Ben size söylemiştim daha önce, analık demek döneklik demektir diye. Tatil anlayışını Londra, New York, Bodrum gibi hareketli alanlardan geçen yıl tatil köyü düzenine çeviren ben, bu dönekliğe bu yıl da aynen, üstelik keyif alarak devam ediyor durumundayım.
Geçen haftalarda, İstanbul’u yağmurlu bırakarak Fethiye, Hillside Beach Club’a kaçtım oğlumla. Buranın methini duymuştum ve her methedilen şeye duyduğum uzaklıkla, sıradan beklentilerle bindim uçağa.
Bir sene, çocuklar için çok büyük farklar demek. Sinan’ın uçak ve sonrasındaki bir saate yakın virajlı yol süresince bütün gayretiyle bir adam gibi takıldığını gördüm. Otele vardığımızda, çok da sıcak olmayan bir havanın yanında son derece sıcak insanlar karşıladı bizi. Aç olacağımızı düşünerek hemen geç kahvaltı bölümüne aldılar. Saat 10.00’da biten kahvaltıya yetişemeyenler için geniş bir açık büfeydi bu. Daha küçük bir alanda olduğu için büyük yere nazaran daha da kolay geldi bana. Ne de olsa çocukla elinde tabakla oradan oraya koşturmak durumunda kalıyorsunuz. Neyse, bunlar sonranın detayları...
Kahvemizi içtikten sonra odalarımıza gittik. Ve işte oda dedim kendime. Çoğu yazlık mekanlarda odalar sadece gece uyumak için tasarlanmış olabiliyor. Ama buranın hemen hemen bütün odaları nefis. Çünkü C şeklinde koya yayılmış durumda, yamaçta ve hepsi koya bakıyor. Kapıyı açınca beni üstü kapalı bir teras karşıladı. Karşımda ayrı ayrı banyo ve tuvalet, onun yanında iki yataklı çocuk odası ve solumda esas oda vardı, yanında giyinme odacığıyla...
Bu oda detayları anneler için önemlidir. Meyve tabağı, şarap şişesi gibi güzelliklerin yanı sıra yatağımızın üstünde, lavabomuzun yanında çiçekler karşıladı bizi. Serin mi serin bir oda. Böyle yerlerde balkon kapısını kapayınca klima devreye girer. Hemen kapıları açtık, eşyalarımızı yerleştirdik. Sonra da mayolarımızı giydik ve son bir saattir ‘havuz’ diye böğüren oğlumla doğru havuza...
SİNAN HAVUZDA BEN İSKEMLEDE
Geçen yaz Sinan’ın kulağında tüp vardı ve bu yüzden kucağımda suya girmek durumundaydı. Bu sene acısını çıkarmaya hazır görünüyordu. Havuzda kendi boyuna uygun, atlayıp zıplayabileceği, diğer çocukların da takıldığı bir bölüm buldu. Ben de yanındaki masaya, şemsiyenin altına yerleştim. Daha sonraki günlerde de rotamız hep burası oldu. Anlayacağınız üzere, çocuklar bir yere takılıp kalıyor ve siz de ona göre yerinizi yurdunuzu belirliyorsunuz. Güneşlenmeyeceğim için elimde dergi, sandalyede oturmak bana zor gelmedi. Hatta yabancı çocuklarla oynayan oğlumu keyifle izledim. Biri İngilizce konuşuyor, biri Türkçe; ikisi de birbirini anlamıyor ama anlaşıyorlar, oynuyorlar işte...
Saat 12.00 olduğunda taze karpuz- beyaz peynir faslı başlıyor ve koca kahvaltıdan sonra benim oğlum onu da yiyor. Ben mi... Ben idareli gitmeye karar verdim ama daha öğlen büfesini bile görmedim...
Tatilde neden yemeğe bu kadar takılıyor insan? Acıkıyor zaten fazladan. Açık büfe beni çok yorar. Hem zihnen, hem fiziken hem de mide olarak. Ama uzun zamandır bu kadar lezzetli yemeklerin bulunduğu bir büfe ile karşılaşmamıştım. Çünkü etler de, kalamar tavalar da yumuşacıktı: Hepsi çatalla kesilecek kıvamdaydı... Bu büyük büfe alternatifi dışında, öğle saatlerinde plaj kısmında da salata ve hamburger sosis ağırlıklı bir büfe kuruluyor. Kontrolünü kaçırmaya meyilli olanlar, daha zayıf olanlar orada!!!
ÇOCUKLARA BAKICI ANNELERE MASAJ
Yine paso yemek anlatmaya başladım ama ayıp ediyorum. Çünkü denize de girdim. Deniz çok güzel Hillside Beach Club’da. Upuzun bir plajı ve sonuna doğru sessiz bölümü var ki, oraya bırakın çocuğu, cep telefonu bile giremiyor. Tabii ben orayı sadece gördüm. Çünkü Sinan’ı bırakmak istemedim. Ama isteyenler için yapılacak iki şey var. Birincisi çocuğunuz için özel bakıcı ayarlamak, ki ben bunu iki kere birer saatliğine yaptım. Hem de ne için... Nefis iki masaj için.
