Türkiye de bu durumdan etkilendi. Hatırlayın, o dönemde, Türkiye’de, ciddi Ayçiçek yağı sorunu meydana gelmişti. İşte, o sorunun nedeni bölgede, ağırlıklı da Rus limanlarında bekleyen Türk sahipli ve Türk bayraklı gemiler. Peki, sorun neydi? Sorun; gemilerdeki, Ayçiçek yağı ve hububatın sigortalanamaması. Malum, sigortada savaş şartı devrede olduğundan, savaş hali sigorta teminatı dışında tutulduğundan, bölge de savaş bölgesi olduğundan; sigorta yapılamıyordu, halen de yapılamıyor. Bu nedenle de o bölgeden başta Türkiye olmak üzere dünyanın birçok bölgesine ticaret gerçekleşemiyor.
DOĞU AKDENİZ’DE STRATEJİK KONUM
Hal böyleyken, mart ayının sonlarında Karadeniz’de bekleyen, Ayçiçek yağı ve hububat yüklü Türk bayraklı ve sahipli gemiler Rus limanlarından hareket ederek, Türkiye’ye geldiler. Nasıl oldu, diye soracak olursanız, onu da anlatayım. Bakıldı ki, savaş nedeniyle kriz büyüyor, savaş bölgesindeki Türk sahipli gemilerin sigorta teminatı sorununun 2022 sonuna kadar, Türk Reasürans’ın işletmeciliğini yaptığı Özel Riskler Yönetim Merkezi (ÖRYM) kapsamında yönetilmesine karar verildi. Özel Riskler Yönetim Merkezi, savaş bölgesinde bekletilen ve Toprak Mahsulleri Ofisi’ne ait Ayçiçek yağı ve hububatı sigortaladı, Hazine ve Maliye Bakanlığı fon ayırdı ve böylece gemiler Rus limanlarından yola çıkarak, Türk limanlarına ulaştı. Böylece kriz çözüldü ve bugün de Rusya, Ukrayna arasındaki savaş nedeniyle süren deniz ticareti sorunu Özel Riskler Yönetim Merkezi tarafından yönetilmeye devam ediyor.
Bu olayı deniz ticaretinin önemine vurgu yapmak için anlattım. Halen navlun sorunu sürüyor, halen Rusya, Ukrayna savaşı devam ediyor ve halen deniz yoluyla ticaret yapılamıyor. Görünen o ki, önümüzdeki dönemde deniz yoluyla ticaretin önemi daha da artacak. İşte bu noktada da Mersin’in ve Mersin Limanı’nın önemi ortaya çıkıyor. Önemi derken, aslında doğru cümle, Mersin’in, Doğu Akdeniz’deki stratejik konumu. Çünkü dünya yük trafiğinin yüzde 60’ı Doğu Akdeniz’den geçiyor.
TÜRKİYE’NİN PAYI YÜZDE 4.4
Deniz ticaretinde birkaç önemli veriyi de paylaşayım. Veriler, Türkiye Liman İşletmeleri Derneği’nin verileridir. Limanlarda elleçlenen (yükleme ve boşaltma işlemleri) yük miktarı, 2021 yılında 11.9 milyar ton iken, bunun 526 milyon tonu Türk limanlarında yapılıyor ve Türkiye’nin, bu alandaki payı yüzde 4.4 civarında. Bu, 526 milyon tonun da 207.5 milyonu Marmara, 181.8 milyonu Akdeniz, 93.2 milyonu Ege ve 43.6 milyon tonu da Karadeniz’de yapılıyor. Türkiye’de en fazla yük elleçleyen İlk 5 limana bakıldığında da ilk sırayı -yine 2021 yılı verileri ile- 81.3 milyon ton ile Kocaeli, 73.8 milyon ile Aliağa, 67.8 milyon ile İskenderun, 63.2 milyon ile BOTAŞ, 39.7 milyon ile Mersin alıyor.
