Paylaş
Sarper üçüncü sigarasını da hicranla inileyerek içti. Arada bir göğsüne şaplak çekip kendini hırklatıyordu. Sonra,
‘‘Sende Müslüm Baba'nın sidisi var mı’’ diye sordu.
‘‘Yok.’’
‘‘Ya Ferdi ağabeyimizin?’’
‘‘O da yok. Ben arabesk dinlemem.’’
‘‘Aslında ben de pek dinlemem ama, áşık olunca pop çekilmiyor.’’
‘‘Sen áşık mı oldun?’’
‘‘Sen bendeki aşk ateşini görmüyor musun? Gözlerimin altındaki mor halkalara bak. Bunlar hep uykusuzluktan!.. Yemekten içmekten kesildiğim için de tam 5 kilo verdim.’’
‘‘İyi olmuş, gömleğinin göbek hizasındaki düğmeler artık fazla pırtlamıyor.’’
‘‘Dalga geçme, deli gibi áşığım ağabey!’’
‘‘Kime áşıksın?’’
‘‘İşte onu bilmiyorum!..’’
‘‘Nasıl yani?’’
‘‘Yani yüreğimin gümp gümp atmasından, uykudan, yemekten ve içmekten kesilmemden, durup dururken gözlerimden yaşlar fışkırmasından deliler gibi áşık olduğumu anlıyorum, ama kime áşık olduğumu bilmiyorum.’’
‘‘Demek ki ortada áşık olacağın kız yok. Sen aşka áşıksın!..’’
‘‘Yok be ağabeyciğim, ortada çok kız olduğu için kime áşık olduğumu bilemiyorum.’’
Sarper'i fazla tanımıyordum, ama sağolsun arada bir uğrayıp hal hatır sorar, sonra da uzun uzun dertlerini anlatırdı. Yine bir sohbet sırasında asıl adının Abdülmecit olduğunu öğrenmiştim. Ama arkadaşlarına mahçup olmamak için Sarper olarak değiştirmişmiş. Delikanlının ne iş yaptığını da bilmiyordum. Söz okul ve meslek konusuna gelince lafı hemen değiştirirdi. Ama mesleği her ne olursa olsun, iyi para kazandığı belliydi. Giysilerinin her birinin üzerinde nal gibi ünlü markaların armaları vardı. Ayrıca 4x4 Çeroki arabasıyla beni bir kere Boğaz'a bile götürmüştü.
Yalnız saç ve sakalının kıllarıyla fazla oynuyordu. Bazen ensesindeki bir tutam it kuyruğu saça toka takıyor ya da kısa kestirip macunlayarak deve dikeni gibi sivri sivri yapıyordu. Sakal durumu daha da oynaktı. Bir hafta burnunun altındaki kılları benim karikatürlere çizdiğim çerçeveler kadar inceltip sakalıyla birleştiriyor ve filmlerdeki korsanlar gibi dolaşıyor, ertesi hafta sakalını kesip rahmetli Sezgin Burak'ın Tarkan'ına benziyordu. Son durumu sakalsız ve bıyıksızdı. Ama alt dudağıyla çenesi arasındaki çukurda pul büyüklüğünde bir miktar kıl bırakmıştı. Bu kıl değişikliğinin nedenini sorduğum zaman bana küçümseyen bakışlarla bakıp bunun bir imaj sorunu olduğunu söylemişti. Ben de kıl imajının nice önemli bir imaj olduğunu böylece fark etmiş ve yarım asırdır boş yere kestiğim sakallarımın ardından yanmıştım.
‘‘Önce Selma'ya áşık olduğumu sanmıştım.’’
‘‘Değil miymişsin?’’
‘‘Değilmişim ağabeyciğim, çünkü her yeri örtülüydü. Ailesi kızı 10 yaşındayken kapatmıştı. Ben bacakları çarpık mı, göğüsleri limon kadar mı diye düşünürken, saçının rengini bile bilmediğimi fark ettim. Ayrıca sarılıp sarmaşmak şöyle dursun, kız elini bile tutturmuyordu. Böylece Selma'ya değil de Gülçin'e áşık olduğumu sanmıştım.’’
‘‘O elini tutturuyor muydu?’’
‘‘O her yerini tutturuyordu ağabeyciğim. Hatta, sadece tutturmakla kalmıyordu!.. Boyun kuğu, bel karınca, bacaklar ceylan gibiydi. Bir de şen şakraktı ki ağabeyciğim, gülerken kanarya ötüyor sanırdın. Aynı yatakta uyurken bile Gülçin rüyalarıma giriyordu.’’
‘‘Yani Gülçin'e áşıktın?’’
‘‘Dut gibi!..’’
‘‘Evlenseydin.’’
‘‘Reddetti.’’
‘‘Evlenme teklifini mi?’’
