Paylaş
Ya da ömrü vefa edenler arasından, kim yazacak ve kim okuyacak olursa olsun...)
Aşağı yukarı şu satırlarla göz göze gelecekti:
“...İlk kez, 24. İzmir Avrupa Caz Festivali’nde dinlemiştik, ünlü caz piyanisti Manuel Magrini’yi.
O tarihte ilk kez geliyordu ülkemize ve daha ‘talebe irisi’ bir delikanlıydı...
Çok gençti, yeni mezun sayılırdı.
‘İngilizcesi için özür dileyecek, kazağını sahnede çıkartacak kadar, samimi, yapmacıksız, doğal ve sahne deneyiminden uzaktı.
Avrupa cazı gibi, pek çoklarının burun kıvırdığı, hattâ çok yüz vermediği bir platformda, ‘herhangi bir besteyi, bestelenmiş gibi değil de doğaçlama yapıyormuş gibi’ çalma yeteneği ve bunun üzerine kurguladığı stiliyle, kompozisyon denemeleriyle bir hayli merak uyandırmıştı.
Ama, daha o yıllarda bile, ‘beklenmedik bir yeteneğe sahip olduğu’ söyleniyordu.
İtalya’daki tüm konservatuvarların, caz bölümlerinin en iyi öğrencilerinden oluşan, ‘Teatro Puccini Floransa Siena Jazz and Music Pool’un düzenlediği ‘Ulusal Genç Yetenekler Orkestrası’ üyesiydi.
Milano’daki Piccolo Strehler ve Floransa’daki Obi Hall gibi çok önemli İtalyan sahnelerinde performanslar sergilemişti.
Ayrıca, 2000’li yılların ilk yarısından itibaren, ‘katıldığı pek çok yarışmadan da birincilik ödülü ile ayrıldığını’ hatırlıyoruz...
O gece Magrini’yi dinleyen genç caz severler, şimdi orta yaşlı hayranları olarak alkışlıyorlar piyanisti...”
Ve muhtemelen, 20 yıl sonra yazılacak o yazı, şu satırlarla bitiyor olacaktı:
“Yıllar sonra, dönüp geriye baktığımızda, ‘açılışlar’ın her zaman görkemli ve gürültülü olmasının gerekmediğini, bazen de dinleyiciye ‘erken gibi gelen mütevazı buluşmalar’ın, sunduğu ‘fırsat ve umut’ çizgisiyle hatırlanmasının önemini anlıyoruz...
Bu ‘ayrıntı ve belki de ayrıcalığı’ örnekleyen, dahası, meraklısı için asimetrik kazanımlar armağan eden bir geceymiş; İKSEV’in, yıllar önce bizi Manuel Magrini ile buluşturduğu, o festival gecesi...”
Paylaş