Bir veriyi daha paylaşayım. Türkiye’nin 12.6 milyon TEU’luk (konteyner taşımacılığında gemi kapasiteleri) konteyner trafiği bulunuyor. 2050 yılında ise bu rakamın 41 milyon TEU’ya ulaşması bekleniyor. Doğu Akdeniz’deki 2.7 milyon TEU’luk trafiğin ise 10.2 milyon TEU’ya yükseleceği tahmin ediliyor.
Peki, 3600 ek göstergede son düzenlemede neler var ve kimleri, nasıl etkileyecek? Maaşlar ve ikramiyeler ne kadar artacak? İşte, 3600 ek gösterge konusunda merak edilenler.
1-3600 EK GÖSTERGE NEDİR?
Unvan, sınıf, hizmet ve derecelere göre farklılık gösteren ek gösterge, bir başka adıyla da katsayı, devlet memurlarının çalışırken ki maaşlarının, emekli ikramiyelerinin ve emekli maaşlarının hesaplanmasında uygulanan bir hesaplama yöntemi. Emeklilik maaşı ve ikramiyesi bu hesaba göre yapılıyor. Ek gösterge arttıkça maaş ve emekli ikramiyesi de artıyor. Göstergesi 3600 olan bir memur, 2500 olana göre daha fazla emekli ikramiyesi ve emekli maaşı alıyor.
2-KİMLERİ KAPSAYACAK?
Öğretmen, hemşire, din görevlisi, polis ve yönetici konumunda olan memurları ve bu pozisyondan emekli olanları kapsayacak.
3-DİĞER UNVANLAR DA EK GÖSTERGE ARTIŞINDAN YARARLANACAK MI?
Şöyle yararlanacak. Düzenlemeyle memurların ek gösterge cetveli yeniden belirlenecek ve bazı meslek gruplarındaki kademeler değişecek. Daha açık bir anlatımla, belirli kesimlerin ek göstergesi 3600’e çıkartıldığında avukatlar, il müdürleri, şube müdürleri gibi bazı gruplar bundan olumsuz etkilenecek, haksızlık yaşanacak. Bu nedenle ek gösterge cetveli yeniden belirlenecek. Bu da yeni ek göstergeler yaratacak. Örneğin, kimi memurların ek göstergeleri 4000, kiminin 4800’e, kiminin 6000’e kadar çıkacak.
Bugün BES kapsamında 14 milyona yakın katılımcı bulunuyor. Bunların 7.6 milyonu gönüllü BES’te; 6.3 milyonu da, işverenleri tarafından BES’e dahil edilen çalışanların oluşturduğu, otomatik BES ya da bir başka adıyla Otomatik Katılım Sistemi’nde. Son verilere göre de BES’teki fon büyüklüğü 300 milyar liraya yaklaştı. Malum, bu 14 milyon katılımcı, tasarruflarını, özel emeklilik şirketleri aracılığı ile emeklilik fonlarında değerlendiriyor. Fonları da portföy yönetim şirketleri yönetiyor.
6.3 MİLYON ÇALIŞAN SİSTEMDE
Bugün için de emeklilik yatırım fonu sayısı 372 ki, evvelki sene bu sayı 400’ün üzerindeydi. Hem emeklilik şirketleri hem de portföy yönetim şirketleri verdikleri hizmetler karşılığında sisteme giriş aidatı, fon işletim kesintisi gibi kesintiler yapıyor. Kesinti oranları fonuna göre, kişilerin sistemde bulunduğu yıla göre farklılık gösteriyor ama kafanızı çok da karıştırmadan basit şekilde kesinti oranlarına kısaca değineyim. Tabi şirketlerin giriş aidatı, yönetim gider kesintileri ve fon toplam gider kesintileri adı altında yapacakları kesintilerin azami limitleri de var. Yani, emeklilik şirketleri ile portföy yönetim şirketleri kafalarına göre kesinti yapamıyorlar; kamu yönetiminin belirlediği sınırlar çerçevesinde hareket edebiliyorlar. Mesela, birikimlerini para piyasası fonlarında değerlendirenlerden yıllık yüzde 1.09, endeks fonlarında değerlendirenlerden yıllık yüzde 1.91, diğer fonlarda değerlendirenlerden de yine yıllık yüzde 2.28 kesinti yapılabiliyor. Özetleyecek olursak fon işletim kesintileri yıllık yüzde 1 ila yüzde 2 arasında değişiyor.