‘‘Yok be ağabeyciğim, evlendikten sonra kapanmayı reddetti. Tesettüre filan giremezmiş. O modern bir kızmış. Bende onu böyle cıscıbıldak kıroların arasına salacak göz var mı? Adım iki günde boynuzluya çıkar billaah!.. Böylece Gülçin'e de áşık olmadığımı öğrendim.’’
‘‘Ama hálá áşıksın değil mi?’’
‘‘Yanıp tutuşuyorum ağabeyciğim.’’
‘‘Kime?’’
‘‘Sabriye'ye sanıyordum ama, ona da áşık değilmişim.’’
‘‘Áşık olmadığını nasıl anladın?’’
‘‘Ben anlamadım, Sabriye'nin ağabeyleri anlattılar.’’
‘‘Nasıl anlattılar?’’
‘‘Beni eşşek sudan gelene kadar döverek!.. Nah şu altta kırılan üç dişim için dişçiye tam 1.5 milyar verdim. Protezim porselen tabii...’’
‘‘Sabriye'nin ağabeyleri seni niye dövdüler?’’
‘‘Para yüzünden... Babaları apartmanla dükkánları Sabriye'nin üstüne yapmış. Kız evlenirse biz açıkta kalırız diye korktu hıyarlar. Allah'tan hem vücudumdaki, hem kalbimdeki yaraları Mine tamir etti.’’
‘‘Mine kim?’’
‘‘Yüzü de yüreği kadar güzel, bize uzaktan hısım olan tahsilli terbiyeli bir kız. Zaten Mine'de yıllardır gözüm ve gönlüm kalmıştı. Az kala evleniyorduk.’’
‘‘Niye evlenmediniz?’’
‘‘Nikáha bir hafta kala ona áşık olmadığımı anladım.’’
‘‘Nasıl anladın?’’
‘‘Aslında bir bakışta anlamam gerekti ama, belki de bana büyü yapmışlardı. Kızın ailesi meteliksizdi. Üstelik yatalak bir kaynanayla işsiz bir kayınçoya bakmak zorunda kalacaktım. Yetmiyormuş gibi Mine de fazla tüylüydü ağabeyciğim!..’’
Üst üste bir acele içtiğim üç duble rakı, elimin ayağımın oynamasını kesmemişti. Fark etmeden baş parmağımla burnumu da kaşımaya başlamıştım. Bu bende boks yaptığım yıllardan kalma bir tikti. Hır çıkarmaya çeyrek kala hep burnum kaşınıyordu. Sarper hálá bir eliyle sigarasından derin nefesler çekiyor, diğeriyle de göğsünü patpatlıyordu.
‘‘Ah ahh!.. Ben bir aşk kısmetsiziyim. Yıllardır aşk uğruna yanıp tutuşuyorum. Aşksız yaşanır mı be ağabeyciğim? Ama kime áşık olduğumu hálá öğrenemedim.’’
‘‘Az sonra öğreneceksin!..’’ deyip yerimden kalktım. Kapının yanından batatizci için hazırlamış olduğum kalın sopayı aldım. Ben sopamı sallayıp,
‘‘Memleketin içine ettiniz!.. Sonunda aşkın da içine ettiniz lan magandalar!..’’ diye naralar atarken, Sarper çoktan tüymüştü.
Bir hafta sonra hiçbir şey olmamışçasına sırıtarak geldi ve müjde verir gibi,
‘‘Buldum ağabey buldumm!..’’ diye bir keyif boynuma sarıldı.
‘‘Neyi buldun lan?’’
‘‘Áşık olduğum kadını!.. Şermin'i buldum!..’’
‘‘Şermin de kim?’’
‘‘Şermin dünya güzeli, Şermin dünya tatlısı, Şermin dünyanın en iyi kalpli kadını!.. Üstelik bir vücut var, Zetta Cons halt etmiş. Ayazpaşa'da iki apartman dairesi ve bir spor BeMeVe'si var ki, benim Çeroki'ye beş basar!.. Nikáhımıza bekliyorum ağabeyciğim!’’ dedi ve oynayarak çekip gitti.
Sarper'e son rastladığımda Taksim Meydanı'nda kızlara laf atıyordu.
‘‘Kolay gele, Şermin ne oldu?’’
‘‘Şermin de kim?’’
‘‘Senin Zetta Cons.’’
‘‘Haa, onun adı Şermin değilmiş ki!’’
‘‘Ya neymiş?’’
‘‘Onun adı Mahmut'muş... Benim Şermin dönmeymiş ağabeyciğim.’’
‘‘Olsun lan, dönerli de olsa aşk aşktır.’’
‘‘Ben de öyle diyordum ama, herif benden bir karış uzundu ve ikide bir de beni dövüyordu.’’
‘‘Memleketi kurtaramadık... Ama daha önemlisi aşkı kurtaramadık!..’’ diye homurdanarak Sarper'den ayrıldım. Kızın biri kendi kendine konuşan ihtiyara bakıp keyifle gülümsedi. Benim de papatyalarım açtı ama hiç belli etmedim.
Paylaş