İstatistikleri inceledim. Dikkat çeken noktaları sizlerle de paylaşayım. Prim ödeyenler ve maaş alanlar da dahil bu yılın ilk yarısında sosyal güvenlik kapsamı altında olan kişi sayısı 76 milyon 189 binin üzerine çıkmış. Yılbaşından hazirana kadarki geçen süre içinde ise sosyal güvenlik kapsamına giren kişi sayısı 310 bin artmış. Bu yılın haziran ayı itibarıyla sigortalı nüfus oranı yüzde 89 olmuş.
Bu yılın ilk yarısında işçi, Bağ-Kur, memur olmak üzere toplam sigortalı sayısı 23 milyon 205 bini üzerine çıkmış. Buna göre sene başından hazirana kadar 184 bin 220 kişi sigorta kapsamına girerken, geçen senenin aynı dönemine göre sigortalı sayısı 385 bin 884 artmış. Alt kırılımlara bakıldığında ise 23.2 milyon sigortalının 16.6 milyonu SSK’lı yani işçi statüsünde (4/a), 2.8 milyonu Bağ-Kur’lu, 3.6 milyonu da memur (4/C) statüsünde çalışanlardan oluşuyor.
MEMUR VE BAĞ-KUR’LU SAYISI AZALDI
Sigortalı sayılarını geçen yılın haziran ayı ile mukayese ettiğimizde ise ortaya ilginç tablo çıkıyor. İşçi statüsünde çalışanların sayısı bir yılda 484 bin 411 artarken, Bağ-Kur’luların 82 bin 581, memur statüsünde çalışanların sayısı ise 15 bin 946 kişi azalmış. Daha açık bir anlatımla son bir yılda memur ve Bağ-Kur’lular emekli olmuşlar.
Gelelim en çok merak edilene, emekliler konusuna. Biraz rakamlara ağırlık vereceğim ama sosyal güvenliğin boyutunu da başka türlü anlatmak mümkün değil. 2024’ün haziran ayı itibarıyla toplam bağımlı sayısı 33.9 milyonu geçmiş durumda. Ne demek bağımlı? Emekli maaşı, ölüm aylığı, iş göremezlik geliri, vazife malulü aylığı alanlar bağımlıları oluşturuyor.
BİR YILDA 1 MİLYON KİŞİ EMEKLİ OLDU
Sene başından haziran ayına kadarki altı aylık sürede ise emekli olan 282 bin 166 kişiye emekli aylığı bağlanmış ve emekli aylığı alan kişi sayısı yılın ilk yarısında 11.7 milyonu geçmiş. Kimler emekli olmuş; ona da baktım. Yılın ilk yarısında 253 bin 844 SSK’lı, 21 bin 474 Bağ-Kur’lu ve 6 bin 848 memur emekliliğini istemiş ve bu kişilere emekli aylığı bağlanmış. Geçen senenin haziran ayına da baktım. Geçen senenin temmuz ayında emekli maaşı bağlanan kişi sayısı 10 milyon 731 binin üzerindeyken, bu yılın aynı döneminde bu sayı 11.7 milyona çıkmış. Yani son bir yıl içinde 1 milyondan fazla kişi emekli olmuş.
Bunların ne kadarı EYT’den emekli bunun bilemeyiz ama şunu biliyoruz; son 10 yıllık ortalamalara göre her yıl 250 bin kişi emekli oluyor. Kimi seneler bu sayı 350 bin kişiye çıkıyor, kimi seneler 200 binlere düşüyor. 2023 yılının tamamında ise 2 milyon kişi emekli olmuş ve emekli aylığı almaya başlamış. 2023’ün haziran ayından bu yılın haziran ayına geçen bir yıllık sürede ise 1 milyon kişi emekli olmuş. Bunların büyük bir çoğunluğu da EYT’den emekli olanlar. Muhtemelen, emekli sayısı bundan sonraki seneler de aynı şekilde devam edecektir.