Çalışanların, işverenleri tarafından BES’e dahil edilmesine imkan tanıyan otomatik BES ise 2017 yılında başladı ve günümüze kadar geçen sürede 14 milyon çalışan işverenleri tarafından sisteme dahil edildi, bunların yarısına yakını da sistemden ayrıldı. Bugün için çalışanlar sisteme girdiğinde otomatik BES’li oluyor, isteyen devam ediyor, isteyen sistemden çıkıyor. Düne kadar çıkanların, belirli dönemlerde sisteme yeniden alınması zorunluydu, artık bu zorunluluk da kalktı.
PERFORMANSA GÖRE KESİNTİ
Bunları niye anlattım? Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Murat Zaman’ın açıkladığı değişiklikler bu alanlarda olacak. Murat Zaman, açıklamasında, üç önemli değişiklikten bahsetti. Bunların ikisi emeklilik fonları ile ilgili. Zaman, açıklamasında, emeklilik fonlarının yönetim ücretlerindeki bir miktar payın, fonların performansına bağlı olarak alınması gerektiğini belirterek, “Böylece hem fonların performansı artacak hem yatırımcılar daha fazla getiri sağlayacak hem de sektördeki rekabet artacak” dedi.
Fonlarla ilgili Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın gündeminde olan bir başka konu da fon sayıları ve bu alanda sadeleşmeye gidileceğinin sinyali verildi. Murat Zaman, fon çeşitliliği nedeniyle BES yatırımcılarının fon değişikliği tarafında pasif kaldığını vurgulayarak, fon yapısı açısından sadeleşmenin yatırımcılara ve sektöre katkı sağlayacağına dikkat çekti.
Haksızlar mı; değiller. Özellikle son aylarda enflasyon, kurdaki artışlar ve emlak piyasasındaki dalgalanmalar nedeniyle hem konut fiyatları hem de inşaat maliyetleri neredeyse iki katına çıktı. Geçen senenin bu aylarında 500-600 bin liralara satılan konutların değeri, bugün bir milyon, bir milyon 500 binler civarında. Tabi, konutun bulunduğu ile, ilçeye göre bu fiyatlar daha da yukarılara çıkıyor.
Gelelim, zorunlu deprem sigortası kapsamında verilen teminat tutarına yani sigorta bedeline. Malum, DASK, metrekare birim maliyetlerine göre konutun yeniden inşa bedelini ödüyor. Konutun metrekare birim fiyatını da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı belirliyor. 2022 yılı betonarme binalar için belirlenen metrekare birim maliyeti 1.508 lira. Daha açık şöyle anlatayım. Konutunuz 100 metrekare ise DASK’ın vereceği teminat 150 bin lira. Olası bir depremde konutunuz yıkılırsa DASK size 150 bin lira öder. Yok, konutunuz 200 metrekare ise, 301 bin lira teminat alırsınız, depremde de yıkılırsa sigortadan da 301 bin lira hasar alırsınız.
ZORUNLU DEPREM SİGORTASI
DASK’ın 2022 yılı için verdiği en yüksek teminat tutarı ise 320 bin lira. Yani, konutunuz kaç metrekare olursa olsun, nasıl olursa olsun zorunlu deprem sigortası yaptırdığınızda alacağınız maksimum teminat tutarı 320 bin lira. Hal böyle olunca, konutların değeri neredeyse iki katına çıkınca, metrekare maliyetleri artınca; artık DASK’ın verdiği teminat tutarı da yetersiz kalmaya başladı. O nedenle son aylarda ne zaman deprem sigortasından bahsetsem tepki alıyorum. Bugün 10.7 milyon konutun sigortalı olduğunu, Türkiye’deki toplam konutların yüzde 53’ünün depreme karşı sigortalandığını düşünecek olursak, 10.7 milyon konut sahibi şu sıralar bu sorunu yaşıyor.
