Bir telefon, bir e-posta

Haberin Devamı

ÖNCE ESİAD Başkanı Sayın Şükürer aradı, kahkahalarla gülüyordu telefonda. “BOP demenin...” diye başlayan yazımın başlığı üstünde biraz konuştuk. “Ne söylemek istediğin çok net anlaşılıyor, merak etme” dedi. “Benim o makalem de çok eskidir; nereden buldun çıkarttın?” diye takıldı. “En sert konuların bile, Türkçe’nin elastikiyeti içinde nasıl konuşulabilir hale gelebildiği”nden bahsettik. Birbirimizin görüşlerindeki katıldığımız ve katılmadığımız noktalar üstünde dertleştik. O, benim ironik üslûbuma şapka çıkarttığını söyledi, ben de kendisini her zaman “büyük” yapan hoşgörüsüne... Kanaat önderi sıfat ve sorumluluğu ile vitrinde bir kurum olan TÜSİAD’ın, kendi eliyle gündeme taşıdığı konunun önemiyle hiç uyuşmayan PR zaafiyetine geldi söz dönüp dolaşıp. “Usûl esası belirler. Nasıl söylediğiniz, ne söylemek istediğinizi unutturmamalı” noktasında hemfikir olarak kapattık telefonu.
Ardından, (siz bu satırları okurken ESİAD’ın yeni yönetim kurulu başkanı seçilmiş olmasına kesin gözüyle bakılan) yine değerli dostum Sayın Bülent Akgerman’dan da zarif bir e-posta aldım. Şöyle diyordu: “...söz konusu toplantıya bizzat katılmadıktan ve raporun tamamını okumadıktan sonra yeterince objektif çıkarsamalar yapılamayacağını düşünüyorum...” Hem konu hakkında kişisel görüşlerini dile getiriyordu hem de TÜSİAD’ın (bence zorunlu bir U dönüşü anlamına gelen ve faz farkıyla da olsa, kendi tüzüğüne sahip çıktığını gösteren) son basın bültenini eklemişti e-postasına. İki satırlık bir yanıt gönderdim. “Benim de özlemini çektiğim anayasal tazelenme hakkında beklentilerimizin çoğunlukla ortak ve uyumlu ama benim metodik şüphelerimin daha fazla olduğundan” söz ettim. “Birilerinin rol çalma gayretkeşliği, doğaçlamanın riski ile birleşince, gündeme sağduyu sahiplerini rahatsız eden talihsiz bir tümce düşüverdi. Söylemek istediğini de berbat etti kanısındayım” diye ekledim. Hepsi bir yana, AKGERMAN’ın hassasiyeti ve bildik “çelebi tavrı”, ESİAD’ın gelecek dönemde de, emin ellerde olacağı yönündeki öngörümü destekledi; asıl buna çok sevindim...

Pegasus’a mahcup oldum

Haberin Devamı

İZair–Pegasus ortak uçuşlarından biriyle Adana’ya uçuyorum. Alıştığımız güvenlik duyuruları yapıldı. “...Kemerleriniz bağlayın, masalarını kapatın, koltuklarınızı dik duruma getirin...” filân. Kemerim zaten bağlıydı; orada sorun yok. Ama o anda farkına vardığım başka bir sıkıntı çıktı ortaya. Koltuk aralarının dar olmasına verdiğim rahatsız ve sıkışık oturuşumun sebebini anladım: Koltuğumun sırt dayanacak bölümü, öne doğru hayli eğimliydi ve ben sürekli “rükû” halinde duruyordum. Toparlanmaya çalıştım, olmuyordu. Koltuğu dik duruma getiremiyordum bir türlü... Bu vaziyette havalandık. Yerin dibine geçtim tabii. Güvenlik kurallarına uyamamış olmaktan duyduğum mahcubiyeti size anlatamam. Allahtan bir tanıdığa rastlamadım uçakta. Bütün uçuş boyunca kendimi yiyip bitirdikten sonra, koltuk cebindeki öneri formuna, “aslında kurallara saygılı ve işbirliğine açık bir adam olduğumu” yazarak Pegasus’tan özür diledim. “İzmir hatlarına tahsis edilen uçaklar”ın dökülüyor olmasından kaynaklanan bu aykırı davranışı” bir daha tekrarlamayacağıma ilişkin, güvence de verdim Ali Sabancı’ya. Bakalım bir “estağfirullah” diyen çıkacak mı?

Haberin Devamı

Menemen minibüslerinin dokunul(a)mazlığı

Sürücü kurslarında öğretilen şekliyle, “görev sırasında belirli araç sürücülerinin, can ve mal güvenliğini tehlikeye sokmamak şartıyla trafik kısıtlama veya yasaklarına bağlı olmamaları”na geçiş üstünlüğü deniyor. Yasalarımız, geçiş üstünlüğüne sahip araçları, “cankurtaranlar ve özel amaçlı taşıtlarla, yaralı ve acil hasta taşıyan diğer araçlar, itfaiye araçları, sanık veya suçluları takip eden veya genel güvenlik ve asayiş için olay yerine giden zabıta araçları, trafik hizmetlerine ait araçlar, kar ve buz mücadelesi çalışmalarında görevli araçlar, sadece alarm sırasında olmak üzere sivil savunma hizmetlerine ait araçlar ve hizmetin devamı süresince koruma araçları ile korunan araçlar” şeklinde saymış ve sınırlandırmış. Gördüğünüz gibi, bunların arasında, Menemen minibüsleri yok! O halde, “bu minibüsleri kullanan sürücülerin, uzun bir hatta çalışıyor olmayı, ‘zamana karşı yarışmak’ şeklinde yorumlamaları ve başta kendi yolcuları olmak üzere, etraftaki herkesin can ve mal güvenliğini sürekli tehdit ederek, kendilerini trafik kısıtlama veya yasaklarıyla bağlı saymamaları”nın başka bir açıklaması olmalı. Soru çok basit: Menemen minibüslerinin -yolun sağındaki güvenlik şeridi dahil- “geçiş üstünlüğü” ve sürücülerinin “dokunulmazlığı” gücünü nereden alıyor? Çok merak ediyorum.

 

Yazarın Tüm Yazıları