ABD Kongresi’nin Ukrayna’ya bir süreliğine silah teminine ara vermesini de fırsat bilen Rusya, hem Ukrayna cephesinde, hem de Ukrayna içlerindeki altyapı hedeflerine yönelik saldırıyı arttırdı. Ukrayna da Rus altyapısına yönelik saldırılarını sürdürürken şimdi hararetli bir tartışma da var.
BU KONUDA KİM NE DİYOR
UKRAYNA’ya Batı’nın temin ettiği uzun menzilli silahlarla Rusya topraklarına karşı saldırı düzenleme yetkisi verilsin mi? Tartışma NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in Economist dergisine verdiği röportajda müttefiklerin Ukrayna’ya sağladığı silahların Rusya’daki askeri hedeflere karşı kullanılmasına izin verilmesi gerektiğini söylemesiyle yeniden alevlendi.
Salı günü Berlin’de Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile görüşen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da NATO Genel Sekreteri’ni teyit eden açıklamalar yaptı. Ancak “Ukrayna’nın Rusya’daki diğer sivil hedefleri vurmasına izin vermemeliyiz” diye de ekledi. Rusya’ya karşı Batılı silahların kullanılmasına şimdiye kadar pek olumlu yaklaşmayan Scholz ise uluslararası hukuk çerçevesinde savunma amaçlı saldırgana kendi topraklarında da karşılık verilebileceğini söyledi.
Almanya şimdiye kadar Ukrayna’ya uzun menzilli saldırı düzenleyebilecek silah vermiş değil, çünkü Rusya’yı Alman füzeleriyle vurmanın savaşı Avrupa’ya daha da yakınlaştıracağı endişesi söz konusu. Scholz, uzun menzilli Taurus füzelerinden Ukrayna’ya vermediği için de eleştiri altında.
PUTİN TEHDİT Mİ ETTİ
ALMAN Bild gazetesi de dün Almanya’nın niye Taurus füzesi vermediğini sorgulayan bir makale yayınladı. Hükümete ne zaman Taurus’lar sorulsa ‘Devlet sırrı’ yanıtı alındığını belirten Bild, Rusya lideri için “Putin, Scholz’u nükleer saldırıyla mı tehdit etti” diye soruyordu.
Aslında savaşın en başından bu yana Rusya’nın nükleer güç olması taraflar üzerinde bir caydırıcılık yaratmıyor değil.
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin pazar günü helikopter kazasında beklenmedik ölümü ve İsrail aleyhine gelişen iki uluslararası hamle haftanın öne çıkan olayları arasında yer aldı.
İran’da 5 günlük yas bugün sona ererken kazayla ilgili komplo teorileri elbette daha fazla konuşulacaktır. Ancak bugün, 8 Ekim’den beri Gazze Şeridi’nde yıkıcı bir savaş yürüten İsrail yönetimine artan uluslararası baskıları ele alacağız.
TUTUKLAMA TALEBİ
PAZARTESİ günü Lahey merkezli Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Başsavcısı Karim Khan, Gazze nedeniyle hem Hamas liderleri hem de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında mahkemeden savaş suçu işlendiğine dair makul gerekçeleri olduğunu belirterek uluslararası tutuklama kararı çıkartılmasını istedi.
İsrail, Hamas ile İsrail liderlerinin bir tutulmasını ‘rezalet’ olarak niteledi. İsrail’e en büyük destek ise müttefiki ABD’den geldi. ABD Başkanı Joe Biden, savcının ‘ölçüyü aştığını’ söyledi. Oysa aynı Biden, geçen yıl aynı mahkeme Rusya lideri Vladimir Putin için Ukrayna gerekçesiyle uluslararası tutuklama çıkardığında bunu memnuniyetle karşılamıştı.
BÖLÜNMELER BAŞLADI
VE Pakistan asıllı İngiliz Başsavcı Karim Khan bir anda uluslararası gündemde baş sayfalara çıktı. Khan daha kararını açıklamadan özellikle İsrail’e müttefik ülkelerden baskı görmeye başlamış, bazı Amerikalı Kongre üyeleri Khan ve mahkemenin diğer üyelerini yaptırım uygulamakla tehdit etmişti.
Hatta
REFAH’IN ÖNEMİ
GAZZE Şeridi’nin güney ucunda yer alan Refah, Mısır’a komşu bir Filistin kenti. 3 bin yıllık bir geçmişi olan tarih boyunca birçok el değiştiren Refah, Hamas’ın İsrail’e yönelik baskını sonrasında başlayan Gazze Savaşı’nda evlerini terk etmek zorunda kalan Filistinlilerin sığınağı oldu.
Ancak Hamas’ı bitirme hedefiyle Gazze’nin kuzeyi ve orta kesimini yerle bir eden İsrail, şimdi Hamas liderlerinin 1.2 milyon Filistinlinin sıkıştığı Refah’ta gizlendiğini öne sürerek buraya kara harekâtı düzenlemekle tehdit ediyor.