Ey anneler... Geçen sene lüzumsuz paranoya ve acemiliğimden oğlumun yanından bir saniye bile ayrılamamış, kendi keyfime bakamamıştım ama bu sefer iki ayrı güzellik salonunda iki ayrı masaj yaptırdım. Biri binanın içindeki salonda, diğeri ormanın içinde kuş sesleri arasındaydı. Beni zencefilli limonlu sularla karşıladılar. Yağlarla yoğurdular, yoğurdular. Oğlum da bakıcısı Adile Abla ile dolanmış durmuş. Tam masajın ortasında ‘Acaba iyi midir’ gibilerinden zihnimi bulandırmaya başlasam da sonrasında beni hemen bulabilecekleri için kendimi yine terapistlerin ellerine bıraktım. Masajlarımın biri Bali, biri de klasik Türk masajı idi. Bu iki yerde yapılan cilt ve vücut bakımlarında aklım kaldı. Çeşit çeşit, tip tip..
Off of! Bir annenin en büyük lüksleri artık bunlar...
Dönelim çocuklara... Özel bakıcının yanı sıra çocuğunuzu sabah 9.00’dan 18.00’e kadar çocuk parkına da bırakabilirsiniz. Burada havuz, havuza akan çeşitli ebatlarda kaydıraklar, oyun ve spor alanlarının yanı sıra kapalı dinlenme ve faaliyet bölümü de var. Mesela bir gün çiçek yapıyorlar, bir gün elin alçıdan kalıbını çıkarıp boyamak gibi el işleri de yapılıyor. Ayrıca dart ve tenis dersleri de alabilir çocuklarınız. Biz oğlumla ATV gezisini tercih ettik. Aklımda su kayağı denemek vardı ama başka sefere kaldı. Bir de bol bol plaj voleybolu seyrettik.
Dikkatimi çeken bir şey de sadece küçüklerle değil, büyüklerle ilgilenenlerin de son derece güleryüzlü olduğu. Zoraki bir tebessüm değildi bu. Onu hemen anlarım ve hiç çekemem zaten. Belli ki herkes yaptığı işten zevk alıyor. Ne zaman başım sıkışsa Volkan Bey ya da Bahar Hanım imdadıma yetişti ve tatilimi daha da pratik bir hale getirdi.
Sinan Bey bütün tatil boyunca bana havuzun içinden ağzını uzatarak, ‘Anne kek ver, anne içecek içir, anne topu tut’ şeklinde çantacı muamelesi yapsa da hayatından son derece memnundu. Burun buruna geçirdiğimiz küçük tatilimiz ‘Bi daha, bi daha’ diye son buldu...
AÇIK HAVADA SİNEMA KEYFİ
İzlediğimiz animasyon gösterisi Madonna konserleri kadar etkileyici idi. Sahne müdürü Ahsen, ki kendisi yıllardır bu işin içinde, son derece çarpıcı programlar hazırlamış. Kendinizi bir tatil köyünde zaman geçirecek bir gösteri değil, dünya çapında bir şov izlermiş gibi hissediyorsunuz. Ya, ben de yapmak istedim sanki bir şeyler. Bir de çarşamba geceleri battaniye ile şezlonglara uzanıp sinema izleme keyfi var ki ben bunu Sinan’la uyuyarak kaçırdım, yakalayanlardan dinledim.
ANNEMİN KÖŞESİ
Kız annelerine öğütler
Arada bu tip yazı attırırım. Çünkü nedense pek çok kişi anne ile kızların sorunlu olduğunu, hatta sorunlu olması gerektiğini düşünür. Ben inatla böyle düşünmem. Bu yüzden de arada ahkam kesmek isterim. İşte zamane ahkamları...
Asla kızınızdan güzel olmayın ya da en azından ondan güzel görünmeyin
Asla kızınızdan zayıf olmayın
Siz kızınızı arkadaş gibi, kızınız sizi anne gibi görmeli
Asla ondan daha fazla kitap okuyup, sinemaya konsere gitmeyin.
Bekarsanız asla çok yakışıklı, popüler ve ünlü biriyle flört etmeyin! (En azından kızınızın flörtü yoksa...)
Ondan daha fazla çeşit yemek yapmayı bilebilirsiniz ama ondan tek bir tarif bile gizlemeyin; aksine ona mutlaka yemek yapmayı siz öğretin
İlk botoksuna onu siz götürün, doktorunuzla tanıştırın. (Bu arada beni merak ediyorsanız, ben botoks için yasaklıyım). Diğer estetik operasyonlar için de aynı şey geçerli. Böylece doktor, kızın muhtemel ileriki yaş görüntüsü ile ilgili şimdiden bir fikir sahibi olur ve ona göre ayağını denk alır.