Benden bir şey almamış ama babasının küçük kopyası
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Bir insana benzemek nasıl bir şeydir? Ya bir insana kendi özelliklerini taşımak? İşte sanırım üremenin temelinde yatan dürtü de bu! Genlerimizi, özelliklerimizi çocuklarımıza da aktarmak.
Bunun gerekliliğini tartışacak değilim. Benim derdim başka.
Yahu bakıyorum oğluma, benim hiçbir özelliğimi almamış. Hah, şimdi sorabilirsiniz senin ne özelliğin var diye. Doğrusunu isterseniz onu da bilmiyorum. Diğer insanlardan farklı, beni ben yapan bir durumum yok açıkçası. Bir zamanlar kızıl saçlarım vardı, onlar da zamanla değişti. Bir de çillerim var ki onların oğluma geçmesi de hiç gerekmiyordu. Neyse ki de geçmedi. (Ama beni ikinci çocuğa girişmem için kandırmaya çalışanların, "kızıl saçlı çilli bir kız" cümlesiyle beni baştan çıkarmaya çalıştıklarını söyleyebilirim. Henüz yemedim!!!)
Evet, kendime baktığımda annemle babamın bütün negatif özelliklerini aldığımı görüyorum. Hatta anneannemin bile...
Oğlum Sinan’ın da benim dışımda her iki aileden birçok kişinin özelliklerini aldığını görüyorum. Peki niye kendimden hiçbir şey yok bu çocukta!!!
Bu konuya kendi kendime nereden geldiğime inanamazsınız.
Geçenlerde başlayan bir kampanya var: Yumurta hakkında. Yum-bir derneği, yumurtanın önemini vurgulamak için başlatmıştı bu kampanyayı. Ben yumurtayı ’yumurta’ olarak yiyen biri değilim. Oğlum, kocamın küçük bir kopyası olarak neredeyse günde 5 yumurtayı lüpletebilecek biri. Zaten yumurta yemek, direkt 2 tane yemek demek. Türkiye’de kişi başı yıllık yumurta tüketimi yıllara göre değişmekle birlikte 140-160 adet civarındaymış. (Yarısı bizim evden çıkıyor demek ki!!!) Amaç ise yılda 340 adet tüketen Japonları geçmekmiş.
O kadarını bilemem. Fark da etmez belki. Ama yumurta gerçekten benim tahminimden yararlıymış. Ben bazen Sinan’ın fazla yumurta yemesinden rahatsız olurdum. Oysa artık içim rahatladı. Şimdi sizlere uzun uzun tıbbi kelimelerle içindekileri anlatacak değilim ama yumurtada çocuklar için ekstradan önemli lutein ve kolin de varmış. Kolin, beyin gelişimi ve fonksiyonlarının yerine getirilmesinde etkin bir maddeymiş. Lutein ise kanser, arterosklerozis ve kalp damar hastalıklarından koruyor.
Ama önemli olan, yumurtanın biz anneler tarafından da doğru hazırlanması. Ben biraz bundan bahsedeyim diyorum:
Bir kere yumurta alınırken soğuk ortamda saklanıyor olmasına dikkat etmeliymişiz. Tabii ki çatlak ve kırık yumurtalar satın alınmamalı çünkü bunlar çabuk bozulabilir. Ayrıca mikroorganizmaların üremesi için uygun bir ortam oluştururlar. Yumurtanın kabuğu temiz, düzgün görünüşlü, kalın ve az pürüzlü olmalı. Evde, buzdolabında, satın alınan orijinal karton kutusu içinde yıkanmadan korunmalı çünkü yıkanınca yumurta doğal koruyucu tabakasını kaybediyor, çabuk bozuluyor. Çok ilginç bir şey daha öğrendim, yumurtanın kabuğu gözenekli olduğundan kokuları emebiliyormuş. Bu yüzden de buzdolabında soğan, balık gibi güçlü kokusu olan besinlerin yakınında saklanmamalı. Günlük taze yumurtalar iyi kaliteli olma özelliğini kaybetmeden, paketlenme tarihinden itibaren 4-5 hafta içinde veya satın alma tarihinden itibaren 3-4 hafta içinde tüketilmeli. Katı olarak pişirilmiş yumurta buzdolabında bir hafta güvenli bir şekilde saklanabiliyor.
Yumurtanın tazeliği en iyi kırıldığında anlaşılır. Taze yumurta kırıldığında yumurta akı ve sarısı tamamıyla yayılmaz ve birbirine karışmaz. Yumurta sarısı yüksek görünümdedir. Yumurta bayatladıkça, koyu beyaz kısım gittikçe sulu bir durum alır. Su beyaz kısımdan sarıya geçer ve sarı yassılaşır. Zaten koku da çıkar. O zaman çöpe.