ATEŞKES ÇIKMAZI
İŞTE Hamas’ın salı akşamı Mısır, Katar arabuluculuğunda yürütülen barış görüşmelerinde 3 aşamalı ateşkes ve rehine takası anlaşmasına yeşil ışık yaktığını açıklamasına rağmen İsrail, Hamas’ın kabul ettiği tekliften haberdar olmadığını öne sürerek Refah’taki askeri manevralarına başladı.
‘Sınırlı’ diye adlandırılan operasyonun ilk aşamasında İsrail, Mısır’a açılan sınır kapısını ele geçirdi.
Refah kapısı, savaş öncesi ve sonrasında da deniz, hava ve karadan abluka altında olan Gazze Şeridi’nin can damarı aslında. Gazze’ye yakıtın tek giriş noktası.
İnsani yardım örgütü Refugees International’ın Başkanı
TÜRKİYE’NİN LAHEY ADIMI
GÜNEY Afrika’nın İsrail hükümetine karşı Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) açtığı davada bilindiği gibi Ocak ayında soykırım sayılabilecek fiillerin önüne geçilmesi için ihtiyati tedbir kararı alınmıştı. Önceki gün de Türkiye, davaya müdahil olacağını açıklarken, başka ülkelerin de lehte ya da aleyhte dava sürecine taraf olabileceğine dair iddialar söz konusu.
Ankara’nın bu adımı tam da Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Savunma Bakanı Yoav Gallant ve Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi hakkında yakalama kararı alabileceğinin ayyuka çıktığı bir döneme denk geliyor.
FİLİSTİN’İ ÇÖKERTME TEHDİDİ
İSRAİLLİ yetkililer hakkında Filistin’e yardım girişine engel olarak kasten açlığa mahkûm etme suçlamasıyla karar çıkabileceği belirtiliyor. Netanyahu, başta ABD olmak üzere UCM’nin olası bir yakalama kararının önüne geçilmesi için baskıları arttırıyor. Hatta Amerikan Axios haber sitesine göre ABD’yi olumsuz bir karar çıkması halinde Batı Şeria’nın Ramallah kentinde konuşlu Filistin Yönetimi’ni çökertmekle tehdit ediyor.
MAHKEMENİN YETKİSİ VAR MI
İSRAİL, UCM’ye taraf değil. Ancak 2015 yılında Filistin’in UCM’ye kabul edilmesiyle 2021 yılında İsrail’in Filistin topraklarında olası suçlarıyla ilgili soruşturma açılmasına karar verilmişti.
UCM Savcısı
Steinmeier’in İstanbul’da Almanya’dan özel olarak getirdiği dönerle yaptığı sunuma, önceki gün Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki öğle yemeğinde dönerle karşılık verildi. Ancak ziyaret ‘döner’den fazla anlamlar taşıdığı için iki ülke ilişkileri açısından önemli bir gelişmeydi.
TÜRK İŞÇİLERE TEŞEKKÜR
CUMHURBAŞKANI Steinmeier’in pazartesi günü Sirkeci Garı’nda yaptığı konuşmada Türk işçilerin Alman kalkınmasına yaptığı katkıya vurgu yapması değerliydi. Elbette Alman yönetimi daha önce de bunu sık sık ifade etmişti. Ancak Türkiye’den Almanya’ya giden ilk işçilerin çıkış noktası olan Sirkeci’de bu sözlerin söylenmesi daha sembolik bir anlam taşıyordu.
Steinmeier, daha sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı basın toplantısında da Almanya’da 3 milyon Türkiye kökenlinin yaşadığını belirterek “Dünyadaki hiçbir ülkeyle Almanya’nın bu kadar yoğun dostane ve ailevi ilişkileri yoktur” ifadesini kullandı.
55 MİLYAR EURO’LUK İŞBİRLİĞİ
ASLINDA Türkiye’nin de dünya üzerinde başka bir ülkeyle böylesine bir ‘akrabalık’ ilişkisi olmadığını söyleyebiliriz. NATO ve Avrupa Birliği ile ortaklıkların yanı sıra iki ülke önemli de ticaret ortağı. Türkiye’nin finans alanındaki reformlarının Avrupa ve Batı’da takdirle karşılandığını söyleyen Steinmeier, iki ülke arasındaki ticaretin 55 milyar Euro’ya ulaştığını da söyledi. Almanya, geçen yıl Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ülke oldu.
İhracat yüzde 18.8 artarak 30.7 milyar Euro’ya ulaştı. Buna karşılık Almanya’dan ithalat yüzde 1.8 azalarak 24.3 milyar olarak gerçekleşti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, hedefin ikili ticareti 60 milyar dolar seviyesine yükseltmek olduğunu söyledi.
ÖNEMLİ SATIRBAŞLARI
13-14 Nisan gecesi gerçekten de değişik bir geceydi.
SAVUNMA DİKKAT ÇEKTİ
ULUSLARARASI ajansların tabiriyle İran benzeri görülmemiş bir saldırı düzenledi. Buna mukabil İsrail, başta ABD, Fransa, İngiltere ve Ürdün olmak üzere müttefiklerinin ortaya koyduğu savunma operasyonu da bir o kadar emsalsiz bir harekât oldu. İran bu saldırıyı 1 Nisan’da Şam Başkonsolosluk binasına düzenlenen ve 7 devrim muhafızının öldüğü saldırıya karşılık yaptı.