Cevap: 3600 ek gösterge konusunda çalışmaların sonuna gelindi. Açıklamalara göre temmuz ayında düzenleme yapılacak. 3600 ek gösterge sizin gibi emekli olanların ikramiyelerini etkilemeyecek. Emekli olmuş ve ikramiyesini almış memurlar yeni düzenleme yapıldığında ikramiye farkı almayacak ama emekli maaşları artacak. 3600 ek gösterge emeklilerde aylık 700 lira ile 800 lira arasında bir artış yaratacak.
DUL EŞE YÜZDE 60 MAAŞ BAĞLANIR
Soru: Emekli sandığı emeklisiyim. Eşim ve evlenmemiş bir kızım var. Benim vefatım durumunda eşim ve kızım ne oranda yetim aylığı alacak? Bu bürokratik işlemler için nereye ve nasıl müracaat edilecek? Sedat K.
Cevap: Ölüm aylığından, vefat eden sigortalının eşi, çocukları yararlanabiliyor. Vefat eden sigortalının dul eşine yüzde 60 oranında aylık bağlanırken, yetim kıza yüzde 30 oranında ölüm aylığı bağlanır. Tüm bu işlemler Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından yürütülür.
İSTEĞE BAĞLI SİGORTALI OLABİLİRSİNİZ
Soru: 1976 doğumluyum. Sigorta girişim 1 Şubat 2001. Bazı dönemler çalışmadım. 1.150 gün prim eksiğim var. Eksik primlerimi isteğe bağlı ödeyerek, emekli olabiliyor muyum? Kadir T.
Cevap: İsteğe bağlı sigortalı olup, SGK’ya prim ödeyerek, 1.150 gün prim eksiğiniz tamamlayabilirsiniz. Ayrıca askerlik borçlanması da yaparak, eksik primlerinizi tamamlayabiliyorsunuz.
EYT’DEN YARARLANAMAZSINIZ
Hatırlayacaksınız, yine bu köşede, ‘Doktorlar tazminat korkusundan ameliyata giremez oldu’ başlıklı yazımda, hekimlere açılan malpraktis davaları (hekimin kusurundan dolayı hastanın maddi, manevi zarara uğraması ve bunun karşısında hekime dava açması) nedeniyle doktorların ameliyattan korkar hale geldiğine değinmiştim. Kısaca yaşanan sıkıntıları özetleyeyim ki, bu konuda yapılan yasal düzenlemenin ne anlama geldiği ve kimleri kapsayacağı daha net anlaşılsın. Hekim hatalarından kaynaklı davalar öyle hale geldi ki, 2 liralık ya da 5-10 liralık enjeksiyon için hekimlere 3-4 milyonluk tazminat davaları açılabiliyor. Hatta kimi davalarda istenen tazminat tutarları 10 milyon liraları buluyor ki, doktorlar, “Bir doktor hayatı boyunca 6 milyon, 10 milyon lira biriktiremez. Biriktirirse de bunu tazminat olarak vermek istemez” diyor. Malpraktis davalarında bir başka sorun ise bu davaların ihtisas mahkemelerinde değil de tüketici mahkemelerinde görüşülüyor ve bu mahkemelerin de 5-10 milyon liralık tazminatlara hükmediyor olması. Bir başka sorun da bu davaların uzun sürmesi. Öyle ki, dava süresi 10 yıla kadar uzuyor ve hakkında dava açılmış bir doktor 10 yıl boyunca görevini bu davanın gölgesinde sürdürüyor. Doktorları bu tür tazminatlardan koruyan bir sigorta yok mu? Özel, devlet hastanelerinde çalışan doktorlar, hastanın vefatı ya da sakat kalması sonucu kendilerinden talep edilecek maddi, manevi tazminat taleplerine karşı hekim sorumluluk sigortası ile zorunlu olarak sigortalanıyor. Ancak, sigortadan hasta yakınlarına ödenecek tazminat tutarı, doktorların uzmanlık alanlarına göre 200 bin lira ile 800 bin lira arasına değişiyor. Yani, sigortanın tazminat tutarı, mahkemelerin hükmettiği 3-5 milyon ya da 10 milyon liralık tazminatları karşılamaya yetmiyor.
