Dünyaca ünlü hayvan hakları savunucusu topluluğu PETA, uzun zamandır Tayland’daki hayvan hakları ihlaline dikkat çekiyor ve kampanyalar düzenliyordu.
Maymun işçiliği şöyle ilerliyor:
Doğal yaşamlarından koparılan maymunlar, günde 1000’den fazla hindistancevizi toplamak zorunda bırakılıyor.
Zincirlere bağlı bir şekilde çalıştırılan ve köleleştirilen bu hayvanlar, aşırı baskı altında olduklarını gösteren davranışlar sergiliyor ve esaret altındaki yaşam süreleri boyunca işkence çekiyorlar.
Maymunlar eski lastiklere bağlanarak kafeslere koyuluyor. Bu kafesler hayvanların doğru dürüst hareket edemeyecekleri kadar küçük.
Stres altında insanları ısırmaya başlayan maymunların dişlerinin söküldüğü de biliniyor.
Bunların ortaya çıkmasından sonra Boris Johnson’ın nişanlısı Carrie Symonds, ülke genelindeki süpermarketlerde maymun işçiliği içeren tüm ürünleri boykot etme çağrısında bulunmuştu.
En son Nurgül Yeşilçay, Hürriyet’e, Hakan Gence’ye verdiği röportajda “Bazı insanlar yardım etmek için bölgeye gitti ama afette ilkyardıma dair bilgileri yok. Yani çadır yok, uyku tulumu yok, hiçbir donanım yok, neden oradasın? Fotoğraf çekmek için mi?” dedi.
Katılmıyorum.
Zaten belki de arama kurtarma çalışmalarının yapıldığı depremin ilk günleri için söylemiştir Nurgül bunu. Çünkü özellikle bugünlerde fotoğraf çektirmek için bile olsa ünlülerin deprem bölgesine gitmesi, oradaki insanlarla vakit geçirmesi depremzedelere iyi gelir.
Yıkımdan çıkıp bin bir güçlükle hayatını yeniden kurmaya çalışan binlerce insan arasında bir kişiye bile moral olunsa önemlidir.
O ünlünün bir takipçisinden bile yardım gelse faydadır.
Gündemin bu kadar çabuk değiştiği, deprem bölgesinde yaşananların, yaşanmakta olanların geri plana atılmaya başladığı bugünlerde bölgeye gitmek çok daha değerli hale geldi.
Dahası oraya gidip o acıları, o yıkımı gören hiç kimsenin bölgeye ve insanına kayıtsız kalacağını düşünmüyorum.
Çok uzun bir süre daha deprem bölgelerine gitmek, bırakmamak, unutturmamak hepimizin görevi olmaya devam etmeli.
Bu, aslında deprem riski olan yerlerde herkesin bir bilene sorması gereken soru. Bu sorular ile binalar kontrol ettirilmeye zorlanacak.
Bu sorular ile başlayacak yeniden yapılanma, güçlendirme çalışmaları. Önce oturduğunuz ev, sonra da gün içinde adım attığınız yerlerde sorun, sorgulayın, aksiyon alınmasını sağlayın.
Kurtarma köpeklerine jest
Uçaklarda belli bir kilonun üzerindeki köpekler kabin içine alınmıyor.
Türk Hava Yolları şahane bir ilke imza atıp normalde sadece kafes içinde ve kargoda seyahat etmesine izin verilen köpeklerin kabin içine alınmasına izin verdi.
Bu köpeklerin özelliği, depremde insanlar için çalışan kurtarma köpekleri olmalarıydı.
Düşündüm de bu güzel jest belki de bütün köpeklerin artık kabin içinde uçabilmesi için bir başlangıç olabilir.
İşte Hatay tam da böyle bir şehir.
Ve işte bu nedenle Hataylılar yıkılan şehrin kalan duvarlarına “Yeniden Döneceğiz Hatay” yazdılar.
Evlerini, sevdiklerini enkaz altında ve geride bırakarak, aileleri paramparça olmuş halde, hüzünleri ve yaralarıyla başka şehirlere göçmek zorunda kalan Hataylılar şu anda belki de en çok bu cümleye sarılmış durumda.
Hatay’ın kültürel ve gastronomi açısından paha biçilmez değerlerini yeniden canlandırmak biraz zaman alacak belki ama olacak.
Hatay’a son ziyaretimde konakladığım The Museum Hotel’in yapımı sırasında ortaya çıkan mozaiklerin belki de daha fazlası bu yeniden yapılanma sürecinde gün ışığına çıkacak.
Hatay yeniden doğana kadar şehrin kültürel ve gastronomik değerleri eminim başta İstanbul olmak üzere ülkemizin diğer şehirlerinde de yaşatılmaya devam edecek.
Ben de bir Hatay sevdalısı olarak bu konuda elimden geleni yapmaya hazırım.
Susuz yaza hazır olun
İşte o izleyen kişinin her yerde olması ve boş bakmak yerine işini çok iyi yapması gerektiğini geçen gün sosyal medyada viral olan “bir inşaat işçisinin korkunç itirafları” konulu videoda anladık.
