Paylaş
20 kişinin öldüğü Charlie Hebdo katliamı ve rehine olaylarına varan süreçte birçok hata yapıldı. Şimdi durma zamanı; durup da kötü gidişatın nasıl durdurulabileceğini tartışma zamanı...
*
FRANSA. Çoğu Kuzey Afrika, Mağrip ve Türkiye kökenli 5.5 milyon Müslüman yaşıyor. Terör eylemlerine gelirsek...
Charlie Hebdo saldırısını düzenlediği öne sürülen Cherif (32) ve Said Kouachi (34) kardeşler ve Yahudi marketini basan Amedy Coulibaly’nin (32) hayat çizgilerinde benzer unsurlar var. Kouachi kardeşler küçük yaşlardan itibaren yurtlarda büyümüş. İyi eğitim alamamışlar. Hapishaneye girdiklerinde de buralarda yaygın olan örgütlerin tuzağına düşüp radikalleşmişler. Kouachi, Coulibaly ve onun aranan eşi Hayat Boumeddine’in (26) de sağlam işleri olmamış. Kurye, balık tezgâhtarlığı, kasiyerlik gibi geçici işlerde çalışmışlar. Ve onlar da Fransa’da özellikle iyi eğitim almamış gençleri daha çok vuran işsizlikten mustarip olmuşlar.
*
AŞIRI SAĞ. El Kaide terör örgütünün 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında İslamofobi, ABD ve birçok Avrupa ülkesi gibi Fransa’da da kendisini belli etmeye başladı. Bir yanda terörle mücadele çerçevesi adı altında bazı İslam ülkelerinde savaş açılırken Avrupa’da aşırı sağcı partiler yükselişe geçti. Ayrıca Fransa’nın kötü etkilendiği ekonomik krizin faturalarının da birilerine çıkarılması gerekiyordu. Günah keçisi göçmenlerdi.
Aşırı sağcı Ulusal Cephe Partisi İslamofobi ve yabancı karşıtı söylemleriyle giderek daha fazla destek bulurken kendisini ve ülke değerlerini tehdit altında gören birçok Fransız bu popülist iddialara sahip çıktı. Merkez partiler bile.
Dini sembollerin okullarda yasaklanması, yine kamuya açık yerlerde peçeye izin verilmemesi gibi uygulamalar ise palazlanmak için fırsat arayan kökten dinci örgütlere zemin hazırladı.
*
CİHAT. Avrupa’daki özgürlük ortamından da nemalanıp kök salan radikal örgütleri en çok besleyen söylem dünyanın çeşitli yerlerinde masum Müslümanların ezilmesi ve zulme uğramasıydı.
Başta İsrail’in Filistinlilere yönelik müdahaleleri, Irak’ta sivillerin ölmesi, işkence görmesi, Suriye’de yüzbinlerce kişinin vekâlet savaşına kurban gitmesi, milyonlarcasının evsiz yurtsuz kalması cihat yanlısı hareketleri güçlendirdi. Sadece son dönemde Fransa’dan 2 bin kişi yabancı savaşçı olarak Irak ve Suriye’ye aktı.
Ve saydığım bölgelerdeki şiddetin sürmesi gelecek dönemde de sadece Fransa’yı değil Avrupa’yı daha fazla hedef haline getirebilir. Öte yandan Paris’teki terör eylemleri Avrupa’da yabancı ve İslam karşıtı hareketlerin güçlenmesine yol açarak bu ülkelerdeki dini ve etnik azınlıkları için koşulları zorlaştırabilir. Ama unutulmamalıdır ki, bu gidişat aşırı dinci örgütlerden başkasının işine yaramayacaktır.
*
ŞİDDET. Hiciv dergisi Charlie Hebdo’nun Hz.Muhammed karikatürlerini yayınlamasının Müslümanları rencide ettiği bir gerçek.
Ancak bu tür rahatsız edici durumlara yanıt vermenin yolu din adına katliam yapmak, insan öldürmek asla olamaz. ‘Benim gibi düşünmeyen ölsün’ şeklindeki bir bakış açısı katiyen kabul edilemez. Eğer bir yanıt verilecekse bu yine ifade özgürlüğü çerçevesinde olmalı.
*
MİLAT. Şimdi akıllarda şöyle bir soru var. Paris saldırıları dünya siyaset sahnesinde barış yönünde ilişkilerin gözden geçirildiği bir milat olabilir mi? Dün birçok dünya lideri ve yüzbinler Paris’te özgürlükler; hoşgörüsüzlük, şiddet ve terörizme karşı tek yürek oldu. Keşke bu duruş orada kalmasa da bir milada dönüştürülebilse. İşte bazı öneriler:
Uluslararası medya her iki taraftan uç akımları güçlendirecek saldırgan ve ayrıştırıcı dilden vazgeçmeli. Devlet liderleri ve din adamları öteki dinleri suçlayıcı, düşmanlaştırıcı ifadelerden uzak durmalı.
Hem dinler arası diyalog, hem de İslam dini içinde mezhepler arası diyalog teşvik edilmeli. İslam âlemi dini inisyatifi radikal örgütlere bırakmamalı; belki de dini bir aydınlanma ve hurafelerden kurtulma süreci başlatılmalı.
Avrupa’da 15 milyon Müslümanın artık misafir işçi olmadığı, bulundukları ülkelerin bir parçası olduğu anlaşılmalı, onları kapsayıcı uygulamalara gidilmeli.
Cihatçı hareketleri besleyen Filistin, Suriye gibi krizlerin çözümü için öncelik verilmeli, daha fazla mesai harcanmalı.
Ve artık bazı ekonomik ya da siyasi faydalar için örgütlere verilen tavizlerin eninde sonunda dönüp dolaşıp bizi vurabileceğini de unutmamalı.
Paylaş