Paylaş
Biliyorum; biraz gergin, hattâ belki biraz da kırgınsınız.
Hayretle karışık bir pişmanlık üst tonlarda
ve altında daha pis şeylerin kokusu...
Belki...Biraz aldatılmış gibi hissediyor da olabilirsiniz kendinizi...
Böyle durumlar tarifleyen, bir deyim var; güzel Türkçemizde...
TDK, “...birinden, bir şeyden ‘sıdkı sıyrılmak’ itirafı için,
‘...birine karşı duyulan güven ve inancı yitirmek;
ondan soğumak, bıkmak...’ karşılığını verip,
‘...adına en soylu dileklerde bulunduğumuz bu bağırgan,
kaba ve düşüncesiz insan yığınından, o dakikada sıdkım sıyrılmaya yetti...’
diye de örneklemiş”; Attilâ İlhan’ın satırlarıyla...
Onlara kızmayın !
Defterden silmeyin...
Üstünü çizmeyin.
Küsmeyin.
Görmezden gelmeyin;
Yok saymayın...
Öyle yaparsanız; (onları) unutturursunuz...
Ben başka bir yol tavsiye edeceğim sizlere...
“Kendi unuttuklarını, başkalarının da unuttuğunu sananlar” için,
şükürler olsun, arşivler var...
Girin gazete arşivlerine !
Ne söylemiş, neleri alkışlamış dün ?
Kimlere, nelere taraf olmuş ?
Sonra nasıl çark etmiş ?
Hatırladıklarımızı, kendimize sakladıklarımızı,
bizimle beraber mezara gidecekleri, geçin bir fasıl;
“Çizgiyle boyanmış her at zebra değildir” diyen,
Louis Isadore Kahn’a kulak verin.
“Yağmur yağana kadar bekleyin...” yani !
Esasen, barış çubuğu iyidir. Ne gerek var, kavga gürültüye ?
Büyütmeyin yani meseleyi... Tadında bırakın !
O halde; okuyucuyu,
“ölüm döşeğinde, öğrencilerine, dökülmüş dişleri ile
sapasağlam yerinde duran dilini gösteren” Lao Tze ile selamlayalım:
“Nezaket her zaman şiddet, yener...”
Paylaş