Bir çocuk kolay büyümüyor. Düşüyor, yaralanıyor, hastalanıyor... Bunun gibi olumsuz durumlarda anne babanın insiyatif kullanması, içgüdüleriyle karar vermesi, bazen en iyi kitaplardan bile daha yararlı olabiliyor.
Hamileliğimin dördüncü ayında bebeğimizin cinsiyetini öğrenmek için muayenedeyim. Doktorum Prof. Mustafa Bahçeci ‘Koca kafalı bir kızınız olacak’ diyor. O günden sonra, cinsiyetini soranlara ‘koca kafalı bir kız’ diyoruz.
İlk hamilelik evham demektir. Herkes kulağınıza bir şeyler söyler. Öyle hassas bir dönemdir ki, söylenenlere kulak tıkamak hiç de kolay değildir. Mustafa Bahçeci, kızımın çok sağlıklı bir bebek olduğunu söylese de ben 28. haftada ayrıntılı ultrason yaptırmakta ısrar ettim. Normal muayene ücretinin en az üç katı bir para ödeyerek ayrıntılı ultrason yaptırdım. Yaptırdım da başım göğe mi erdi? Yooo. Aksine doktorumun söyledikleri tekrar edildi, hem de hemen hemen aynı cümlelerle. Muayeneden ‘koca kafalı bir kızımız’ olacağını teyit edip, eve döndük.
Sonra Nehir doğdu. İki kilo ağırlığında, çirkin mi çirkin bir bebek... Kafası vücuduna göre büyük mü büyük... Ama ben bu koca kafa ayrıntısını sevimlilik işareti olarak algılıyorum. Aylık rutin muayenelerimizde boy ve kilonun yanı sıra kafa çevresi de ölçülüyor.
Her muayenede Nehir’in kafası üst sınıra daha da yaklaşıyor. Benim evhamım artıyor, içimi kurtlar kemiriyor. 1,5 yaşına geldiğinde kafa çevresi üst sınırı bir santim kadar geçince, doktorumuz bizi Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne sevk etti.
Ölçümler yapıldı ve MR çektirmemiz istendi. Öyle kötü bir durum ki! Ertesi gün özel bir hastanedeyiz. MR çekilecek ama Nehir’in uyutulması gerekiyor. Dört denemeden sonra damar yolu bulunuyor. Sonunda kızım uyutuluyor. İlacın etkisiyle sersemleyen Nehir ilk dakikalarda etrafına gülücükler saçıyor, gözleri baygın baygın bakıyor.
BOŞUNA PANİKLEMİŞİM
Onun o bakışları, gülüşleri beni daha da yaralıyor. Kızım elimden gidiyor. Ben onunla birlikte MR odasına giriyorum. Annem ve Canan abla (bakıcısı) dışarıda bekliyor. Üçümüzün de iki gözü iki çeşme, ağlıyoruz. Yarım saat mi, kırk dakikamı geçiyor bilmiyorum. Bildiğim tek şey MR odasındaki her şeyin üzerime geldiği... Kızımı alıp eve dönüyorum. Sonuçlar ertesi gün verilecek.
O gece bitmiyor, kafamdan bin türlü senaryo yazıyorum. Paranoyalarım, senaryolarımı güçlendiriyor. Sonucun verileceği saati beklemeye tahammülüm yok. Hastaneye gidiyorum, doktor raporunu beklemeden filmleri alıp bir taksiye atlıyorum. İstikamet Amerikan Hastanesi.
Yaptığı çalışmaları dünyaca kabul görmüş beyin cerrahi uzmanı Ali Zırh’ın kapısından içeri girdiğimde gözlerim ağlamaktan kızarmış durumda. Ali Zırh önce beni sakinleştiriyor. Filmleri inceliyor. Duymak istemediğim şeyleri söylememesi için içimden sürekli dua ediyorum. Daha önceki tanışmışlığımıza dayanarak Ali Zırh durumuma gülüyor:
‘Kızının hiçbir anormal durumu yok. Sadece kafası büyük. Tıpkı Süleyman Demirel gibi. Niye bu kadar endişelendiğini anlamıyorum. Mutlaka ailenizden birilerinin kafası büyüktür’ diyor. Doğru ya, babasının kafası büyük. Elimde filmler tırıs tırıs hastaneden ayrılıyorum.
İÇGÜDÜLERİNİZ DOĞRUYU SÖYLER
Bu çocuğun tepkileri normal, gelişimi normal, refleksleri normal, davranışları normal... Peki ben niye bu kadar endişelendim? Sadece bir soru işareti nedeniyle 1,5 yaşındaki çocuğa narkoz verilip MR çekilmesine müsaade ettim? O günden itibaren anne olarak insiyatif kullanmaya karar verdim. Paniklemeyi kendime yasakladım. Bu kararı hala uyguluyorum.
Ama, insiyatif kullanmak sadece hastalıkta olmuyor. Hayatın her alanında içgüdülere güvenmek gerekiyor.
Nehir, yemek yemediğinde inatlaşmadım, üzerine düşmedim, ipleri daha çok germedim. Ağladığında, sinirlenmek yerine kendime çekip öpüp kokladım. Bu tür davranışların kızımın üzerinde güzel etkiler yaptığını gördükçe, insiyatif konusunda kendimi daha geliştirmeye çalışıyorum.
Sonuçta, okul seçimi yaparken, çocukları tatile veya yaz kampına gönderirken, arkadaşlarıyla ilişkilerinde, ders çalıştırırken, sınavlara hazırlanırken, alışverişte ve en önemlisi de ikili ilişkide insiyatif kullanmak çok önemli.
Doğru yerde doğru hamleyi yapmak için yazı tura atmaya gerek yok. Kararlarınızın sağlamasını yapmak çok kolay; Yüreğinizin söyledikleri aklınızdakilerle çelişmiyorsa doğru yoldasınız demektir.
Don’t panik
Anne-baba olmak dünyanın en zor Şeyi. Sorumluluk demek. Kendi çocuğunuz söz konusu olduğunda paniklememek çok zor ama panik, yanlıŞ kararlar almanıza neden olabilir. Çocukla ilgili doğru karar vermek için içgüdülerinizin sesini dinleyin.