VAKALARDAKİ artış nedeniyle koronavirüs önlemleri kapsamında yeni kısıtlamalar getirildi ve ağırlıklı hizmet sektöründe faaliyet gösteren başta restoran, kafe, sinema gibi işletmelerin yılsonuna kadar faaliyetleri ya durduruldu ya da kısıtlandı. Bu durumda da bu işyerlerinde çalışanların durumu ne olacak sorusu gündeme geldi. Günlerdir okuyuculardan çokça soru alıyorum. Kimileri, yeniden kısa çalışma ödeneğine dönüp dönemeyeceğini soruyor, kimileri ücretsiz izin desteği alıp alamayacağını merak ediyor. Mart ayında koronavirüs önlemleri kapsamında; önce kısa çalışma ödeneği devreye sokularak, şartları esnetildi, ardından ücretsiz izne ayrılanlar için de nakdi ücret desteğine geçildi. Mayıs ayında 3.2 milyondan fazla çalışan kısa çalışma ödeneğinden yararlandı. Haziran ayında normalleşme süreci ile birlikte faaliyete yeniden geçen işyerlerine normalleşme desteği verilmeye başlandı ve ekim ayına gelindiğinde kısa çalışma ödeneğinden yararlananların sayısı 900 binlere kadar geriledi; 1.2 milyondan fazla çalışan da normalleşme desteğinden yararlandı.
Şimdi ise devreye sokulan yeni kısıtlamalar nedeniyle çoğu işyeri ya faaliyetini durdurmak ya da azaltmak zorunda kaldı ki, bunların büyük kısmı normalleşme desteğinden yararlanan işyerleri. Peki, bu durumda çalışanların durumu ne olacak, kısa çalışma ödeneğine yeniden dönülebilecek mi, dönülürse kimler bundan, nasıl yararlanacak? İşte, 10 soruda yeni kısıtlamalarda işverenleri ve çalışanların tüm merak ettikleri.
KISA ÇALIŞMA
1. Kısıtlamalar nedeniyle kapanan, faaliyetini azaltan işyerleri kısa çalışmadan yararlanabilecek mi?
Yeniden İŞKUR’a başvurmaları halinde kısa çalışma ödeneğinden yararlanabilecekler.
2. Tüm çalışanlar kısa çalışma ödeneği alabilecek mi?
30 Haziran’a kadar kısa çalışma başvurusunda bulunmuş işyerleri, aynı çalışanlar için yine aynı şartlarda kısa çalışma ödeneği almaya devam edebilecek.
3. 30 Haziran’dan sonra işe yeni girenler de ödenek alabilecek mi?
Konu özel emeklilik, yani bireysel emeklilik, olunca yıllardır söylenen klişe laflar vardır; ‘geleceğin için biriktir’, ‘ikinci emeklilik imkânı’, ‘ne kadar erken biriktirmeye başlarsan emekliliğin için iyi’ gibi... Bu klişelere de toplumun büyük kesimi, ‘para mı var biriktirecek’, ’56 yaşına kadar kim bekleyecek’, ‘özel emekli olacağım da kaç para verecekler’ şeklinde yaklaştı. Bu arada sisteme girenler oldu, çıkanlar oldu, çıkanların yerine yenileri girdi, kalıp biriktirenler oldu. Düne kadar toplumun bu yaklaşımına diyecek pek de bir şey yoktu, çünkü elde bir veri yoktu.
Artık iş değişti. Ne değişti; anlatayım ama önce kısa bir hatırlatma yapayım. Bireysel emeklilikten emekli olabilmeniz için 10 yıl süreyle sistemde kalmanız ve 56 yaşını doldurmanız gerekiyor. Emekli olduğunuzda da devletin sizin adınıza yatırdığı katkıların tamamını alabiliyorsunuz. Mukayese etmek doğru değil ama 56 yaşında emeklilik konusuna şöyle de bir bakış açısı getirebiliriz. Bugün yeni işe başlayanlar erkekse 60 yaşında, kadınsa 58 yaşında sosyal güvenlik sisteminden emekli olabilecek ve gelecek yıllarda emeklilik yaşı kademeli artacak, 65’e kadar çıkacak. Aklınızda bulunsun diye mukayese ettim.
