Paylaş
HAFIZAM beni yanıltmıyorsa (çünkü neresinden baksanız 40 seneden fazla geçti üzerinden...) bir zamanlar (sözde) bir abide yarışması açmıştı da GIRGIR dergisi, (sözde kazanan) abidenin kitabesine, (Ümit Yaşar’ın diye hatırladığım) şu dizeler yazılmıştı:
“Ancak O’na yakışır böyle böyük kaide / Oturmuş koltuğuna kalkmıyor ne faide...”
Meğer ne büyük haksızlık etmişiz Demirel’e o yıllar? İnsan yaşadıkça neler görüyor? Dahası, her gün yeni neler öğreniyor?
Ne yalan söyleyeyim? “Meçhul” ve “Anıt” deyince, ben sadece bildiğimiz, duyduğumuz, ziyaret ettiğimiz, “Meçhul Asker Anıtı” var sanırdım. Çanakkale’den Buenos Aires’e, Roma’ya, Yeni Delhi’den Viyana’da Heldenplatz’a, Paris’e... Moskova Alexander Bahçesi’nden Virginia’daki Arlington Ulusal Mezarlığı’na... Nihayet, en meşhurlarından biri olan Londra Westminster Katedrali’ndeki “Meçhul Askerin Mezarı”na kadar dünyanın dört bir köşesinde pişmanlık ve vefa adına dikilmiş “gölgeler”i bilirdim.
Fazladan, Ece Ayhan’ın 1973’te yayınlanan (ve aslında 1970’te yazdığı) “Devlet ve Tabiat ya da Ortaikiden Ayrılan Çocuklar için Şiirler” kitabından “Meçhul Öğrenci Anıtı”nı okumuşluğum vardı. Hani; “...Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında / Bir teneffüs daha yaşasaydı / Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür / Devlet dersinde öldürülmüştür / Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu: / -Maveraünnehir nereye dökülür? / En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı: / -Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine-dir...” diye başlayıp, “...Her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır / Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek...” diye biten; bu ülkenin yaşamaktan hiçbir şey anlamadan ölen, Ali gibi, Ethem gibi, Mehmet gibi, Berkin gibi, yüzlerce gündür uyanmayan tüm güzel çocukları için yazılmış ve bugüne kadar da daha iyisi yazılamamış olan o “ağıt şiir!”
Hadi bir kısmımız da eğitim için memleketi Ağrı’dan kalkıp Muğla’ya gelen, ancak harç parasını biriktirmek için çalışmak zorunda kaldığı İstanbul’da inşaattan düşerek ölen Muğla Üniversitesi öğrencisi Ömer Çetin’in anısını yaşatmak ve –arkadaşlarının ölümüne neden olduğunu düşündükleri paralı eğitim politikalarını- teşhir etmek amacıyla ‘Meçhul Öğrenci Anıtı’ önerdikleri için haklarında ‘pankart açıp slogan atarak izinsiz gösteri yapmak’ iddiasıyla soruşturma açıldığını hatırlıyor olsun... “Meçhul Çocuk Anıtı” önerilerini okumuş olsun bazılarımız, gazetelerden... Altına, Edip Cansever’in “Ölü mü denir?” şiirinden birkaç dizenin yakıştırıldığını hatırlasın bazıları: “...Kimse hüzünlü olmasın / Sırası değil hüznün daha / Bir gün bir şehrin alanında / Bir mermer yığınının gözlerine / Omuzlarına düşerse bir çınar yaprağı / Hüzünlensin yaşayanlar o zaman / Sırası değil hüznün daha...”
Ama dedim ya, “öğrenmenin sonu yok” diye! Yarım asır önce İngiltere’de bir anıt yarışması açılmış mesela, “Meçhul Politik Hükümlü” ya da “Meçhul Siyasal Mahkum” anıtı. Türkiye’den Ali Hadi Bara ile Zühtü Müridoğlu katılmış da ödül bile almış Müridoğlu... Hatta BBC’den öğreniyoruz ki, yine Londra’da 2004’te açılmış bir “Meçhul Hayvan Anıtı” bile varmış. Savaşlarda Britanya için ölmüş milyonlarca hayvanı anmak ve onurlandırmak için dikilmiş...
Benim aklıma düşen ise, 2001’de Metin Münir tarafından telaffuz edilmiş ilk kez. “Paradan atılan sıfırları hicvettiği” makalesinde, “Bir de -Meçhul Politikacı- anıtı gerekecek” demiş yazar. Hayli ayrıntılı bir tasarım bile yapmış satır aralarında ama, o kısmında hemfikir değiliz kendisiyle.
Ben daha işlevsel bir şey düşünüyorum! İçinden geçmekte olduğumuz günlerin bunaltısından ilham alarak ve en çok bu kente yakışacağını düşündüğüm için de farklı bir eskiz teklif ediyorum: Bir kere, emekliliğinde sokaklarda korkudan özgürce dolaşamayacaklara ithaf edilmiş olsun. Sonra, anıt “yüzsüz” olsun özellikle. Yetmez, “arsız ve edepsiz çizgiler” taşısın. Öyle yükseklerde olmasına gerek yok, “alçak” olsun. Psikiyatristlerden görüş alınsın mutlaka, “hastalıklı ve hain” olsun harcı. Baktıkça merak ve lakin tiksinti uyandırsın. İsteyen tahmin yürütsün, tahminler üstüne bahis de oynanabilsin. Kim isterse üstüne alınsın. İstisnalar, “anıtın kaidesi”ni bozmasın. Herkes “söverken” aklına ilk gelen kişiyi kastetmiş olsun. Gelin, “İzmir’e bir ‘Meçhul Politikacı Anıtı’ dikelim” suratına tükürmek için!
Paylaş