Adam sırıta sırıta, gram utanmadan harita mühendisinin işaretlediği noktalara kolonları yapmak yerine, o noktaların ve haliyle kolonların yerini değiştirdiklerini, yani kendi kafalarına göre inşaat yaptıklarını açıkladı.
Demek ki başında denetleyeni yok!
Bu da demek oluyor ki mühendis ve malzeme doğru olsa bile işi yapan işçileri denetleyen yoksa yapıların güvenliğinden söz edemiyoruz.
Aynı videoda işçi, Samsun 19 Mayıs Stadyumu’nu da uygunsuz yaptığını söyledi.
Bu haber sonrası endişelenen yetkililer duvarlarında çatlaklar ve zeminde açılmalar meydana gelen stadyumda inceleme yapılması konusunda karar aldı.
Lig başlıyor, dahası bu stat 19 Haziran’da Türkiye ile Galler arasında oynanacak maça da ev sahipliği yapacak.
Unutulmayacak bir acının yaşanmasının ardından kendimizi ülkece içinde bulduğumuz yeni ruh hali, hepimizi yeni bilinç düzeyine getirdi.
Normalleşmekten bahsedenlere, sosyal medyasında eskiye dönenlere, eğlenenlere kızan taraftayım ben.
Deprem bölgesinde yaşananların acısı bu kadar tazeyken neyin normalleşmesi!
O bölge, insanımız, insanlarımız için yapacak daha onca şey varken neyin bencilliği!
Yaralarımızı hep birlikte saracağız. Üzülenlerle birlikte üzülmeye, empati kurmaya, madden, manen yardım etmeye, yanlarında olmaya devam edeceğiz.
Bu dönemde bize bu yakışır.
Hâlâ hayatta olan canlar var
Depremin ilk gününden itibaren bölgede, sahada başlattığımız yardım ve kurtarma çalışmalarına hâlâ devam ediyoruz.
Devam ediyorum.
Hasan Can’la “Çok Aşk” adlı filminin senaryo sürecinden bahsederken ben bu yazın ortasına, yazdan kalma birkaç güne, Çeşme’de Stay Otel’deki tatilime doğru uzandım. Temmuz ayı ortasında Stay’de karşılaşmıştık Hasan Can’la.Ben o da tatilde diye düşünmüştüm ama konuşmaya başlayınca bir film senaryosu üzerinde çalışmak üzere oraya geldiğini anlattı bana. İşte o film bu filmdi.
Şimdi o günlere dönüp şöyle diyor: “Senaryo süreci biraz uzun sürdü. İlk draft’ı bitirdikten sonra güvendiğim senaryo yazarı arkadaşlarıma okuttum, 10 üzerinden not verin dedim. 7’nin altındaki tüm sahneleri oturdum bir daha yazdım. O çalı?ma ayr?ca 1?ay?m? ald?. O y?zden k???n ?ektik filmi. Bo? sahne olsun istemedim.?şma ayrıca 1 ayımı aldı. O yüzden kışın çektik filmi. Boş sahne olsun istemedim.”
“Mesaj derdi var mı filmin?” diye sormadan olmazdı.
“Filmde sosyal ve toplumsal mesajlar da var tabii. Bu ülkede yaşamıyor gibi yapmak istemedim. Suya sabuna dokunmayan bir film değil bizimki.”
◊ Oyuncu koçuyla çalışmak nasıldı, neler kattı?
- Ekran önünde Hasan Can olarak varım. Oyunculuk disiplini ise komedyenlikten farklı. Bir film çekiyorsun, 20 yıl orada kalıyor. Ben kendimi tanıyorum, eğer bir işi layıkıyla yapamazsam mideme ağrılar girer izlerken. Bu yüzden oyunculuğu da ciddiye aldım. Oyuncu koçu da bu sebeple oradaydı. Zaten sonucundan da çok memnun kaldık.
Hani insanlar merak ediyor ya, program önceden hazırlanıyor mu, ekip bilgileri toplayıp önüne koyuyor mu, olan biten kurgu mu diye...
Hayır kurgu değil.
Hazırlık, ön çalışma da olmuyor.
Bizzat yaşadım, şahit oldum.
Bir “Konuşanlar” çekim gününde, programa çıkmadan 2 saat kadar önce buluştuk Hasan Can Kaya ile. Bu hafta fragmanı yayınlanacak olan yeni filmi “Çok Aşk” üzerine konuştuk.
Ben çekimden bir yarım saat önce “Ekiple toplanayım” demesini bekledim. Demedi, makyajı yapılırken bile hâlâ konuşuyorduk, yanımızdan ayrılıp direkt çekime geçti.
“İçeride kimler var, bir fikrin var mı?” diye sordum, “Asla sormam kim var diye” dedi. İşte böyle hazırlıksız çıktığı her programdan bir şeyi çıkarmayı, lafı gediğine oturtmayı, güldürmeyi ve reyting yapmayı başarıyor. Ve bu konuda gerçekten de tek.