DEVLET KATKISI ALDILAR
Gelelim ne değiştiğine. Bireysel emeklilik sisteminden toplam 134 bin 458 kişi emekli oldu. Yani, artık sistem emeklilerini vermeye başladığı için elimizde özel emeklilikle ilgili veriler var. Emekli olan bu kişilere de toplam 305 milyar lira ödedi. Bir başka ifadeyle, emekli olanlar, yatırım araçlarından değerlenmiş birikimlerini ve devlet katkısı hesabındaki tutarın tamamını aldı.
Peki, emekli olan bu kişiler sistemden kaç lira aldılar? Tabi bu; BES’e ödenen katkı payı, sistemde kaç yıl kalındığı ile alakalı. İşin hesap, kitap tarafı biraz karışık ama sizlere ortalama bir rakam vereyim. 134 bin kişinin ortalamasına bakarsak; kişinin kendi birikimi ve devlet katkısı da dahil ortalama rakam 83 bin lira civarında. Sisteme yüksek katkı payı ödeyenlerde ise bu ortalama 160 bin liraların üzerine kadar çıkıyor. Mesela, geçen sene emekli olanlar, 50 ila 100 bin lira arasında emeklilik ödemesi almışlar ki, ortalaması 70 bin liraya geliyor. Daha yüksek alanlar var mı? Yüksek katkı payı ödeyip de yine geçen sene emekli olan 609 kişiye sistemden 400 bin liranın üzerinde emeklilik ödemesi yapılmış.
KIDEMİN ÜZERİNE BES
Anlaşılacağı üzere, BES’e ödenen katkı payı arttıkça ve sistemde kalış süresi uzadıkça emeklilikte alınacak birikim tutarı da yüksek oluyor. Şimdi birileri diyebilir ki, ‘10-15 yıl ödemiş, 56 yaşında emekliliği gelmiş hepi topu 120 bin lira alabilmiş’. Mukayese etmek yine doğru değil ama bugün asgari ücretli bir çalışan, 20 yıl aynı işyerinde çalışıp, emekli olsa, alacağı kıdem tazminatı 59 bin lira olur; aylık alacağı emekli maaşı da bin 500 lira ile 2 bin lira arasında değişir. Eğer bu asgari ücretli çalışanın bir de BES’i olsaydı ve sisteme de aylık 150 lira yatırmış olsaydı, her yıl ödemesini de enflasyon oranında artırsaydı; BES’ten 110 bin liranın üzerinde alır ve kıdem tazminatının üzerine bir de özel emeklilik eklenince 180-190 bin liraya yakın eline toplu para geçerdi. Fena mı olurdu?
75 YAŞINDALAR AMA AYRILMIYORLAR
Kanunla, sosyal güvenlik primlerinden idari para ve gecikme cezalarına kadar çok geniş alanda yapılandırma imkanı tanındı. Bu yapılandırmadan kimler, nasıl yararlanacak; madde madde anlatayım.
BORÇLAR SİLİNMEYECEK
31 Ağustos 2020 tarihine kadar sigorta primleri, genel sağlık sigortası primleri, işsizlik sigortası primleri, iş kazası ve meslek hastalığı sonucunda doğan rücu alacakları, yersiz ödenen gelir ve aylıklardan doğan alacaklar, Bağ-Kur sigortalılarının önceden dondurulan hizmet sürelerinin yeniden hak edilmesi de dahil Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) olan tüm borçlar, gecikme zamları ve cezalar yapılandırılabilecek. Belirteyim, geçmiş borçlar silinmiyor, yeniden yapılandırılıyor.
