyebilirim kısaca...
60 civarında at ülke ülke dolaştırılıp, en zor haraketlerle gösteri yapmaya, dizlerinin üzerinde eğilip selam vermeye zorlanıyor.
Atların efendisi insan oluyor tahmin edeceğiniz gibi.
İnsan bir başka canlının efendisi olma hakkını nereden buluyorsa artık!
Bir hayvan hakları savuncusu olarak nasıl ki sirklere ve yunus parklarına karşıysam, atların çalıştırıldığı The Lord of the Horses gösterisine de karşıyım.
Aç bırakılarak, çivili sopalar ve kırbaçlarla eğitilen, doğalarına aykırı hareketleri yapmaya zorlanan atlar bizim eğlencemiz olamaz!
Sizden ricam hayvanların kullanıldığı hiçbir gösteriye gitmeyin, bilet alıp para vererek bu tip işkencelere ortak olmayın.
Vaziyetler fena
Meryem Uzerli’den sonra Kıvanç Tatlıtuğ da ‘tükenmişlik sendromu’na yakalanmış!
Hiçbir şeyden keyif almayan oyuncu iddiaya göre psikoloğun yolunu tutmuş.
Kıvanç cephesinde durum tam olarak nedir bilemem ama doğru olduğuna emin olduğum şey şu aralar bu sendromun bulaşıcı bir hastalık gibi tüm ülkeye yayıldığı. Hiçbir şey ve hiçbir yer bizi mutlu etmiyor, keyif vermiyor, yüzümüzü güldürmüyor.
Aranızdan “çok mutluyum” diyecek biri çıkarsa yanılmışım diyeceğim ama çıkacağını hiç sanmıyorum.
Hepimiz Sıla’nın Vaziyetler’i modundayız, “aman yine mi olmamış, devam tamam olmamış, çilem daha dolmamış” diyerek yaşamaya çalışıyoruz.
Paylaş