Paylaş
Hemen tepki vermeyin! Neyi üstünüze alındığınızı tahmin etmek zor değil... Bilesiniz ki ben, işin magazinleştirilen tarafıyla hiç mi hiç ilgilenmiyorum. Hani “Aziz Nesin’le yüzdelik hakkında yakın düştükleri, -ne kadar aptalımız olduğu- konusuyla” ilişkili değil merakım.
Geçen pazar günü, Hürriyet’ten Cansu Çamlıbel’in Umberto Eco ile yaptığı söyleşinin birkaç cümlesini, tekrar gündeme taşımaktan ibaret bütün derdim. Zaten hafta başında, Mehmet Ali Yılmaz da yazısında kullandı aynı alıntıyı. Diyor ki Eco: “Bazı şehirlere gidersiniz, uçaktan iner inmez havaalanında, ‘şehrimiz hakkında ne düşünüyorsunuz’ diye sormaya başlarlar. Kardeşim bekle biraz şehri göreyim önce, ilk defa gelmişim. Ama Paris’te, Londra’da, Roma’da kimse size böyle bir soru sormaz. Kendilerinden o kadar emindirler ki, böyle bir soruya ihtiyaç duymazlar. Nasıl yanıt vereceğinizle ilgilenmezler bile. Bir şehir eğer, ‘Benimle ilgili ne düşünüyorsunuz’ diye soruyorsa, kimlik sorunu var demektir...”
Mart ayının sonlarında, “Biraz sus artık İzmir” başlığını taşıyan bir yazı yazmıştım. Anafikrin, “üç vakte kadar” denilebilecek bir süre içerisinde, bire-bir örtüşecek renkte destek bulması hoş bir rastlantı. “Daha az konuşmalıyız” önerisinde ısrarlıyım. Çünkü Eco’nun bilmediği, başka bir huyumuz daha var bizim: “Sen ne düşündüğünü filân söyleme ! Ben ne düşünmen gerektiğini, sana hem pazarlar, hem de paketlerim” diyen bir şehirde yaşıyoruz biz... Kastedilen, “kendinden emin olmak” bu olmasa gerek.
Ayrıntıyı Konuşmama Kültürü
Dünya kamuoyunun gündemine Gülün Adı ve Foucault Sarkacı gibi romanlarıyla giren İtalyan yazar, aynı zamanda “Orta Çağ estetiği ve göstergebilim dalı”nın ustaları arasında sayıldığı için, söylediklerini İzmir’in kimlik sorunuyla ilişkilendirmeme, (yine) bozulanlar çıkabilir. Oysa tam aksine, Roland Barthes’tan sonra, “ayrıntıların anlamı” ya da “ayrıntıların sosyolojisi” adı verilen bir anlayışın da önemli köşe taşlarından birisi olan Umberto Eco’nun bu yakıştırmasından, yönetenleri, “ayrıntıları ıskalamakta mahir” bir şehrin sakinleri olarak, çok faydalı çıkarımlar yapabiliriz diye düşünüyorum.
Bu işe Özdemir Âsaf ne derdi acaba?
“Dün sabaha karşı kendimle konuştum / Ben hep kendime çıkan bir yokuştum / Yokuşun başında bir düşman vardı / Onu vurmaya gittim ve kendimle vuruştum...” dizelerinin hakkını verdiğimizde, “kimlik sorunumuzun önündeki kaldırılması gereken asıl engel”in kendimiz olduğunu anlayacak ve huzura ereceğiz ama ümidim giderek azalıyor...
Bir buzdolabı magnetinden (İzmir için) aşırma
Mükemmel olmadığımı biliyorum ama neredeyse mükemmelim...
Paylaş