TAZMİNATI DEVLET ÖDEYECEK
İşte, bu konuda yeni bir düzenleme yapıldı. Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi yasalaştı ve bu yasanın içinde malpraktis davaları ile ilgili de hüküm var. Nedir bunlar? Kısaca değineyim. Öncelikle, Sağlık Bakanlığı bünyesinde malpraktis davaları için Mesleki Sorumluluk Kurulu kurulacak. Kamu, özel, üniversite hastaneleri dahil diş hekimleri ile sağlık mensupları hakkındaki şikayetler bu Kurul’da görüşülecek ve şikayet konusunun malpraktise konu olup olmadığına karar verilecek. Daha açık şöyle anlatayım. Doktor hatasından dolayı mağdur olduğunu iddia eden vatandaş, hemen mahkemeye koşup malpraktis davası açamayacak; önce Mesleki Sorumluluk Kurulu’na başvuracak. Kurul, şikayetin, malpraktis davasına konu olup olmadığına karar verecek. Şikayet malpraktis davasına konu ise vatandaş mahkemeye başvurup, doktor aleyhine dava açabilecek; yok, Kurul, ‘bu malpraktisin konusuna girmiyor’ diyorsa, gelen şikayeti reddedecek. Peki, bundan sonra ne olacak? Eğer şikayete konu olay, hekimin hatasından kaynaklanıyorsa ve bu nedenle de dava açılır, tazminata hükmedilirse, tazminat kaç lira olursa olsun yapılan hata kasıtlı olmadığı sürece tazminatın tamamını devlet üstlenecek. Yeni düzenleme ile halen devam eden malpraktis davaları da bu kapsamda değerlendirilecek ve kasıt olmadığı sürece yine tazminatı devlet ödeyecek.
ÖZEL HASTANELERİ KAPSAMIYOR
Sorun çözüldü mü? Kısmen çözüldü. Kamu, özel ayrımı olmadan tüm sağlık çalışanlarına açılacak malpraktis davalarının önce Mesleki Sorumluluk Kurulu’nda görüşülecek olması önemli bir gelişme. Böylece doktor hatası malpraktis konusu mu, değil mi belli olacak; mahkemelerdeki dava yükü hafifleyecek, hekimler haksız yere suçlanmayacak. Kamu kurum ve kuruluşları ile devlet hastanelerinde görev yapan sağlık çalışanlarının tazminatını devletin üstlenmesi de olumlu ancak bu durum özel hastanelerde görev yapan sağlık çalışanlarını kapsamıyor. Yani, bu düzenleme, özel doktorların tazminat sorununu çözmüyor. Mahkemeler yine doktorlar için milyonlarca lira tazminata hükmedebilir ve bu tazminatı da doktorlar ödemek durumunda. Açıkçası, özel sağlık kurumlarında çalışan sağlık personeli için de bir düzenleme gerekiyor. Elbette, bu kesimin de tazminatlarını devlet karşılamayacak, bu mümkün değil ama başka formüller bulunabilir. Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) Başkanı Dr. Reşat Bahat ile yeni düzenlemeyi konuşup, nasıl bulduğunu sordum. Bahat, Mesleki Sorumluluk Kurulu’nun çok doğru bir uygulama olduğunu söylüyor ama tazminatın devlet tarafından ödenmesinin ise Sağlık Bakanlığı’na büyük yük getireceğini savunuyor. Bahat, bu düzenlemenin, özel sektörde hekimi fakirleştirici, orta ve küçük hastaneleri de iflasa sürükleyici tazminatların önünü kapatmayacağını ifade ederek, hem hekimlerin, hem hastane sahiplerinin belki de kamunun iştirak edeceği bir havuz kurularak, özel sektörde çalışanların da sorunun çözülmesi gerektiğini vurguluyor.
Konu, trafik sigortası. Hangi kesimle konuşsam dertli. Tüketiciye kulak veriyorsunuz, ‘fiyat çok arttı, şu konuya bir değinsen’ diyor; sigorta şirketlerine dönüyorsunuz, ‘durum çok kötü, zarar her geçen gün katlanıyor, bu gidişle birçok şirket sene sonunu çıkartamayacak’ diye dert yanıyor.