Cevap: İhbar tazminatı hakkında okuyuculardan çokça soru alıyorum. Kimileri okuyucunun belirttiği gibi tazminatı alamadığını söylüyor, kimileri eksik ödendiğini iddia ediyor. Okuyucumun sorusu üzerine ihbar tazminatı konusunda tüm merak edilenlere açıklık getireyim. Okuyuculara da hak veriyorum; kıdem tazminatı biliniyor ama ihbar tazminatına gelince çok şey bilinmiyor. Bilinmediği için de çalışanlar her durumda tazminat alacağını sanıyor, bu nedenle de hem ihbar tazminatı hem de ihbar süresi çalışan ile işveren arasında uyuşmazlığa neden oluyor. Şunu da belirtmekte fayda var; işverenler de bu konuda yeterli bilgiye sahip değiller.
İHBAR SÜRESİ VAR
İşveren istediği gibi çalışanı işten çıkaramaz, çalışan da isteği zaman işten ayrılamaz. İş sözleşmesini sonlandırmanın belirli şartları ve süreleri var. Her iki taraf için iş sözleşmesini sonlandırmanın süresine, ihbar süresi deniliyor. İhbar süresi de çalışanın işyerinde geçirdiği süreye göre belirleniyor.
Çalışma süresi altı aydan az ise ihbar süresi iki hafta, altı ay ila bir buçuk yıl arası ise ihbar süresi dört hafta, çalışma süresi bir buçuk yıl ila üç yıl arası ise ihbar süresi altı hafta. Çalışma süresi üç yıldan fazla ise ihbar süresi sekiz hafta. İşte bu sürelere göre işveren ve çalışan iş sözleşmesini sonlandırabiliyor. Örneğin, bir işyerinde dört yıldır çalışıyorsanız sekiz hafta önceden iki taraf birbirine ayrılacağını bildirmek zorunda. Ancak bu sekiz hafta sonra iş sözleşmesi sonlandırılabilir.
NE KADAR TAZMİNAT ÖDENİR?
Peki, hangi durumlarda ihbar tazminatı ödenmek zorunda? İhbar sürelerine uyulmazsa her iki taraf için de ihbar tazminatı hakkı doğar. İşveren, çalışanı ani olarak işten çıkarır ya da ihbar süresini beklemeden iş sözleşmesini tek taraflı sonlandırırsa, çalışana ihbar tazminatı öder. Aynı şekilde işçi de ihbar süresine uymadan işten ayrılırsa, işverene tazminat ödemek durumunda. Ya da işveren çalışandan bu tazminatı talep edebilir ve ihbar süresine ait ücreti çalışandan isteyebilir. En fazla sekiz haftalık ihbar tazminatı alınabilir.
İhbar tazminatı işçinin çalıştığı süreye, aldığı brüt ücrete göre hesaplanıyor, ihbar süresi kadar tazminat ödeniyor. Eğer işveren, ihbarda bulunmadan çalışanı işten çıkarırsa, yasal ihbar süresi kadar ücreti ödemek durumunda. Buna da ihbar tazminatı deniliyor. Örneğin, asgari ücretli çalışıyorsanız (brüt aylık 20 bin 2, günlük 666.75, haftalık 4 bin 667 TL) ve çalışma süreniz de iki yılsa; işveren altı haftalık ihbar süresini doldurmadan sizi işten çıkarırsa, 28 bin lira ödemek zorunda.
Okuyucumun sorusuna gelirsek, işveren ihbar tazminatını ödemek durumunda. İşyerinde bir buçuk yıla yakındır çalıştığı için de dört haftalık ihbar tazminatı alma hakkı doğuyor. Okuyucum, maaşını belirtmemiş. Asgari ücretli çalışansa, 18 bin 669 lira ihbar tazminatı alacaktır.
Gelecek üç yılda, istihdam alanında yapılacaklar arasında bence en dikkat çekici olanı mesleki eğitim konusu.
