Paylaş
Gerçi, “ârif”e tarif de gerekmez diyorlar ama, “bizim, ‘arife’ diye kullandığımız sözcüğün aslının, ‘arefe’ olduğunu hatırlatıp, ‘arefe’nin de muhtemelen Arapça ‘geleceği haber verme’ anlamındaki ‘irafat’ sözcüğünden geldiğini, aslen hicrî-kâmerî Zilhicce ayının 9. gününe rastladığını ve arefenin takvimlere, Kurban Bayramı’ndan önceki, (hacıların, yanlarına su alarak, su bulunmayan Minâ’ya gittikleri...) ‘tevriye’ gününden sonraki gün olarak işaretlendiğini, kelimenin dilimizde, ‘herhangi bir şeyden önceki gün’ anlamında ilk kullanımının ise 1945 yılına tesadüf ettiğini” araya sokuşturuverelim...
Bu yazıyı kafamda tasarlarken, ne kadar çok şeyin “arefe”sinde olduğumuzu fark ettim.
Yerel seçimlerin “arefe”sindeyiz meselâ; EXPO oylamasının da...
İzmir’de su baskınlarının “arefe”sindeyiz.
Dünya Kupası’nda kritik virajın “arefe”sindeyiz.
“Arefe”sindeyiz artık yeni bir yılın ve hep yeni umutların “arafesi”nde...
Bizim arefeyi bu kadar sevmemizin, önemsememizin, çarşıyı-pazarı, halıyı kilimi, camı çerçeveyi, (şimdilerde oteli, lokantayı, trafiği biribirine katıp, ortalığı bu kadar velveleye vermemizin sebebi, ertesi günün “bayram olma ihtimali” galiba.
“Sevgili dost”un, şairin kastını da aşan güçlü bir anlam yükleyerek dediği gibi, biz, “bir şeyler olabilme ihtimali”ni seviyoruz galiba.
Elden uçuncaya kadar, hayaliyle umut saçıp, ayakta kalmak!
Bugün “arefe”; bu kez işi şansa bırakmayın. Hele, zayıf ya da kuvvetli, ihtimal hesabına hiç dökmeyin mevzuu...
Kimsenin, ama hiç kimsenin bayramı zehir etmesine, ağzınızın tadını bozmasına fırsat vermeyin.
Bilir misiniz ki, “arefe”ye takılanlar, bayramı yaşayamazlar...”
Yarını bayram tadında yaşayın!
Ve öyle uzun sürsün ki bayramınız, bütün bir ömür devam etsin.
“Siz tadını çıkartın”, bırakın, lâfazanlar da; “Deliye hergün bayram” diye avunsunlar.
En içten dileklerimle...
Paylaş