BUGÜNKÜ yazımızda Abbasi Devleti halifesi olan Harun Reşid ile devrinin büyük mana insanı Fudayl arasındaki müthiş diyaloğa yer vermek istiyoruz.
Dilerim ki siyasetçimizden idare edenimize, zenginimizden álimimize, hatta vatandaşımıza güzel bir örnek olur.
Fadl bin Rabi der ki: Müminlerin emiri Harun Reşid haccedip bana geldi. Ben koşarak onu karşıladım ve şöyle dedim:
- Ey müminlerin emiri! Haber gönderseydiniz ben huzurunuza gelirdim.
Bana şu cevabı verdi:
- Yazık sana; seni ayıpladım. Neden ayağıma koştun? Bana bir adam bul, bazı soracaklarım var.
- Şurada Fudayl bin İyaz var, dedim.
Emir-ül müminin gidelim deyince, hemen eve geldik. Dışardan baktık ki Fudayl ayakta dua ediyor ve bir ayeti devamlı tekrar edip duruyor. Harun Reşid kapıyı çalmamı isteyince, hemen kapıyı çaldım. İçerden ses geldi:
- Kim o?
- Aç kapıyı, dedim. Dışarıda emir-ül müminin var.
- Emir-ül mümininle işim yok benim.
- Sen amire itaat etmez misin?
Fudayl,"Niçin zor kullanmaya mecbur ediyorsun" dedi ve aşağıya inip kapıyı açtı. Sonra da odaya çıkarak ışığı söndürdü ve evin bir köşesine çekildi. Biz de içeri girdik. İçerisi karanlık olduğu için ancak el yordamıyla kendimize yol bulmaya çalışıyorduk. Harun Reşid’in eli, benden önce Fudayl’ı buldu. Fudayl hemen şu sözü söyledi:
- Bu yumuşak el, yarın Allah’ın azabından kurtulabilecek mi?
Halife ona dedi ki:
- Sana getirdiğimiz şeyi al; Allah sana merhamet etsin.
Fudayl şu cevabı verdi:
- Ömer bin Abdülaziz hilafet yükünü üzerine aldığı zaman devrindeki álimleri çağırıp şöyle dedi: "Ben bu belayı omzuma almış bulunuyorum. Sizler bana yol gösteriniz." Devlet başkanlığını bir bela, bir yük kabul etmişti. Halbuki sen ve arkadaşların onu bir nimet ve bir devlet telakki ettiniz. O gün álimler ona şöyle dediler: "Eğer yarın Allah’ın azabından kurtulayım diyorsan, kendin için istediğin şeyi bütün Müslümanlar için de iste ve kendin için arzu etmediğin şeyi başkaları için arzu etme."
Ben de sana şunları söylüyorum: "Ben, ayakların yalpalayıp kaydığı o dehşetli günden, senin hesabına çok korkuyorum. Allah (C.C) sana acısın! Sen, Ömer bin Abdülaziz gibi yol göstericiler bulabiliyor musun?"
Bu sözler üzerine Harun sarsıla sarsıla ağlamaya başladı ve biraz sonra da kendinden geçti. Fudayl’a dedim ki:
- Müminlerin emirine biraz acımaz mısın?
Şu cevabı verdi:
- Ey ibni Ümm-i Rebi! Sen ve senin gibiler onun kalbini öldürüyorsunuz, ben ona acıyayım öyle mi?
Harun bir müddet sonra ayıldı ve şunları söyledi:
- Allah sana merhamet etsin, ne olur biraz daha söyle.
- Ey müminlerin emiri! Duydum ki Ömer bin Abdülaziz’in valilerinden biri, halifeye şikáyet edilir. Ömer, ona şu kısa mektubu yazar:"Ey kardeşim; cehennem ehlinin ebedi ateşe kalmakla beraber ebedi uykusuz kalmaya da mahkûm olduklarını sana hatırlatırım. Allah huzurundan kovulmaktan sakın; zira bu kovulmak, her şeyin sonu ve bütün ümitlerin suya düşmesi demek olur."
Vali mektubu okuyunca, dağ-bayır aşarak Ömer bin Abdülaziz’in huzuruna gelir. Halife ona, niye geldiğini sorar. O da, "Mektubun kalbimi paramparça etti, artık Allah’a kavuşuncaya kadar asla tekrar valiliğe dönmeyeceğim" cevabını verir.
Harun tekrar şiddetle ağlamaya başlar ve yalvarırcasına:
- Ne olur biraz daha söyle, Allah, sana merhametini lütfeylesin.
Fudayl şöyle konuşur:
- Ey güzel yüzlü! Hiç şüphe yok ki Allah, kıyamet gününde seni şu insanlardan soracaktır. Şayet bu güzel yüzü, cehennemden korumaya gücün yeterse onu koru! İdare ettiğin halkından herhangi biri için sabah veya akşam kalbinde en ufak bir kin veya nefret bulundurmamaya çalış, zira Allah’ın Resulü şöyle buyurmuştur: "Her kim idare ettiği halkına kindar olarak sabahlarsa cennet kokusu alamaz."
Harun tekrar ağlamaya başladı. Sonra Fudayl’a sordu:
- Borcun var mı?
- Evet! Rabbime borcum var; bundan dolayı da beni hesaba çekecek. Vah bana ki benden hesap soracak. Vah bana ki bütün delillerimi aklımdan çıkaracak. Vah bana ki benimle münakaşa edecek.
- Ben kullara olan borcundan bahsediyorum.
- Allah bana bunu emretmedi. O, bana, sadece kendisinin birliğini kabul edip emirlerine itaat etmemi emretti.
- İşte sana 1000 dinar. Al bunu, ailenin ihtiyaçları için harcarsın. Bununla ibadetini daha kuvvetlendirirsin.
- Ben seni kurtuluş yoluna götürmek istiyorum, sen ise maddi şeylerle beni mükáfatlandırmak istiyorsun. Paranı al ve git.
Dışarı çıktık, Harun Reşid bana döndü ve dedi ki:
- Beni bir adama götürmek istediğinde işte böyle adamlara götür.
Çünkü o gün Fudayl bir tek dinara bile muhtaçtı.
SORALIM ÖĞRENELİM
Eşim Şafii, ben Hanefi’yim, eşimin mezhebine girmem gerekir mi?
Filiz TANI/UŞAK
Hanefilik de Şafiilik de hak mezheplerdir. Bu mezhepler denize ulaşan su yollarına benzerler. İslam denizse, mezhepleri de bu su yollarıdır. Onun için her biriniz mezheplerinizde de kalabilirsiniz, biriniz ötekinin mezhebine de geçebilirsiniz.
Yurtdışında sünnet yapacak Müslüman doktor bulmakta zorlanıyoruz. Hıristiyan doktora sünnet ettirebilir miyiz?
Ali UĞUR/VİYANA
Sünnet, bir ibadet ve gelenektir. Peygamberimizin sünnetidir. Ama aynı zamanda tıbbi bir iştir. Bu nedenle de gayrimüslim olan ama dalında uzman olan bir doktora çocuğunuzu sünnet ettirebilirsiniz. Önemli olan doktorun ne yapacağını bilmesidir.