Detaya girmeden önce bu konu hakkında birkaç tespitte bulunayım.
Mesleki eğitim; sanayicisinden çalışanına, istihdamdan ekonomiye yılların çözülemeyen sorunu. Okuyucularım bilirler, geçmiş yazılarımda da fırsat buldukça mesleği eğitime dikkat çektim. Nitekim İŞKUR’un açıkladığı rakamlara göre sadece 2023’te 204 bin işyeri, 560 binden fazla aradığı elemanı bulamadı. Bu da temininde güçlük çekilen meslekleri gündeme getiriyor.
Temininde güçlük çekilen mesleklere bakın; neredeyse tamamı ara eleman ve bunların tamamı da imalat sanayiindeki işverenlerin aradığı yetkinlikte. Sanayiciler, ara elemana üniversite mezununun iki katı kadar maaş veriyor ama mesleki eğitim yaygın olmadığından aradığı elemanı yine de bulamıyor.
YÖNETİM ÖZEL SEKTÖRE BIRAKILACAK
Yeni açıklanan 2025-2027 dönemini kapsayan OVP’ye baktığımızda, istihdamda atılacak adımların tamamı, bu mesleki eğitimden, daha doğrusu ara eleman sorununa çözümden oluşuyor. Bunun için de mesleki ve teknik eğitimin kalitesi iyileştirilecek, işgücü piyasasının ihtiyaçlarına yönelik beceri uyumsuzlukları aza indirilecek. Programda dikkatimi çeken bir husus da mesleki eğitimde kamu, özel sektör işbirliğinin artırılarak, meslek liseleri ve meslek yüksekokullarının yönetiminde özel sektörün rol oynayacak olması.
Bu konularda neler yapılacak?
OVP’de yapılacaklar madde madde sıralanıyor hatta bu yapılacaklar belirli takvime de bağlanmış. Şu kadarını söyleyeyim, mesleki eğitimin geliştirilmesi için atılacak adımların tamamına yakını 2025 yılında bitirilecek. Şimdi, madde madde yapılacaklar arasında önemli bulduklarımı paylaşayım.
Programda, önümüzdeki üç yıl hem sosyal güvenlik alanında hem de istihdamda yapılacaklar detaylı şekilde madde madde anlatılıyor. Bunların neler olduğuna gelecek yazılarımda değineceğim.
Ama kısaca istihdam konusuna değinmek gerekirse; program döneminde istihdamın yıllık ortalama 758 bin kişi artması bekleniyor ki, bu da üç yılda 2 milyon 274 bin kişiye yeni istihdam yaratılacağı anlamına geliyor. Beklenti, dezenflasyon sürecinin etkisiyle programın ilk yılında, yani 2025’de işsizlik bir nebze artarak yüzde 9.6 olacak, ancak uygulanan politikalar kapsamında bu oran 2026’de yüzde 9.2’ye, 2027’de de yüzde 8.8’e gerileyecek.
OVP’nin istihdam konusunda en dikkat çekici kısmı iradi işsizliğin ilk kez gündeme gelmesi. İradi işsizlik hem ilk kez OVP’de yer alıyor hem de ilk kez gündeme geliyor. Programda, bu konuda, “Toplumsal olarak yaygın refah artışının, gelir dağılımını iyileştirmenin ve yoksullukla mücadelenin en etkin ve sürdürülebilir aracının kayıtlı istihdam olduğu bilinciyle iradi işsizlik azaltılacak, atıl işgücünün harekete geçmesi sağlanacak” deniyor.
KİM BU İRADİ İŞSİZLER?
Peki, nedir iradi işsizlik? Eminim birçok kişi ilk kez bu kavramı duyuyordur. İradi işsizliğin birçok tanımı var. En basit haliyle; kişilerin kendi istekleri ile işsiz kalmayı tercih etmeleri, piyasadaki ücrete razı olmadıkları için çalışmak istememeleri veya bir süre çalışmışlarsa da “artık çalışmak istemiyorum” deyip, işten ayrılmaları. Mesela, kısa bir süre çalışmış ancak sonradan eşinin aileyi geçindirmesi nedeniyle işten ayrılıp, evde oturan kadınlar, iradi işsizliğe gösterilen örnekler arasında.