İsrail kaynaklarına göre İran, 170 kamikaze dron, 120’den fazla balistik füze ve 30’dan fazla seyir füzesi ateşledi. Yine Batılı kaynakların iddiasına göre bu silahlar, uçaklar ve hava savunma sistemleri sayesinde yüzde 99 oranında engellendi.
Tabii bu oranın doğruluğunu teyit etmemiz mümkün değil, öte yandan İran da iddia edilenden daha fazla yıkım ve can kaybına sebebiyet verdiğini öne sürse de bunu da doğrulamamız olası değil.
DEMİR KUBBE, DAVUD SAPANI
ABD ve müttefikleri önemli oranda İran silahını imha ederken İsrail’in yıllardan bu yana inşa ettiği kademeli hava savunma sistemleri de devredeydi. İsrail’in kısa menzilli füzelere karşı Demir Kubbe, orta menzilli füzeler için Davud Sapanı, ayrıca Arrow 2 ve Arrow 3 füze savunma sistemleri var. Tüm bu sistemler düşman füzelerin hedefe ulaşmadan imhasını öngörüyor. Yine İsrail’in hayalet F-35 ve F-15 savaş uçaklarının da havada önleme yaptığı biliniyor.
UKRAYNA’NIN ÇAĞRISI
Buna göre Cumhuriyetçi Parti’nin adayı Donald Trump, seçimlerde oy rengi değişebildiği için ‘salıncak’ diye anılan yedi eyaletten altısında Demokrat rakibi Joe Biden’ın önünde gidiyor.
Hakkında birçok dava süreci devam eden Trump’ın ciddi bir aksilik yaşamadığı sürece, 2024 ocak ayında Beyaz Saray’a dönme ihtimalinin yüksek olduğu öngörülüyor.
NATO’YU SİLKELEMİŞTİ
ULUSLARARASI toplumda da Trump’ın olası ikinci dönemine dair hazırlıklar olduğunu görüyoruz. Trump 2016-2020 döneminde NATO’daki Avrupalı ortaklarına savunmaya yeterince harcama yapmadıkları gerekçesiyle baskı uygulayarak ittifakı sallamaya başlamıştı.
Rusya’nın 2022 yılında başlayan Ukrayna işgaliyle kaldığı varoluşsal tehdit karşısında kendisini gözden geçiren yeni kararlar alan NATO dün Brüksel’de 75’inci yılını kutladı. Törende NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in ABD’nin Avrupa ile birlikte olduğunda daha güçlü ve güvende olacağını söylemesi manidardı.
Çünkü Donald Trump’ın yeniden başkan olması halinde ABD’nin NATO’dan çıkma kararı alıp almayacağı akılları kurcalayan bir soru olmayı sürdürüyor. ABD’deki bazı çevrelerde de bu kaygı mevcut ki, geçen yıl savunma bütçesine, ancak Senato’nun en az üçte ikisinin onayıyla böyle bir karar alınabileceğine dair bir şart konmuş, NATO’dan çıkmak zorlaştırılmıştı.
UKRAYNA MEVZUSU
NATO’
Genelde herhangi bir ülke ya da tarafı, ‘Şu eylemi hayata geçirirsen, sen de sonuçlarına katlanırsın’ diye kararlı bir şekilde uyarmak için yapılır. Caydırıcı olması için de bir yaptırım tehdidinin olması gerekir.
Yakın tarihin en çok konuşulan kırmızı çizgilerinden biri eski ABD Başkanı Barack Obama dönemindeydi. 2012 yılının ağustos ayıydı ve Suriye iç savaşı yayılma eğilimi gösteriyordu. Obama bir basın toplantısında ‘kimyasal silah kullanılması’nın kırmızı çizgi olacağına dair Beşar Esad yönetimini uyarıyordu. Tam bir yıl sonra Esad rejiminin Şam yakınlarında düzenlediği kimyasal saldırılarda yaklaşık 1400 kişi öldü.
Tüm dünya Obama yönetiminin Şam rejimine askeri müdahalede bulunacağını beklerken kırmızı çizgi uçup gitti.
BIDEN’IN ÇİZGİSİ
GEÇTİĞİMİZ günlerde ise ABD Başkanı Joe Biden ‘kırmızı çizgi’ çizer gibi oldu. Mart başında MSNBC’ye verdiği bir röportajda İsrail’in Mısır sınırındaki Refah’a bir kara operasyonu düzenlemesinin kırmızı çizgi olup olmadığı soruldu.
“Kırmızı çizgidir” diyerek 30 binden fazla Filistinlinin öldüğünü belirterek bunun tekrarlanmaması gerektiğini söyledi.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise bu sözlere Hamas’ın saldırılarına işaret ederek ‘7 Ekim saldırılarının bir daha yaşanmaması da benim kırmızı çizgimdir’ minvalinde bir yanıt verdi.
Daha sonra da Amerikalı yetkililerin