Şehirden taşınmanın dayanılmaz hafifliği

Şehirden taşınınca renkler yeşillendi, hava temiz oh.

Haberin Devamı

Güneşle ve ayla göz göze gelebiliyoruz.

Hep hafif üşüyoruz bu da iyi, canlılık geliyor insana.

Şehirden taşınınca, öldürmüyorsun banyodaki örümceği.

Böcekten de ödün kopmuyor. Dışarıdan gelmiş bir komşu oluyor hepsi.

Doğanın döngüsünü ve her şeyin dengesini hatırlıyorsun.

Ağaca kaçan sincabı tavşan, tavşanı kedi, kediyi köpek...

Yağmuru güneş, güneşi rüzgar, rüzgarı kar.

Ayakta kalmak nasıl bir şey görüyorsun.

Mevsimlerle ilgilenmeye başlıyorsun, “Dün cemre mi düştü?” diyorsun.

Şehrin uğultusu kesilince, içini duyar oluyorsun.

İçin duyulur oluyor daha doğrusu.

Sessiz ve koşturmacasız ya, daha çok okuyorsun yazıyorsun.

Daha çok yoga yapasın, meditasyon yapasın, daha erken yatasın geliyor.

Yeni bir kanun çıkmış da, işler artık doğayla uyumlu hale gelmiş gibi oluyor.

Haberin Devamı

Şehre gelince, delilik diyorsun, çılgınlık diyorsun, yoruluyorsun.

Tabii ki iş, güç, arkadaş, yemek, kutlama, konser, tiyatro vs için şehre gitmen gerekiyor. Bunlar da hayatın neşesi, fiyongu, vitamini. Gelmek uzun sürüyor tabii o var.

“İyi ki gelmek uzun sürüyor demek için ne yapmam gerekiyor?” diye uzun uzun sordum kendime ve cevabı buldum aylar sonra. Yolda podcast ya da kitap dinliyorum. Son iki ayda yollarda o kadar çok şey öğrendim ki!

Müzisyenlerin şarkılarını nasıl yaptıklarından tutun da, en merak ettiğim romanları, her konuda en merak ettiğim insanların konuşmalarını... İkide bir durdurup telefonuma not alacak kadar hem de.

Yol konusunu böyle hallettim yani, o bir saati tıka basa doldurarak.

Her gün de inmiyorum şehre. Şarkı yazmak işim benim. Bir yere gitmem gerekmiyor. (Haftada birkaç gün stüdyoma gidip Ezgi’yle ses dünyasında kaybolmak iyi geliyor.)

İnsan ruhunun nabzını ölçmeyi öğrenince, ritimlerini rutinlerini ona göre ayarladıkça, şaha kalkıyor.

Hele bir de koşturmayı seven bir küçük hayat misafirin varsa evde, ne işin var şehirde...

 

 

Yazarın Tüm Yazıları