Bu şekilde olan işsizlerin sayısı nedir, tam olarak bilinmemekle birlikte işgücü istatistikleri bu konuda biraz bilgi veriyor. TÜİK’in verilerine göre 2024’ün Haziran ayı itibariyle atıl işgücü oranı yüzde 29’larda. Geçen seneni aynı döneminde ise bu oran yüzde 16’larda. Altını bir kere daha çizeyim, atıl işgücü tam olarak iradi işsizlik rakamını vermiyor ama en azından bir fikir veriyor. Aynı şekilde 15-34 yaş arasında olup da ne eğitimde ne de istihdamda olanların sayısı da yaklaşık 25 milyona yakın.
SOSYAL YARDIMLARA DÜZENLEME
Kimi okuyucular da, sosyal medya üzerinden, ‘tamamlayıcı emeklilik diye bir şey yok işçinin, çalışanın kıdemine kimse dokunamaz’ diyerek, yazdıklarıma tepki gösteriyor. Oysa ‘tamamlayıcı emekliliğin kıdem tazminatı ile uzaktan yakından ilişkisi yok’ dememe rağmen; ya anlatamıyorum ya da anlaşılmak istenmiyorum. Bunları neden yazdım; anlatayım.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, ekonominin 3 yıllık hedef ve politikalarının yer aldığı 2025-2027 döneminin kapsayan Orta Vadeli Programı (OVP) geçen hafta açıkladı. Bence OVP kapsamında önümüzdeki üç yılda yapılacaklar arasındaki en önemli maddelerden biri, tamamlayıcı emeklilik sistemine geçilecek olması. Önce OVP’ye bu konu nasıl girmiş, ona değineyim; sonra tamamlayıcı emeklilik sistemi hakkında bilgi vereyim.
ORTA VADELİ PROGRAM NE DİYOR?
Programda, uzun vadeli tasarrufların artırılması bakımından önemli olan bireysel emeklilik ve otomatik katılım sistemini geliştirici düzenlemelerin hayata geçirileceğine değiniliyor. Bu kapsamda da, Programda, “Otomatik Katılım Sisteminin (OKS) işverenlerin de katkısı ile ikinci basamak emeklilik sistemine dönüşeceği tamamlayıcı emeklilik sistemi kurulacaktır” yazıyor.
Bir adım daha öteye gideyim, OVP’de, tamamlayıcı emeklilik sisteminin ne zaman kurulacağı da yazıyor. Programda, bu sistem için kanunu düzenlemeye gidileceği ve tamamlayıcı emekliliğin 2025’in 4. çeyreğinde kurulacağı yer alıyor. Özetleyeyim; bugün tüm çalışanlar için uygulanan otomatik katılım sistemi çıkarılacak kanunla yeniden revize edilecek ve 2025’in sonunda tamamlayıcı emeklilik sistemi kurulacak. Hani o, ‘yok öyle bir şey, nereden çıkarıyorsun?’ diyenlere; OVP’yi okumalarını şiddetle tavsiye ederim.
İKİNCİ BASAMAK EMEKLİLİK
Hazır yeri gelmişken, OVP’de yazan, ‘ikinci basamak emeklilik sistemi’ hakkında bilgi vereyim. Çünkü bu kavram başta çalışanlar olmak üzere çoğu kesim tarafından bilinmiyor. Emeklilik sisteminde üç basamak uygulanıyor. Birinci basamak, çalışanların SGK’ya prim ödeyip, gerekli şart ve koşulları yerine getirdiklerinde emekli oldukları, devletin sunduğu emeklilik sistemi. İkinci basamak, çalışanların her ay maaşlarından kesilen, işverenlerin de belirli oranda katkı yaptığı özel emeklilik sistemi, yani tamamlayıcı emeklilik. Üçüncü basamak ise, kişilerin tamamen kendi tercihleri doğrultusunda birikim yapıp, gelecek için tasarruf ettiği sistem. Dünyada emeklilik sistemleri böyle uygulanıyor ve bu sırayla uygulanıyor. Bizde sosyal güvenlik sistemi ile birinci basamak var, bireysel emeklilik sistemi ile üçüncü basamak var, ikinci basamak yok. Otomatik katılım sistemi ile ikinci basamak var gibi gözükse de eksik.