Peki, nedir gariplik? Özetleyerek anlatayım. Hatta yapılan analizlerle anlatayım. Geçen yılın nisan ayında 147 bin lira olan bir aracın değeri yüzde 104 artışla şimdi 300 bin lira olmuş. Kurdaki artışın hasar maliyetine etkisi son bir senede yüzde 71 olmuş, yine kur artışından dolayı yedek parça maliyeti de yüzde 77 artmış. Yani geçen sene hasarlı yedek parça için sigortacılar 100 lira öderken şimdi 177 lira ödüyorlar. Asgari ücretteki artışın trafik sigortasında hasara etkisi ise yüzde 50. ‘Asgari ücretle trafik sigortasının ne alakası var?’ diyeceksiniz. Vefat tazminatları asgari ücret üzerinden hesaplanıp, kazada ölenlerin yakınlarına ödendiğinden buradaki artış sigorta şirketlerini birebir etkiliyor.
SERMAYELER ERİYOR
Özetle enflasyondu, kur artışıydı, asgari ücretti, yedek parça maliyetiydi, araç değeriydi derken; trafik sigortasında hasar maliyeti son bir yılda yüzde 100’ün çok üzerine çıkmış. Trafik sigortasında fiyatı, Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SEDDK), yani kamu, belirliyor. 2022 yılının tamamında sigorta şirketlerine tanınan prim artırım oranı ortalama yüzde 40’larda.
Gelinen noktada trafik sigortasından alınan prim, hasarları karşılamıyor ve şirketler her geçen ay biraz daha zarar ediyor. Düne kadar da pek farklı değildi, ancak faizler yüksek olduğundan, şirketler mali kar elde ediyor, zararı bununla kapatabiliyorlardı. Şimdi ise artık mali kar da elde edemiyorlar. Sigortacılarla konuşuyorsunuz, ‘bu zarar böyle gitmez, sermayemiz eriyor, birçok şirketin dayanacak gücü kalmadı’ diye dert yanıyor.
ACİL ÇÖZÜM BULUNMALI
Peki, çözüm ne? Sigortacıların bazı talepleri var. Teknik talepleri bir kenara bırakıyorum. Mesela bunların başında trafik sigortasında serbest tarifeye geri dönülmesi geliyor. Açıkçası bugünkü ortamda bunu pek olası görmüyorum. Prim artışı da çözüm olmaz, tüketici nezdinde tepki çeker.
Ama mesela bu kriz ortamını geçici süreliğine rahatlatmak adına trafik sigortası için devletin hasara katkıda bulunabileceği bir havuz modeli uygulanabilir; tarım sigortalarında olduğu gibi. Veya da sigorta şirketlerine zararı azaltıcı, mali gelirlerini artırıcı yatırım enstrümanları sunulabilir. Özetle, hem tüketiciyi yüksek primle mağdur etmeyecek hem de sigorta şirketlerini zora sokmayacak çözümler bulmak çok da zor olmasa gerek.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), mart ayı işsizlik rakamlarını açıkladı. Buna göre, 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı 2022 yılı mart ayında bir önceki aya göre 153 bin kişi artarak 3 milyon 894 bin kişi oldu. Aynı dönemde İŞKUR da 2022 yılı nisan ayı istatistiklerini açıkladı. Buna göre de, nisan ayında kayıtlı işsiz sayısı bir önceki aya göre yüzde 1.4 azalış göstererek 3 milyon 583 kişi oldu. Kayıtlı işsizlerin yüzde 51’i erkek, yüzde 49’u kadın ve yüzde 34’ü de 15-24 yaş grubundan oluştu. İŞKUR, bir veriyi daha açıkladı; o da, işverenlerden, İŞKUR’a gelen eleman talebi sayısı. Daha açık bir anlatımla, Türkiye’nin tüm illerinden işverenler, ‘şu eğitimde, şu vasıfta, şu deneyimde eleman arıyorum’ diyerek, İŞKUR’a başvuruyor. İŞKUR da, kendi portföyündeki iş arayanlar ile işverenleri buluşturuyor. Sadece nisan ayında İŞKUR’a, işverenlerden, 201 binin üzerinde eleman başvurusu gelmiş. Bu yılın başından itibaren 4 ayda ise İŞKUR’a yüzde 98’i özel sektörden olmak üzere 705 bine yakın işverenlerden başvuru olmuş. Ocak-Nisan döneminde, işverenler en çok imalat sanayiinde çalışacak eleman aramış.