Borçlarını yapılandıracak olanlar bu yılın sonuna kadar yapılandırma için başvuracaklar ve ister borçlarını peşin ödeyecekler isterlerse taksitlendirebilecekler.
Taksitli ödemeyi tercih edenlere taksit seçeneğine göre aylık belirlenen katsayı oranları uygulanacak; peşin ödeyenlere ise herhangi bir katsayı uygulaması yapılmayacak.
Yapılandırmadan yararlananlar 2021’in şubat sonuna kadar ilk taksitlerini ödeyecekler.
Borcunu taksitlendirmek isteyenler 6, 9, 12 ve 18 ay taksit imkanından yararlanacak.
Taksitler ise 2 ayda bir ödenecek ve en fazla 18 ay taksitlendirilebilecek. Borçlar iki ayda bir ödeneceğinden 18 aylık taksitlendirmeyi tercih edenler borçlarını 36 ayda ödemiş olacak.
Cevap: SSK’lı eşin 1.10.2008 sonrası vefatı, Bağ-Kur’lu anne ve babanın ise 1.10.2008 tarihinden önce vefatı halinde ablanız her iki aylığı birden alabilir.
60 YAŞINI DOLDURMALISINIZ
Soru: 2002 de Bağ-Kur girişim var. Bir kısım prim ödeyip gerisini ödemedim. 2012’de kapanış verdim, prim günlerim silindi. 10 yılık prim günlerimi şimdi alma şansım var mı? Yücel A.
Cevap: Yaşınızı belirtmemişsiniz. Yaşı doldurmasına rağmen prim gün sayısı ve çalışma yılı nedeniyle emekli olamayıp maaş alamayanlar ödedikleri primleri toplu olarak alabilir. Bunun için 60 yaşını doldurmanız gerekiyor. Bu yaştan sonra prim iadesi alabilirsiniz.
TEKNOKENT ÇALIŞANI DÜŞÜK EMEKLİ MAAŞI ALIR
Soru: Teknokent’te çalışmaktayım. Maaşı net almaktayım. Brüt maaşımızın SGK’da normale göre düşük gözükmesi ileride emekli olduğumuzda daha düşük emekli maaşı almamıza neden olabilir mi? Necmettin A.
Cevap: Teknokentlerde çalışanların ücretlerinden vergi kesintisi yapılmadığından, prime esas kazançları, diğer çalışanlara göre düşük oluyor. Bu da ileride alacağınız emekli aylığını etkileyecek ve diğer çalışanlardan daha düşük emekli aylığı alacaksınız.
ÜCRETSİZ İZİN DESTEĞİ ALANIN PRİMİ ÖDENMEZ
BU yazıyı yazmadan bir gün önce, bir dostum, ‘haberin var mı, özel sağlık sigortası olanlar, COVID tedavisi için hastane hastane dolaşıyor, hastaneler yerim yok diyerek geri çeviriyor, şu işi bir soruştursana’ diye aradı. Duyunca, önce iddiadır, astı astarı yoktur dedim ama araştırdım, sigortacılarla konuştum, maalesef doğruymuş. Meğer sigorta şirketleri de son 15 gündür bu sorunla uğraşıyorlarmış. Öğrendiklerimi anlatayım.
Salgının başlarında, mart ayında tüm özel hastaneler pandemi hastanesi ilan edilmişti. Sonradan normale dönüldü. Vakalarda artış başlayınca da ekim ayında; özel hastanelerin topyekün pandemi hastanesi olarak değil de COVID’li hastalara belirli sayıda yatarak ayırarak, ayrı bir birimde bakmaları yönünde karar alındı. Yanılmıyorsam, bu oran da yüzde 25. Yani, bugün özel hastaneler, yataklarının yüzde 25’ini COVID’li hastaların tedavisi için ayırıyor. Düne kadar bir sorun yoktu; ancak özellikle İstanbul başta olmak üzere her yerde vakalar hızla artınca sorun da başladı.
