Paylaş
Belki aranızda anlaştınız ve kesin karar verdiniz bunun böyle yapılmayacağına ve bu sizin tek gerçeğiniz.
Belki sorgulanmayacak kadar eskilerden beri, bu tıpkı sizin dediğiniz gibi yapıldı.
Hatta belki birçok yere yazıldı, bunun sadece bu şekilde yapılacağı.
Yine de bu benim dünyaya ilk gelişim.
Büyük ihtimal ki son gelişim.
Ve doğumdan ölüme olan bu tek yön uçuşumda, kendi yollarımı denemek istiyorum ben.
Madem içimde bir hisle buradayım, yol göstericim olarak sadece onu tayin etmek istiyorum.
Yapılagelenler, konuşulup anlaşılmışlar bana göre değil.
Bunu kimsenin onayına sunacak da değilim.
Son zamanlarda fark ettim ki, ‘başkasının tecrübesi’ denilen şey o kadar da matah bir şey değil.
Adı üstünde o, onun tecrübesi.
Onun hikâyesinin akışında, onun kahramanlarının karakterleriyle oluşmuş.
Benimse, hikâyem de kahramanlarım da başka.
Benim hikâyemde ben varım.
Ben zaten, başlı başına bir ‘kendinden başka kimseye benzemez’im.
E sen de öylesin.
Peki o halde, seninle neden hikâye cümleleri değiş tokuşu yapalım değil mi?
Bir kere bu, benim başıma geleni de mahvedecek.
Çünkü başıma gelen, başka şekillerde senin başına geldiğinden, olay senin için bu kadar yeni ve heyecanlı değil.
Bence bu senin adına üzücü, bu bir!
İkincisi, hatasız kul olmaz. Benden hata yapma hakkımı alıyorsun.
Sıkıcı bir şekilde, beni kendine benzetirken, hata yapıp silmenin ve kendi doğrumu bulmamın önünü de tıkıyorsun.
Bir üniforma giydiriyorsun hayatıma.
Böylece hayatım seninkine ve diğerlerininkine benzeyecek, halbuki ben onun benzersiz olmasına çalışıyorum.
O yüzden içimdeki hisleri, sesleri dinliyorum.
Onlara güvenmek istiyorum. Benim yolumu bilen onlar.
Ödünç almadığım tek şey onlar diyebilirim.
Üçüncüsü de, tek bir yol olduğuna inanmamam. Hayatın ihtimalleri, hayatta olan insanlar kadar çok.
Her birimiz, sadece kendi iç sesimizi dinleyerek ve onun fenerini yakarak, eşsiz bir yolda gidebiliriz.
Bundan çekinmemizin, korkmamızın, yapamamamızın ve iç sesimizi, ağzını bantlayıp bir kilere kapatmamızın tek sebebi, ona güvenmememiz.
Ne delilik!
Kendi bağrından kopan sesi sustur, elalemin ağzından dökülenlere itaat et!
Böyle söyleyince, koşarak kilere gidip o sesi serbest bırakmak istiyor insan.
Özürler dilemek, ona su ikram etmek ve tekrar şakıması için dua etmek istiyor.
Niye uzun uzun bu konuda yazdım? Çünkü başkalarına çok soru sorduğumu fark ettim.
Röportaj yapıp duruyorum sanki. Halbuki kendime sormalıyım sadece!
Sevgili Nil, siz bunu nasıl yapmayı düşünüyorsunuz?
Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Size bu ne hissettiriyor?
Allah aşkına konuşun sevgili Nil, içinizden ne geliyor?
Sadece bunu duymak istiyorum.
Zira siz benim kahramanımsınız.
Not: Bu yazı 2014 Şubat’ından. Bugün kendimi çok daha fazla dinliyorum. Notunu düşeyim:)
Paylaş