Yumurtanın üzerinde neden bu kadar durdum biliyor musunuz. Besleyici olması bir yana, çocukların mutfakta ilk tanıdığı besinlerden biridir. Sinan’ın h l en çok yaptığı şey yumurta kırmak. Hatta ödevini bile bırakıp yumurta kırmaya mutfağa gelir. Artık uyanıklık da yapıyor. Yumurtayı önce ayrı bir kaseye kırıyor sonra kullanılacak yere döküyor. Böylece bozuk bir yumurtanın bütün karışımı bozmasını engelliyor. Bunu yine yumurta sevdalısı babasından öğrendi. Benim hiç öyle pratik bilgilerim olmadı!
Ah bir omlet yiyin bari...
Her bebek yaşamalı
Hamilelikte kendimizin ve bebeğimizin sağlığına ne kadar dikkat etsek de riskli gebelikler ve doğumlar yaşanabiliyor. Bunların sonucunda da bebeklerin yoğun bakıma ihtiyacı olabiliyor. Kimsenin karşılaşmak istemediği bir durum bu. Ama sorunlu doğum ihtimaline karşı, bebeklere özel yoğun bakım ünitelerinin olması çok önemli. Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Pediyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nüvit Altınkaya, yenidoğan bebeklerin yoğun bakımı hakkında bilmemiz ve hazırlıklı olmamız gerekenleri anlattı. Başımıza gelmemesini dileyerek bilgileri öğrenelim.
Türkiye’de her yıl 1.4 milyon çocuk doğuyor. Bu doğumların binde 107’si 37 haftadan önce, erken doğum olarak gerçekleşiyor. Yani her yıl 130 binin üstünde prematüre bebek dünyaya geliyor. Her prematüre bebeğe yoğun bakım uygulamak gerekmiyor. Ama prematüre bebeklerin yanı sıra çeşitli sebeplerden dolayı hastalanan ve yoğun bakım gerektiren bebeklerin sayısı da az değil. Bu yüzden yenidoğan bebeklerin karşılaşabileceği sorunlar hakkında bilgili olmamız önemli. Bu süreç hamilelikten başlıyor.
Riskli gebelik ya anneyle ilgilidir ya da bebekle. Anneyle ilgili sorunların başında annede şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kalp ve böbrek gibi kronik hastalıklar olması, gebelikte kızamıkçık, toksoplazma, herpes gibi hastalıkların ortaya çıkması ve gebelik zehirlenmesi geliyor. Bebekle ilgili problemler de, prematüre doğum, çoklu doğum, bebekte bir gelişim bozukluğu, anne ile bebek arasında kan grup uyuşmazlığı, bebeğin ayına uygun gelişim eğrisini izlememesi, bebeğin sağlığını belirleyen testlerde bozulma gibi sorunlar. Bir de plasentayla ilgili sorunlar ortaya çıkabiliyor.
İşte bu risk faktörlerinin bulunduğu durumlarda, anne adayının hekimler tarafından çok daha yakından izlenmesi gerekiyor. Sadece kadın doğum uzmanları değil, pediyatri uzmanlarıyla, özellikle yenidoğan uzmanlarıyla sorunların tartışılması ve doğum şeklinin ve zamanının planlanması önemli. İdeal yenidoğan bebek bakımı, daha doğum odasında başlıyor. Sorunlu olabilecek doğumlarda uzman bir ekibin hazır bulunması bazen bebek için bir ölüm-kalım meselesi olabiyor. Tabii bebeği yaşama döndürebilecek veya sakat kalmasını önleyebilecek çok değerli dakikaları en iyi şekilde değerlendirmek için bir de donanım gerekli. Yenidoğan bakım ünitesi bu yüzden çok önemli.
HİÇBİR EKİP BEBEĞİ ANNESİ GİBİ TAŞIYAMAZ
Bir bebeğin doğduğu merkezde yeterli yenidoğan bakım ünitesi yoksa ve bebek de sorunlu ise yenidoğan bakım ünitesi olan bir hastaneye nakli gerekiyor. Günümüzde bu konuda uzmanlaşmış, yoğun bakım koşullarında bebeği nakledebilecek merkezler var. Bu nakil işlemi sırasında dikkat edilmesi gereken noktalar var: Bebeğin gönderileceği merkez ile önceden temas kurulması, bebeğin özel durumu hakkında bilgi verilmesi ve nakliye sonrasında gerekli hazırlıklar yapılarak zaman yitirilmesinin önlenmesi, taşıma sırasında ısı kaybının önlenmesi, kan şekerinin normal sınırlar içinde tutulması, damar yolunun açık olması gibi.
