Kâbus

İNŞALLAH, bu ülkeye sağduyu geri gelirse, bugünleri Kafkaesk bir kâbus gibi hatırlayacağım. Ben tam, belki biraz düze çıkarız, bu tuhaf dönemden hiç olmazsa asker-sivil ilişkileri normalleşerek çıkarız, bir kazancımız olur diye avunmaya çalışırken, “yeni bir darbe planı” gündeme geliyor.

Haberin Devamı

 “Gelsin, fena mı?” diyeceksiniz. Ama öyle bir şekilde geliyor ki, insan kuşkulanmaktan kendini alamıyor. Her seferinde, o meşhur “kurunun yanında yaşın yanması” ihtimalini doğuran, hiç olmayacak birilerini zan altına bırakacak şekilde geliyor.

DEMOKRASİ MÜCAHİDİ!

Bu kez, yine “askere yakın gazeteciler” listeleri ile darbe hükümeti planları ile birileri zan altına alındı. Dahası, o tarihte “nerde beleş orda yerleş” türü yazılar yazanların da aralarında olduğu birileri “demokrasi mücahidi” mertebesine yükseltildi.

Bu arada benim tam bir kara propaganda hedefi haline gelme nedenim olan “sivil dikta” tartışması, bu sefer Balyoz Operasyonu’nun merkezinde olan emekli Orgeneral Çetin Doğan ile ve dolayısıyla darbeyle ilişkilendirildi.

Haberin Devamı

“İnsaf” bile diyemiyorum.

Bu propagandaları yürütenlerde insaf falan olmadığını artık iyice anladım. Ben, son günlerde piyasaya sürülen iddialara karşı, “Bana ne, Doğan medya yirmi yıl önce ne başlık atmış, bugün bunları ben kendi irademle söylüyorum ve arkasındayım” diyordum. Dinleyen olmadığı gibi yetmedi, şimdi söylediklerim darbe planları ile ilişkilendiriliyor. Susmazsan başına gelecek olan şimdilik bu, yarın Allah kerim!

VAKİT’LE BİLE

İyi niyetli olanlar, “Sen samimi olabilirsin ama senin söylediklerini kullanıyorlar” diyerek geri çekilmemi tavsiye ediyorlar. “Seni kullanıyorlar” diyen de var. Doksanlı yıllarda, ben laikçilerle mücadele ederken, o zamanlar tüm İslamcı gazetelerde boy boy yazılarım, röportajlarım çıktığında, bana söylenenler bunların aynısıydı. O zaman, İslamcı siyasetle aramdaki tüm ayrılık ve mesafeye rağmen, kendimi ayrıştırmayı söylediklerimden taviz olarak gördüm, yapmadım. Vakit Gazetesi ile bile arama mesafe koymadım. Bugün neden yapayım? O zaman, “İslamcılar seni kullanıyor” diyenlere kızıp, kestirip atıyordum. Bugün neden farklı davranayım?

Bugün söylenenlere benzer biçimde, “Bunları senin gibi (laik çevreden gelen, başı açık) birinin söylemesi, İslamcılara fazladan prim yaptırıyor” deniliyordu. Vız geldi, tırıs gitti, bugün ise çok daha ağır bir propagandanın hedefi oldum. Sadece kendi durumum değil, Türkiye’nin bir kâbustan öbürüne geçişini derin bir üzüntü ve belirsizlik hissi ile izliyorum.

Haberin Devamı

GÖZÜMÜ KORKUTTU  

Benim kendimden kuşkum yok, o halde bu olanlardan kuşkulanmam için her neden var. Kendi düşüncelerimi, kaygılarımı ifade ettiğim bir yazı ve ropörtajın, nelerle ilişkilendirildiğini gördükten sonra, bu karalama, sindirme kampanyası iyice gözümü korkuttu. Başka söyleyecek bir şey bulamıyorum.

Not: Bu arada, Ahmet Hakan’ın cuma günkü yazısı, bu karalama kampanyalarının nelere kadir olduğunu bir kez daha görmemi sağladı. Ahmet Hakan, 2006’da yayınlanan andıçların ne kadar “yanıltıcı” olduğuna örnek olarak, o andıçta Yasemin Çongar’ın TSK yanlısı, benim ise TSK karşıtı olarak adımın geçmesini örnek vermiş. Sonuçta, tersinden, Çongar tescilli TSK karşıtı ben ise tescilli TSK yandaşı olmuşum. Kendisine teessüflerimi bildirdim, sizinle de paylaşmak istedim.

 

Yazarın Tüm Yazıları