İMALAT SANAYİ İLK SIRADA
Peki, sonuçta ne olmuş? Nisan ayında 139 bin 443 kişi, Ocak-Nisan döneminde de toplam 464 bin kişi işverenlerle anlaşmış ve işe yerleşmiş. Yani, işverenlerin yüzde 65’i aradığı elemanı bulurken, yüzde 35’i bulamamış. İl bazında bakıldığında da İstanbul’da 76 bin, Ankara’da 41 bin, İzmir’de 22 bin, Bursa’da 19 bin, Konya’da 17 bin, Adana’da 14 bin kişi istihdam edilmiş. Bu iller ilk dört ayda işverenler tarafından en çok eleman talep edilen ve İŞKUR tarafından da işe yerleştirilen iller. İŞKUR, son verileri de paylaştı. Buna göre de işverenler 107 bin eleman arıyor. Bir tarafta işsizlik var, diğer tarafta ise işveren aradığı elemanı bulamıyor. Bu da yıllardır süren ara eleman sorununa bir kere daha işaret ediyor. Nitekim sene başından bu yana en çok eleman aranan sektöre baktığımızda, imalat sanayi geliyor. Bu yılın dört ayında işverenler, İŞKUR’dan, imalat sanayinde çalışacak 303 bin kişi talep etmiş.
Peki, son verilere göre kim, hangi elemanı arıyor diye de baktım. İşverenler, şu sıralar en çok işçi arıyor. İşverenlerden, İŞKUR’a gelen 107 bin eleman talebinin 20 bine yakını işçi arayanlardan kaynaklanıyor. Aranan meslekler arasında ikinci sırayı ise satış danışmanlığı alıyor. İşverenler, 5 bine yakın satış danışmanı almak için İŞKUR’a başvuruda bulunmuş. Turizm sezonunun açılmasına az bir zaman kala işverenlerden bu alanda da eleman talebi yoğunlaşıyor. Şu sıralar ahçısından servis elemanına, resepsiyonistinden animatörüne kadar turizmde çalışacak 5 binin üzerinde eleman aranıyor ki, bunların 2 bine yakını turizm ve otelcilik elemanı.
ASIL SORUN ARA ELEMAN
İŞKUR’a, işverenlerden gelen eleman taleplerini incelediğimde de büyük çoğunluğunun ara eleman diye adlandırılan meslekler olduğu da görülüyor. Gazaltı kaynakçısı, torna tezgahı operatörü gibi imalat sanayinde en çok ihtiyaç duyulan, üniversitelerde okutulmayan, okutulsa da üzerinden şöyle geçilen ama asıl meslek liselerinde okutulan ve uzmanlaştırılan meslekler. İşte işverenler de bu işlere eleman arıyor. Durumu anlamak için hem uzmanlarla hem de sanayicilerle konuştum. İmalat sanayinde, ara eleman olarak aranan kişilere ödenen net maaş 7-8 bin liralardan başlıyor. Altını çizeyim, bu rakamlardan başlıyor. Ama çalışacak eleman bulunamadığından üniversitenin makine mühendisliği bölümünü bitirmiş kişi işe alınıyor, eğitilmesi için ustanın yanına veriliyor; kimi öğreniyor, ama eğitim uzun sürüyor, kimi öğrenmek istemediğinden işi bırakıyor. Çoğunluk da üniversite mezunu olduğundan ustanın yanında çırak olarak ödenen maaşı istemiyor. O da haklı, yıllarca üniversite okumuş, gazaltı kaynakçısı olmak istemiyor. İşveren de haklı, makine mühendisine değil işin sürekliliğini sağlayacak ara elemanı asıl ihtiyacı var.