ŞİRKETLERİ ARIYORLAR
Bugün gelinen noktada durum şöyle. Özel sağlık sigortası olan vatandaş COVID şüphesiyle özel hastaneye gittiğinde önce gerekli tetkikler ve testler yapılıyor. Burada da bir sorun yok. Testin sonucu pozitif çıkarsa ve hastanın durumu ağır değilse, evde tedavi için gönderiliyor. Burada da bir sorun yok. Özetle, ayakta tedavide sorun yok. İş, yatışa geldiğinde, işte büyük sorun bu noktada başlıyor. Hastane ya yerim yok deyip, hastayı kabul etmiyor ya da ‘sizi başka hastaneye sevk edelim’ deyip, devlet hastanelerine göndermeye çalışıyor. Çünkü özel hastanelerde yataklar dolu da ondan. Eğer gidilen hastane COVID’li hastalar için, misal 50 yatak ayırmışsa, 51’inci hastayı kabul etmiyor. Özel sağlık sigortalı, o hastaneden çıkıp bir başka hastaneye gittiğinde yine aynı durumla karşılaşıyor.
Sordum soruşturdum; son 15-20 gündür, bu durumda olan özel sigortalılar kapı kapı özel hastaneleri dolaşıyormuş. Aynı cevabı alınca da, ‘bana yardımcı olun diye’ sigorta şirketini arıyormuş. Devreye sigorta şirketi giriyor, hastaneleri tek tek tarıyor, cevap aynı, ‘yerimiz yok’. Bir kısım hastanelerde yerimiz yok demek yerine; bakıyor, hastanın durumu ağır değil, evde tedavi yoluna gidiyor. Anlayacağınız sigorta şirketleri de zor durumda.
HASTANELERDE YATAK YOK
Niye böyle? Haliyle, özel hastaneler, COVID’in dışındaki tedavileri yürütmek istiyorlar da ondan. Çünkü 9-10 günde iyileşen COVID’li hasta da var, tedavisi 45 günden fazla süren de var. O nedenle de COVID için belirli sayıda yatak ayırıyorlar. Hal böyle olunca da ortaya şöyle bir tablo çıkıyor. Özel sağlık sigortalıysanız, kalp rahatsızlığı nedeniyle hastaneye giderseniz kapılar sonuna kadar açık; ama COVID yüzünden giderseniz şansınıza yer varsa kabul görürsünüz, yoksa başka hastane ararsınız. Şimdi soracaksınız, ‘kardeşim parayı sigorta şirketi ödemiyor mu, hastane sigorta şirketinden para almayacak mı, daha ne istiyorlar?’. Mesele para değil, hastanede yer yok; sorun burada. Hemen belirteyim, bu anlattıklarım sadece özel sağlık sigortalılar için değil, özel hastaneye giden tüm vatandaşlar için geçerli.
Emeklilikte yüksek maaş almanın formülü var mı; var. Ancak emeklilikte ne kadar maaş alınacağının net cevabı yok. Çünkü bu, kişinin memur olarak mı, işçi statüsünde mi, Bağ-Kurlu olarak mı çalıştığına, ilk işe başlama tarihine, yaşına, ödediği prim gününe, çalışırken ödenen maaşa kadar değişkenlik gösteriyor. Elbette maaşın hesaplandığı bir formül var. Bu formül de 2000 yılı öncesi ile 2008 sonrası değişse de emekli maaşı; çalışanın ortalama aylık kazancı, yani prime esas kazanç ile aylık bağlama oranının çarpımı sonucunda bulunuyor. Enflasyon, yıllık büyüme oranı da emekli maaşını belirlemede etkin rol oynuyor.
NASIL HESAPLANIYOR?
