Paylaş
TRT’nin TRT olduğu yıllarda; merakla beklediğimiz,
(1983 yapımı) “Kartallar Yüksek Uçar” dizisinin 7. bölümünde,
Sadri Alışık (Banazlı İsmail) , “çeşnigîr sofrası”nda şunları anlatmaktadır:
“… Karabulut Holding’in menşei 2 hurda kaptıkaçtıdır.
Evet Turgutlu’dan Salihli’ye, Manisa’ya yolcu taşımaktayız.
O tarihte İzmir Valisi Fazlı Bey.
Çıktım makamına dedim ki, ‘gayret bizden, muavenet sizden’
İzmir’e kaptıkaçtı işleteceğim...”
Arkada Erol Sayan’ın tanburuyla gösterdiği Nihâvend ve nihayet, Kemanî Serkis’in, Sadri Alışık’ın naif yorumuna uyarak hep birlikte söylenen “tema” şarkısı yükselir: “Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben halime…” Masada, “alaturkanın geleneksel hüznü” hakimdir.
Öykünün diğer yanı, İzmir’de “düğümlenir.”
İkinci Abdülhamid döneminde valilik ve Nâzırlık yapmış Köse Mehmed Raif Paşa’nın kızı olaraki 1877 senesinde dünyaya gelen İhsan Raif Hanım, (Devrin Şişli Kaymakamı Mehmet Öklü’nün, Köse Mehmet Raif Paşa’ya ait olduğunu öğrendiğinde, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Projesi kapsamında restore ettirmeyi başardığı için Nişantaşı’nda, Rumeli Caddesi’nde hâlâ duran Taş Konak’ta…) odasında kardeşi Belkıs’la oynarken bir gürültü kopar... Kapı açılır ve içeri hayatında hiç görmediği bir adam girer. Hâtıralarında, “Arap Bacıların komplosu” diye anlattığı resimde, içeri dalan ve İhsan’ı kaçırmaya kalkışan adam, Reji memuru Mehmet Ali’dir; çığlıklar üzerine korkar ve kaçar... Başarılı olamasa da, İhsan Raif’in “adı kirlenmiştir”. Mehmet Raif Paşa, hâdiseyi kafasında büyütür. İhsan Raif Hanım yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Babamın terazisinin şaştığını hiç görmedim ben. Onu Hazret-i Ömer adaletinin timsali bilirdim. Benim istikbalimi tartarken adil olmadı o terazi... / ...Günlerce gözyaşı döktüm, haftalarca yalvardım. -Babacığım, masumum, bana kıyma, derslerimi tamamlayayım, yaşım küçük, beni yakma, diye dizlerine kapandım. Beni sevdiğim biriyle evlendir, telli duvaklı gelin et- dedim...” Paşa, aile fertlerinin ağlamalarına, yalvarmalarına aldırmaz. 13 yaşındaki kızını, Mehmet Ali’yle evlendirir ve İzmir’e adetâ bir sürgün havasında yollar. İhsan Raif 13 yaşında gelin, 14 yaşında da anne olur. 1890’da, 14 sene dönemeyeceği İstanbul’a veda eder... Çocukluğunu yaşayamadığı gibi, hiç tanımadığı ve nefret ettiği kocaman bir adamın karısıdır artık. Ünlü güfteyi, de işte bu ruh hali içindeyken yazar: “...Kimseye etmem şikâyet; ağlarım ben halime /Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime... / Perde-i zulmet çekilmiş korkarım ikbalime / Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime…”
İhsan Raif Hanım, Ahmet Hâşim'in "Benim anladığım hece vezni ile milli şiiri iki kişi yazmıştır: Rıza Tevfik ve İhsan Raif Hanım" sözüyle hakkını teslim ettiği öncü bir şair; Beş Hececiler'in "abla"sı. Bu köşenin sınırları içinde, kendisini “şükranla” anmaktan başka bir şey gelmiyor elimden. Mehmet Öklü, İhsan Raif Hanım’ın hayat hikâyesini araştırıp Doğan Kitap aracılığı ile 2013’te yayınladı. O zaman, Kanat Atkaya da Hürriyet’te yazmıştı… Ama (bildiğim kadarıyla) kitabın ikinci baskısı bile yapılamadı. Çünkü “sözde hep şikâyet ettiğimiz” konu, “kimseyi ilgilendirmiyordu…” Çünkü bu ülkede “çocuk gelinler gerçeği” gibi bir ahlâksızlık yoktu.
Birkaç gün sonra, “Kadınlar günü” üstüne çığrışılacak. Bu satırların, Banazlı İsmail ile anılması şart değil. Ama “Kiraz”lı kızlarımıza ışık olmasını dilerim. Çünkü utancımız, “kimseye şikâyet edemeyeceğimiz kadar” bizimdir... “Farkındalık” bahsinde, kendinizi Müzeyyen Hanım’a emanet ediniz... (https://www.youtube.com/watch?v=HDIBU25z6X4)
Paylaş