Peki, tamamlayıcı emeklilik sistemi nasıl olacak? Daha önceki bazı yazılarımda da değindim ama kısa bir özet geçeyim. Şunu belirteyim, bu konuda, ilgili taraflar ortak çalıştılar, ortaya bir içerik çıktı, bu da kamu yönetimine sunuldu. Aslında üç aşağı beş yukarı sistemin ana hatları belli.
Programın adı, İşgücü Uyum Programı (İUP). Program, Resmi Gazete’de yayımlandı. Bugüne kadar diğer istihdam programlarından ayrı ve ilk kez uygulanacak. Açıkçası içeriği bana ilginç geldi. Program; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, SGK, İŞKUR ve kamu kurum ve kuruluşları ile ortaklaşa yürütülecek.
Programın bir amacı da kamu yararı gözetilecek alanlarda istihdam yaratmak. Bu kapsamda kamu kurum ve kuruluşları ihtiyaç duydukları alanlarda İŞKUR’dan İşgücü Uyum Programı düzenlemesini talep edecek. Alanlar da tek tek tespit edilmiş. Bunlar; engelli, yaşlı ve hasta bakımına yönelik faaliyetler, çocuk bakım işlerine yönelik faaliyetler, tarımsal üretim uygulamalarının ve hayvancılık faaliyetlerinin desteklenmesi faaliyetleri, ağaçlandırma faaliyetleri, kamusal alanların temizlik, bakım ve onarım faaliyetleri, geri dönüşüm ve atık imha faaliyetleri, parkların ve yeşil alanların korunması ve geliştirilmesi faaliyetleri, biyolojik çeşitliliğin korunması ve doğal yaşam alanlarının restorasyon faaliyetleri, spor ve kültür faaliyetlerinin desteklenmesine yönelik istihdam programları olacak.
KAMUDA ESNEK ÇALIŞMA
İşgücü Uyum Programı kapsamında belirli bir mesleğe yönelik istihdam programları ise düzenlenemeyecek. Daha açık bir anlatımla, kamu yararına yönelik alanlar olacak ve programa katılanlara hem beceri sağlanacak hem de bu kişilere istihdam yaratılacak. Programı detaylı okuduğumda işin iyi tarafı, kamu kurum ve kuruluşları bu alanlarda program talep edeceğinden, katılanlara, program sonunda hazır istihdam da yaratılmış olacak.
Başta da belirttim, İşgücü Uyum Programı hem bir ilk hem de içerik olarak diğer işgücü programlarından çok farklı. Amaç, kadın ve gençlerin istihdamını artırmanın yanı sıra çalışmayan kesimi istihdam piyasasına alıştırmak. Programa katılıp da tamamlayan kişiler yarı zamanlı ya da esnek çalışabilecekler. Nasıl mı? Bir taraftan kamu kurumlarında İşgücü Uyum Programı kapsamında eğitim ve maaş alacaklar, diğer taraftan da başka bir işte çalışabilecekler. Bu açıdan bakıldığında üniversite öğrencileri için de program avantajlı olacak çünkü bu sayede para kazanabilecekler.
SİSTEM NASIL İŞLEYECEK?
