Nuray Mert

’Makul’ olmak ya da olmamak

19 Ocak 2009
HER zaman, her koşul altında makul olanı seçmekten yana değilim. Dahası, şahsen, çoğunlukla makul olanı sevmem, olmayana meylederim.

Hayatı renklendiren, zenginleştiren, makul olmayan seçimlerimizdir. Kahramanlar, idealistler, sanatçılar makul olanın dışına çıkabilen insanlar arasından çıkar.

Diğer taraftan, "makul" dediğimiz şey, herkesin üzerine anlaşması zorunlu, tartışılmaz gerçek falan değildir. Kelimenin kökünden çıkararak, bu iddiada bulunulabilir. "Madem makul ’akla uygun’ olan demek, aklın yolu bir değil mi?" denilebilir.

Değil!

Yani aklın yolu bir değil.

Aynı olay üzerine farklı akıl yürütmeler yapmak mümkün.

Üstelik herkes kendince haklı olabilir. Bu koşullar altında, makul olan, daha ziyade, üzerinde herkesin, o da olmazsa farklı birçok insanın anlaşması mümkün olan diye tanımlanabilir.

En azından gündelik dildeki kullanımı bu anlam etrafında şekillenir.

EDMUND BURKE’ÜN ÖDÜNÜ KOPARMIŞTI

Hal böyle olunca, makul olmak, aslında bir ölçüde ve kelimenin geniş anlamıyla "muhafazakár" olmak demektir.

Öyle ya, insanların çoğunun buluştuğu noktaların çıkış noktası, alışıldık düşünceler, davranışlar, değerler, beğenilerdir.

Muhafazakárlık, tam da böyle bir şeydir.

Fazla sorgulamaktan, kurcalamaktan, tedirgin etmekten kaçınmak, bu uğurda parlak fikirler, büyük ve köklü değişikliklerden ürkmek, uzak durmaktır.

Nitekim bir düşünce akımı olarak "siyasal muhafazakárlık" Fransız Devrimi gibi bir büyük altüst oluşa tepkiden doğmuştu.

Fransız Devrimi’nin topyekûn başkaldırısı, sonradan muhafazakárlığın fikir babası, liberal İngiliz düşünürü Edmund Burke’ün ödünü koparmıştı.

Sözün kısası, ilk bakışta kulağa hoş gelen, hep olumlu çağrışımları olan "makul olmak", hiç itiraz edilmeyecek bir şey değildir.

SAVAŞLAR OLMAZDI DEVRİMLER DE OLMAZDI

Herkes tek tek veya toplum halinde makul olanın peşinden gitse, belki büyük çatışmalar, savaşlar, altüst oluşlar olmazdı.

Ama devrimler, aşk, meşk, sanat ve kısaca bildiğimiz medeniyetlere dair birçok şey de olmazdı.

Bu böyle diye, tersi doğru değil. Yani, her makul olmayanın ucunda keramet yok.

Her makul olmayanın maliyeti ödenmeye değer değil.

Her makul olmayan düşünce veya tutum mevcut olana karşı büyük muhalefet, mevcut dünyaya cesur başkaldırı, sıradana karşı yaratıcı isyan, sahibi de kahraman veya sanatçı değil.

Varsın olmasın, sıradan başkaldırının, hatta itirazın hiç mi kıymeti yok?

Elbette var ve Allah eksikliğini göstermesin.

Bu başkaldırıların, itirazların seslendirilemediği bir ortam, bir devir, bir toplum yaşanabilir gibi değil. Birilerinin kolayca dudak bükebildiği, boş laf gibi algıladığı "özgürlük" o nedenle vazgeçilir şey değil.

SAÇMALAMA ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KASTETTİĞİM SANILMASIN

Yok, laf öyle açıldı diye, muhalefet etmeyi, itirazı, eleştiriyi topyekûn makul olmayan şeyler olarak gördüğüm, muhalefetten saçmalama özgürlüğünü kastettim sanılmasın.

Tam tersine, makul olmak fazla dayatıcı bir laf, bir noktadan sonra herkesi benzer düşünmeye teşvik eden bir çağrışımı olduğu için konuya öyle girdim.

Lafın sonunda, "Birçok konuda, biraz daha makul bir zeminde tartışsak nasıl olur?" teklifini yapmak için, "makul" dediğimiz şeyin de, bence öyle aman aman toz kondurulmaz bir şey olmadığını baştan hatırlatmak istedim.

Uzayın başka bir mekánı ve zamanında hiç de böyle düşünmek ihtiyacı duymayabilirdim ama şu anda, bazısının ucu yüz yıllık sorunlara varan bir sürü konuda kıyasıya tartışmaya çalıştığımız bir devirde ve ülkede yaşıyoruz.

Buna karşın, bir süredir, düşünce, yaşam tarzı, öncelikler (artık ne derseniz deyin) açısından değil birbirinden farklı, birbirine çok yakın insanların bile hızla konuşamaz hale geldiğini düşünüyorum.

ONUNCU KÖYÜN YOLUNUN KAYBOLDUĞU TUHAF ZAMAN

Demokratlığın, Müslümanlığın, laikliğin "cemaat" tanımlarının dışına çıkanın dokuz köyden kovulduğu, dokuz köyün ahalisinin sindiği/sindirildiği, onuncu köyün yolunun kaybolduğu tuhaf bir zamanda yaşıyoruz.

Bence artık, hiç olmazsa konuşabilmenin mümkün olduğu, makul olan bir zemini yeniden kurmaya şiddetle ihtiyacımız var.

Bu noktada hep başa dönülür.

En başta, "makul" olanda anlaşılamaz.

O nedenle, en iyisi, önce üzerinde doğru dürüst konuşabileceğimiz makul bir zeminine ihtiyacımız olup olmadığı konusunda anlaşmak.

Ardından da en doğrusu, o zemini kurmak üzere, konu ne olursa olsun, konuşmaya, "Makul olan şu veya bu olamaz mı?" diye sormakla başlamak.
Yazının Devamını Oku