Nil Karaibrahimgil

Sosyal ikilemlerden kurtulmak

21 Eylül 2020
Dün, “The Social Dilemma” (Sosyal İkilem) belgeselini izlemeden önce şunu fark etmiştim...

Ne zaman Instagram’a girsem, bir satın alma sitesine yönlenip, ihtiyacım olmayan ama canımın da istediği bir şeye bakmaya başlamışım.
Ev, yoga matı kaynarken bir yoga matına daha, parlak Oz Büyücüsü ayakkabısı, Aziz Arif’e bir kitap daha, glütensiz un,
kış yaklaşıyor
pijaması, hatta hiç takmamama rağmen üzerine yazı yazılabilen bilezik...
Neyse ki ben kendimin yetişkini olmayı öğrenmişim.
Çoğunu arzu tramvayımın çöpüne atabiliyorum. Peki, vakti mi?
Peki, bunlardan sonra sürekli karşıma çıkan algoritmasını?

Yazının Devamını Oku

Bir ters bir düz bir ters bir düz

14 Eylül 2020
Her gün, bir şeyleri berbat ediyor, bir şeyleri güzelleştiriyorum.”

Geçen gün bu cümleyi not etmişim. a
Demek her zamanki günlerdenmiş. Günler tenis maçı gibi.
Her yerden sürekli top geliyor. Sen karşılıyorsun.
Bazen harika vuruyorsun topa, “Bravo bana bu işi iyi kıvırdım” diyorsun.
Bazen de havalara dikiyorsun, ta dikenli tellerin ardına gidiyor top.
Patlıyor bile bazen.
“Aman”’ diyorsun, “niye böyle yaptım ki.”

Yazının Devamını Oku

Dünyanın elini ayağına dolayan sonbahar

7 Eylül 2020
Gerçi her şey ilkbaharda başladı ama sonbahar da aynı kafa karışıklığıyla geldi eylülde.


Okullar açıldı açılmadı, nerede kim nasıl açtı, orada karantina mı başladı derken kafamız karışık, odalarda online okullar kurup, paldır küldür girdik sonbahara.
Avustralya’da yaşayan arkadaşlarım yine karantinada.
Akşam 8’den sonra sokağa çıkmak yasak.
Maskesiz çıkmanın cezası 200 dolar, evine birini çağırmak kişi başı 1600 dolar.
Günde, bir evden sadece bir kişi bir saat dışarı çıkabiliyor, egzersiz yapmak için.
Almanya’da yaşayan kuzenlerim üç haftadır okula gidiyorlar.

Yazının Devamını Oku

İçimizde üç kişi var

31 Ağustos 2020
O sabah, her sabah yaptığım gibi yürüyordum. Yine geç kalmıştım.

9’da yürümeye başladım, güneş yine yakacaktı. Ama alışkanlık alışkanlıktır.
Karantinadan beri, babam gibi, her gün yürümeye başlamıştım.
Güneş tepemde diye yürümeyecek değildim.
Bedenime verilmiş bir sözü tutar gibi, sorgusuz sualsiz yürüyordum artık.
Yürüyüş üç bölümden oluşuyordu...
Kayalardan zıplamalı zor yol, sonra uzun plaj, sonra ormanda patika. Zor yol bitmişti. Sıra uzun plajdaydı.
Şezlong kapmak için, herkesin cep telefonu ışıklarıyla, sabah beşte buraya indiklerini duymuştum. Doğruydu bence.

Yazının Devamını Oku

Nasıl hep böyle neşelisin

17 Ağustos 2020
Çocukluk resimlerim hep somurtuk. Gölgeli ve sıkkın. Ama bir ara neşem yerine gelmiş olmalı.

Belki çok sonra oldu, çünkü lisede de hayatı evirip çevirip bakamıyordum. Elimden kayıp duruyordu.
Üniversite de olmuş olamaz. Önüme bakıp doğruca derse girerdim. Ceren’den başka arkadaşım yoktu.
Ceren de öyle insanı özellikle neşelendiren biri değildir.
Eve giden yokuşu hep düşünceli tırmandığım yıllardı onlar.
Bir formül yazmaya çalışıyordum. İçimdeki müzik, ‘uluslararası ilişkiler’ okurken nasıl çalacaktı?
Toplayıp, toplayıp çıkarıyordum ihtimalleri.
Çarpıp bölüyordum ama matematik işe yaramıyordu.

Yazının Devamını Oku

Korona şu ana kadar bana neler öğretti?

10 Ağustos 2020
Bir başkasını korumak için maske takmayı.

Ben karşımdakini koruyayım ki, o da beni korusun diye bir gönül alışverişini.
“Merak etme senin benden olası bir mikrobu kapmaman için ben maskemi takıyorum, sen de benim için tak” bilincini.
Bu yankısı çok uzaklara giden, “Kendine yapılmasını istemediğini başkalarına yapma”ya kadar giden eski bir bilgi.
Bu bir erdem bile denebilir, kendimi değil, önce başkalarını korumak. Başkalarını korursam, onlar da beni korur.
Kısacası, korona bana başkalaşmayı öğretti.
Anne, baba, büyükanne, dede, büyükbaba, yenge, teyze, nine’nin kıymetini.
Bizler ve torunlar, onları korumak için aylarca onlara yanaşmadık mesela...

Yazının Devamını Oku

Bana bilgiçlik taslayan adamlar

27 Temmuz 2020
Daha biz el kadarken, bir tabure çekip oturuyor içimize erkekler.

Bazen içimizde bir erkek sesi duyuşumuz ve kız kardeşlerimize acımasızca konuşmamız da bundan.
Bir insanın içinde ses olmaktan daha fazlası var mı?
Biz kadınlar, diğer kadınlara o taburedeki erkek gözüyle bakmaya başlıyoruz zamanla.
Onların sıfatları, yakıştırmaları, aşağılamalarıyla yapıyoruz yorumlarımızı.
Dedikodularımızı...
O taburedeki adamı kızdırmamak için, sürekli kendimize de çeki düzen verip duruyoruz.
Kariyer hırslarımızı rafa kaldırıyoruz.

Yazının Devamını Oku

İnsanın her güne gücü yeter mi?

20 Temmuz 2020
İnsanın her gün aklından neredeyse 70 bin düşünce geçiyormuş.

Bunun yüzde 85’i negatif düşünce, yüzde 90’ı ise bir önceki günle aynı düşüncelermiş.
Yani hepimiz birer köstebek gibi, bir yeri deliyoruz sonra her gün o çukurun içinde dön babam dön.
Halbuki, endişelerimizin yüzde 85’i hiç gerçekleşmiyor, gerçekleşen yüzde 15’inin de, yüzde 79’u bir şekilde halloluyormuş.
Kısaca, endişelerimizin yüzde 97’si boş ve negatif düşünmeye eğilimimizden kaynaklanıyor.
Gel gör ki, bu kas kafamıza çareyi yine kafamız bulamıyor.
“Ki başka neremiz var ki, çare çıkaracak” diyorsunuz, işte orası değil, kafanızın odasına hiç girmeyin.
Darmadağınık bir gençlik odası orası.

Yazının Devamını Oku