Peki, kimler İşgücü Uyum Programı’na katılabilecek? İŞKUR’a kayıtlı olanlar, 18 yaşının tamamlayanlar, yaşlılık ve malullük aylığı almayanlar, kamu kurumlarında çalışmayanlar, herhangi bir sosyal güvenlik sisteminde olmayanlar İŞKUR tarafından açılacak programlara katılabilecek.
Cevap: Bu konuda okuyuculardan çokça soru alıyorum. Okuyucudan gelen soru vesilesi ile fiili hizmet zammı ile ilgili merak edilenlere açıklık getireyim. Yıpranma hakkı ya da yıpranma payı olarak da bilinen fiili hizmet süresi zammı ile ağır ve yıpratıcı işlerde çalışanlara erken emeklilik hakkı tanınıyor. Bundan işçi ve memur statüsünde çalışanlar yararlanabiliyor. Fiili hizmet süresi zammı ile her 360 günlük çalışma karşılığında ilave gün veriliyor. İlave hizmet süresi en fazla 5 yıl veriliyor ve verilen bu ilave sürenin en fazla 3 yıla kadar olmak üzere yarısı emeklilik için tabi olunan yaştan indiriliyor.
Yer altı işlerinde çalışanlar için süre sınırlaması uygulanmıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlü personeli için 8 yıla kadar fiili hizmet süresi zammı verilebiliyor. Şartlara gelince, çalışanın yıpranma payı kapsamında olan işlerde en az 3600 gün çalışmış olması lazım. Ayrıca yaş haddinden indirime hak kazanmak için 3600 koşulu da bulunuyor. Meslek kollarına göre ilave eklenecek süre 60 gün ila 180 gün arasında değişiyor. Mesela yer altında çalışanlar için eklenecek süre her yıl için 180 gün. TSK personeli için her yıl 90 gün ekleniyor.
FİİLİ HİZMET SÜRESİ ZAMMI
Çalışılan her 360 gün için 60 gün eklenecekse çalışılan gün sayısını 0.17 ile, 90 gün eklenecekse çalışılan toplam gün sayısını 0.25 ile, 180 gün eklenecekse çalışılan gün sayısını 0.50 ile çarpıp, fiili hizmet süresi zammı bulunabilir. Örneğin, çalışma gününüz 7000 gün ise bunu 0.25 ile çarptığınızda (90 gün eklenecekler için) çıkan 1750 günü çalışma sürenizin üzerine ekleyeceksiniz. Bu süreyi yaştan da indirebilirsiniz. Fiili hizmet süresi zammı ile hem yaş haddinden indiriliyor hem de sigortalılık süresine ekleniyor.
Örneğin, bir işçinin fiili hizmet zammı 90 gün; bu işte 12 ay çalışıldığında 15 ay çalışmış sayılıyor ve hem prim gün sayısı artıyor hem de erken emekli olma imkanı elde ediliyor. Bir başka örnek vermem gerekirse, yeraltı madenlerinde çalışan bir işçi 360 gün çalıştığında fiili hizmet süresi zammı uygulandığında 540 gün çalışmış sayılıyor bu da emekliliğe ciddi katkı sağlıyor.
SİGORTA TARİHİ ÖNE ÇEKİLMEZ
Gelelim, okuyucumun sorusunun cevabına. Fiili hizmet süresi zammında bazı kafa karışıklıklarının ya da tereddütlerin olması normal çünkü 2008 önce ve sonrasında değişiklikler oldu. Tereddütler bu değişikliklerden kaynaklıdır. Sorunun cevabına gelince, uygulama kapsamında hizmet süresi sigortalılık sürelerine eklenir ancak sigorta başlangıç tarihini öne çekmez. Daha açık şöyle anlatayım, EYT kapsamında ilk sigortalı tarih 8 Eylül 1999 öncesi olsaydı hemen emekli olunurdu ancak bu tarihten sonra sigortalı olunduğu için EYT kapsamına girmez. Bu tarihten sonraki fiili hizmet zammı süreleri sigortalılığa ilave olur fakat emekliliği öne çekmeyeceğinden EYT kapsamında emekli olunmaz.