2000 yılı ile 2008 arasındaki çalışma döneminde büyüme hızının tamamı emekli maaşında etkin olurken, 2008’den sonra büyüme hızının yüzde 30’u dikkat alınmaya başlandı. Böyle olunca da 2000 öncesi çalışmalar emekli aylığına yüksek yansırken, 2008 sonrası çalışmalar daha düşük yansıyor. Yani, 2008’den sonra aylık bağlama oranı ciddi düşürüldü, buna paralel emekli maaşları da düştü.
Tabii, emekli maaşı bağlanırken kişinin işçi mi, Bağ-Kurlu mu, memur mu; hangi statüde çalıştığına da bakılıyor. Burada kişinin son 7 yılda hangi statüde çalıştığı önemli. 2008’den sonra ilk kez sigortalı olanlarda durum değişiyor. Bu tarihten sonra sigorta olanlar için son 7 yıl kuralı geçerli değil, tüm çalışma süresine bakılarak emekli olunuyor. Burada da en fazla hangi statüde çalışılıp, prim ödenmişse emeklilik şartları da o statü üzerinden oluyor.
Anlayacağınız emekli maaşı hesaplaması zor ve karmaşık. O nedenle de, ‘maaşım ve yaşım bu, şu kadar yıl çalışıyorum, şu kadar prim günüm var, emekliliğime de şu kadar zaman var, ne kadar maaş alırım?’ sorusunun cevabı pat diye verilemez. Bu hesabı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) yapıyor. Maaşı düşük bulursanız da itiraz edip, yeniden hesaplanmasını talep etme hakkınız var.
BUNLARI YAPARSANIZ MAAŞ ARTAR
Gelelim, emeklilikte yüksek maaş almak için çalışırken neler yapılması gerektiğine. Açıkça belirteyim, emekliliğine bir-iki yıl kalmış kişiler için; hele ki, asgari ücret ve biraz üzeri maaş alınıyorsa, emeklilikte yüksek maaş almanın pek de formülü yok. Peki, ne yapılması lazım? Madde madde anlatayım.
Prime esas
Cevap: Normal şartlarda 20 yıl çalışıp, 5150 gün prim ödeyim, 43 yaşında emekli oluyorsunuz. Geriye dönük toplam prim ödeyerek, emekli olma diye bir durum söz konusu değil. Emekli olamadığınız için ya primlerinizi iade alacaksınız ya da sigortalı olarak çalışıp, prim gün sayınızı ve çalışma yılınızı dolduracaksınız.
MADEN ÇALIŞANLARI 50 YAŞINDA EMEKLİ OLUR
Soru: 1.3.1989 doğumluyum. 5.7.2007 tarihinde madene girdim, halen devam ediyorum. Kaç gün primden, kaç yaşında emekli olurum? Recep Y.
Cevap: Maden çalışanlarından, 1999-2008 arasında işe girmiş olanlar sürekli madende çalışmaları halinde tahsis talep tarihinde en az 7000 gün sayısı ile 50 yaşında emekli olabiliyor. Bu şekilde sürekli madenlerde çalışanlarda sigortalılık süresi aranmıyor. Ancak münavebeli çalışılıyorsa 25 yıl çalışıp, 4500 gün süresi ile 50 yaşında emekli olunuyor. Sizin yaşınız 31. Dolayısıyla 50 yaşında emekli olacaksınız.
ÜCRETSİZ İZİN DESTEĞİ UZADI
Soru: Ekim ayında işe başladım. İşletme beni ücretsiz izne çıkartırsa, devletten ücretsiz izin parası alma hakkım var mı? Zeki E.
Cevap: Ücretsiz izin desteği 17 Kasım tarihinden itibaren 2 aylığına daha uzatıldı. Ücretsiz izne çıkartılanlara ödenen nakdi ücret desteği, 2021’nin 17 Ocak ayına kadar sürecek. İşvereniniz ücretsiz izne çıkartırsa, ücretsiz izin desteği alabilirsiniz.