Ayrıca bebeğin solunumuna ve dolaşımına yardım gerekiyorsa mutlaka solunum cihazı olan bir sistemle nakledilmesi gerekir. Bu işlem öncesinde bilgi akışı son derece önemli. Tüm bilgiler ve nakliye sonrasında oluşan sorunlar, yapılan girişimler, yazılı olarak belirtilmeli. Nakliye ideal koşullarda gerçekleşse bile (ki bu ülke koşullarında çoğu kez mümkün değil) en iyi nakliyenin bebeğin anne karnında taşınması olduğu unutulmamalı. Hiçbir ekip bebeğin ısısını, solunumunu, kalp fonksiyonlarını ve beslenmesini annesi kadar mükemmel sağlayamaz ve koruyamaz. Bu nedenle gebeliklerin çok iyi izlenmesi ve bir sorun yakalandığında, bebeğin doğumdan önce gerekli müdahaleyi yapabilecek ekip ve donanımın olduğu bir hastaneye anne karnında gönderilmesi gerekir.
Prematüre bebek nedir?
Prematüre bebek normalde 38-40 hafta olan gebelik süresini çeşitli nedenlerle tamamlayamadan doğan, yani 37. haftanın bitiminden önce doğan bebek. Bu bebeklerin gebelik süresi ne kadar kısaysa, sorunları o kadar ciddi ve karmaşık olur. Yeni doğan yoğun bakım ünitelerinin en önemli hasta grubunu bu bebekler oluşturuyor.
HANGİ BEBEĞE YOĞUN BAKIM GEREKİR
Solunum yardımına ihtiyaç duyan,
Beslenmeleri ancak damar yoluyla sağlanabilen,
Ağır kalp hastalığı olan,
Doğumdan sonraki günlerde cerrahi girişim gerektiren hastalığı olan,
Gebelik süresi 30 haftadan kısa olan,
Havale geçiren yenidoğanlar.
HANGİ BEBEĞE ÖZEL BAKIM GEREKİR
Solunum, kalp atımı ve oksijen gereksiniminin sürekli izlenmesi gereken,
Oksijen verilmesi gereken,
Damar yolu ile glikoz ve elektrolit verilmesi gereken,
Mide sondası ile beslenmesi gereken,
Küçük cerrahi girişim geçirmiş olan (ilk 24 saatteki takip için),
Ölmekte olan,
Sarılık nedeniyle ışık tedavisi gören,
Annesinin özel sorunları (örneğin uyuşturucu kullanımı) nedeniyle dikkatli bir gözlem gerektiren,
Antibiyotik tedavisi gören,
Sorunları nedeniyle araştırılması (örn: röntgen, tomografi, vb) gereken bebekler.
PREMATÜREBEBEĞİN SORUNLARI
Akciğerler ve kalp Solunumun durması ya da yetersiz olması, yanı sıra akciğer kanaması ya da enfeksiyonları, solunum için gerekli sürfaktan maddesinin eksikliği, akciğerlerin damar yapısındaki direnç artışı nedeniyle yaşanan solunum sıkıntısı veya akciğerleri ilgilendiren doğumsal anomaliler.
Enfeksiyonlar Bağışıklık sistemleri yeterince gelişmemiş olduğundan bakteri, virüs ve mantar enfeksiyonları çok daha ciddi hatta ölümcül seyreder.
Kan şekerinin normal sınırlarda tutulmasında güçlük Prematüre bebekler düşük kan şekeri ve daha az sıklıkla yüksek kan şekeri düzeylerine özellikle duyarlıdır.
Sarılık Prematüre bebeklerde yenidoğan sarılığı daha abartılı seyreder, ışık tedavisi hatta kan değişimi gerekebilir.
Prematüre bebeklerde sinir sistemiyle ilgili gelişim eksiklikleri görülebileceğinden belli aralarla görme, işitme testleri ve nörolojik muayeneleri yapılmalı.
Görme sorunları Prematüre retinopatisi, ağ tabakasının özellikleri nedeniyle veya oksijen verilmesi, kan nakli, enfeksiyon tedavisi gibi nedenlere bağlı olarak ortaya çıkabilir. Bu göz hastalığı tedavi edilmezse körlüğe yol açılabileceği için prematüre bebekler bu konuda uzman bir göz doktorunun kontrolünde olmalı.