Tüm çalışanlar, otomatik katılım sistemi sayesinde maaşlarından belirli bir miktar (brüt asgari ücretin yüzde 3’ü) kesilerek, işverenleri tarafından BES’e dahil edilir. Sisteme giriş zorunludur ama çalışan istediği zaman çıkabilir ve her işe girenin BES’e otomatik olarak girişi yapılır. Dolayısıyla aylık, yıllık kaç kişinin işe girdiği otomatik BES verilerinden takip edilebilir.
Sistem 2017 yılında başladı, 7 yıldır da uygulanıyor. Bugün itibariyle sistemde 7.5 milyon çalışan bulunuyor. Toplam çalışanların yüzde 35’i BES sayesinde hem sosyal güvenlik sistemini tamamlayıp, ikinci emekliliğe hak kazanıyor hem de tasarruf ediyor. Bunların 1 milyona yakın kamu çalışanı, 6.5 milyonu da özel sektör çalışanı. Yani kamu çalışanlarının yüzde 27’si, özel sektör çalışanlarının da yüzde 37’si bireysel emeklilik sisteminde. Bu 7.5 milyon çalışanın maaşından kesilen tutara da devlet yüzde 30 katkı yapıyor.
EMEKLİLİK BİRİKİMLERİ 75.2 MİLYAR TL
2017 sistem başladı dedim ya, bu 7 yıl içinde 262 bin işyerinden, toplam 28 milyon çalışanın işverenler tarafından sisteme girişi yapıldı, zaman içinde yüzde 75’e yakını çıktı; kalan 7.5 milyon tasarrufa devam ediyor. İşin daha iyi tarafı, sistemde kalan çalışanların toplam emeklilik fonlarının büyüklüğü 75.2 milyar TL’ye geçmiş durumda. Bunun da 70.6 milyar TL’si çalışanların maaşlarından yatırdıkları ve emeklilik fonlarında değerlenen para, 4.6 milyar TL’si de devletin çalışanlar için yaptığı katkı. Şöyle de diyebiliriz, 7.5 milyon çalışanın emeklilik için birikimi şimdiden 75.2 milyar TL olmuş.
7 AYDA 800 BİN KİŞİ SİSTEME GİRDİ
Sene başından bu yana otomatik katılım sisteminin verilerini de inceledim; Türkiye genelinde işletmeler kaç kişiyi işe almış diye. Ocak ayından temmuz sonuna kadar geçen sürede şirketler 821 bin kişiyi işe almışlar ve bu kişileri de otomatik olarak BES’e kaydetmişler. Bu kişilerin 198 bini BES’te kalmış, geri kalanı sistemden ayrılmış. Tabi şunu da belirtmekte fayda var, 623 bin kişi BES’ten ayrılmış demek doğru bir tespit olmaz; çünkü bu çalışanların bir kısmı işten ayrılmış olabilir, bir kısmı başka bir işe geçmiş olabilir. İşin özü şu ki, 7 ay gibi bir sürede 800 binin üzerinde istihdam yaratılmış, bu kişilerin 24’e yakını da ikinci emeklilik için tasarruf etmeye başlamış.
ÇALIŞANLARA ÇİFTE EMEKLİLİK
Gelelim asıl konuya. Uzun bir süredir tamamlayıcı emeklilik sistemi konuşulup, tartışılıyor; bazı kesimler de bu işe karşı çıkıyor. Gerçi, neye ve niye karşı çıktıklarını kendileri de bilmiyorlar. Aslında tamamlayıcı emeklilik sistemi 2017 yılında otomatik katılım adı altında başladı, 7 yıldır da uygulanıyor; karşı çıkanlar halen bunun farkında değil. Belki sisteme girenlerin çoğunluğu ayrıldı gitti ama toplam çalışanların yüzde 35’i de sistemin içinde. Memnunlar ki, sistemde kalıp, tasarruf ediyorlar.