YETİM AYLIĞI ALAMAZSINIZ
SİGORTACILAR, depremin hemen ertesinde hasar tespit çalışmalarına başladı, halen de yoğun şekilde devam ediyor. Bugüne kadar depremin etkilediği bölgeden sigorta şirketlerine 4 bin 500’ün üzerinde hasar ihbarı geldi. Bu ihbarların yüzde 60’ı konut sigortalarından, yüzde 28’i de esnaf ve KOBİ sigortalarından. Araç hasarı az. İlginçtir, tekne hasarı, araç hasarından fazla. Bugüne kadar gelen hasarların sigortaya maliyeti ise 120 milyon lira civarında.
10 BİN HASAR BEKLENİYOR
Beklenti ise ihbarların daha da artacağı ve konut, işyeri, araç hasarları da dahil 10 bin adete yaklaşacağı yönünde. Sigortacıların İzmir depremi için ödeyeceği toplam hasar tutarı ise zorunlu deprem sigortası hariç, 750 milyon lira ile bir milyar lira arasında olacak. Bunun içine zorunlu deprem sigortasından dolayı Doğal Afet Sigortaları Kurumu’nun (DASK) ödeyeceği hasarı da koyarsanız –ki, bunun da 1 milyar lirayı bulması bekleniyor- toplam sigortalı hasarın bir milyar 800 milyon olacağı tahmin ediliyor. Buradan yola çıkarak, kaba bir hesapla; İzmir depreminin yarattığı maddi hasarın ya da kaybın, 3.5 milyar lirayı bulacağını söyleyebiliriz.
‘KEŞKE’ DEDİRTEN TABLO
İşte, buda, bize ‘keşke’ dedirten tablo. Keşke işyerlerinin, konutların, araçların tamamı sigortalı olsaydı, konutların yüzde 57’si değil de yüzde 100’ü zorunlu deprem sigortalı olsaydı da oluşan toplam maddi hasarın tamamını, yani 3.5 milyar lirayı sigorta sistemi ödeseydi. Kamu da, sadece depremde sosyal yardımlara kaynak ayırsaydı. Gerçi biz bu ‘keşke’yi Elazığ depreminde de söylemiştik, şimdi İzmir depreminde söylüyoruz, umarım bundan sonra da söylemeye devam etmeyiz.
Peki, İzmir depreminde sigortası olanlar hasarlarını ne zaman alacaklar? Depremin üzerinden bir hafta geçmeden, ona buna bakmadan, kimi hasarlar ödendi bile. DASK, depremin üçüncü günü, yıkılan binalardaki konutlara ödemeyi yaptı. Sigortacılarla yaptım konuşmalara istinaden söylüyorum; İzmir’de, hasarların ödenmesi öyle bir ayı falan bile bulmayacak.
KONUT SAHİPLERİ POLİÇELERİNİ KONTROL ETSİN
DEPREM bölgesinde bazı konutların sigortası olmasına rağmen sigortaların deprem hasarını karşılamadığı yönünde bazı duyumlar alıyorum. Araştırdım; doğruluk payı var. Konut paket poliçesi yapılmış, ancak primi düşük olsun diye sigortanın içine deprem ve depremin neden olduğu zararlar eklenmemiş; sadece yangın, su basması, hırsızlık zararlarının kapsayan poliçeler alınmış. 300-350 liralık bir poliçede, deprem teminatını alınmazsa fiyat 230 liralara düşüyor. İşte, kimi sigortalılar bu 120 lirayı ödememek için deprem teminatı almamış. Bankalardan yapılan poliçelerde böyle bir sorun yok, ama diğer poliçelerin bazıları depremin neden olduğu zararları kapsamıyor. Tavsiyem, sigortalı olup da depremde konutu zarar görenler poliçelerini kontrol etsin; zarar görmeyen sigortalılar da eğer eksikse, deprem teminatını ekletsin.