Konuşma konusunu böyle seçmemin sebebi, artık herkesin elindeki telefon aracılığı ile her türlü dezenformasyona, algı operasyonuna, yalana açık hale gelmesi.
FETÖ’cülerin en aktif oldukları sosyal medya üzerinden, yalanlarla kandırdıkları sıradan insanların hukuk önünde başını belaya sokmaları.
İnsanların bilgi paylaşması ve tartışma yapması için önemli bir araç olan sosyal medya, başta FETÖ olmak üzere terör örgütleri tarafından tam bir yalan bataklığına, hakaret ve iftira çukuruna dönüştü.
YALAN, FETÖ’NÜN SİLAHI
Halka ve devlete karşı savaşı neredeyse, yalanı silah gibi kullandıkları sosyal medya üzerinden veriyorlar. Yalnız bugünü değil, geleceği de ilgilendirdiği için konuşmamı bu konuya ayırdım. İstanbul Üniversitesi’nin duvarları arasında kalmasın diye burada da bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Hatırlayacaksınız, bu sene çıkan orman yangınları sırasında benim “sosyal medya kundakçıları” dediğim gruplarla ilgili bir rakam paylaşmıştım.
Emniyet Siber Suçlar Mücadele Dairesi’nin tespitine göre, yangınlar sırasında sosyal medya üzerinde sistemli bir şekilde dezenformatif, manipülatif ve propaganda amaçlı hashtag ve paylaşımların yüzde 32’sinin FETÖ, yüzde 23’ünün marjinal sol, yüzde 18’inin PKK, yüzde 12’sinin DHKP-C ve yüzde 15’inin de genel kullanıcılar tarafından paylaşıldığını yazmıştım.
FETÖ’CÜLER ATATÜRKÇÜ KİMLİĞİNE BÜRÜNÜYOR
Irak’ta işkence, tecavüz ve infazlar, Suriye’de işgal ve teröre destek, Afganistan’da salkım, fosfor bombaları ve sivil katliamları...
Televizyon haberlerindeki anonslar gibi oldu biliyorum ama Avrupa ve Amerika’nın Ortadoğu’da işlediği insanlık suçlarına dikkat çekmek için bu cümle ile giriş yapmak istedim.
Kendine “medeni” diyen Avrupa ve Amerika’nın işlediği suçlar kadar, Ortadoğu’da bu suçlardan zarar görenlerin elinden bir şey gelmeden olup biteni seyretmesi artık olağan hale geldi.
Buna bir de ifade özgürlüğü hakkında atıp tutan Avrupa basınının düştüğü hal eklendi. Gerçi bizler Batı basınının, yalan haberlerle emperyalist ülkelerin işgali öncesi gerekçeler ürettiğini biliyoruz. Ama Fransa’da ortaya çıkan skandala karşı sessizlik tam bir ikiyüzlülük.
Anadolu Ajansı, dikkatli ve titiz bir araştırmayla Fransız Lafarge çimento şirketinin 2014 yılında terör örgütü DEAŞ’a finansman sağladığına ve bunu yaparken de Fransız istihbaratının tüm olup bitenlerden haberdar olduğuna dair belgelere ulaştı.
Dünya kamuoyu, 2016 yılında, Fransız çimento şirketi Lafarge’ın Suriye’deki iç savaş sırasında haraç vererek terör örgütü DEAŞ’ı finanse ettiğine dair haberleri okumuştu.
Şirketin ayrıca DEAŞ’a ödemeler yaparken örgütten malzeme ve akaryakıt temin ettiği de biliniyordu.
Hele de benzetilen kişi Fatih Sultan Mehmet, övülmek için ismi yan yana getirilen kişi de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu olunca.
Sebebine geleceğim...
Konumuz İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in benzetmeleri. Bir süre önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı İsrail’in eski Başbakanı Netanyahu’ya benzetmesiyle tepki toplayan Akşener bu kez de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu “Fatih Sultan Mehmet” ile eş tuttu. Bir hafta geçmesine rağmen tartışması da bitmedi.
FATİH-BİZANS BENZETMESİ
30 Ağustos Zafer Bayramı kapsamında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Yenikapı’daki kutlamalarına Ekrem İmamoğlu ile birlikte sahneye çıktığında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’nu, bir çağı açıp birini kapatan, 1453’te İstanbul’u fetheden Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet’e şu sözlerle benzetti. “Fatih Sultan Mehmet aynı senin gibi dedi ki: ‘Ya İstanbul beni alır, ya ben İstanbul’u alırım.’ Bizans’a rağmen, Avrupa’ya rağmen, Haçlılara rağmen ‘Ya İstanbul’u alırım ya İstanbul beni alır.’ İki kararlı lider ve İstanbul alındı. İstikbalimiz dedi, ikinci istikbal fethidir” dedi.
Elbette, Akşener’in bu benzetmesinde derin siyasi anlamlar var.
Hele ki sahneye, onu İBB Başkan adayı olarak belirleyen
Hatta ABD Dışişleri Bakanlığı kaynaklarına yakınlığı ile bilinen Foreign Policy dergisinde, “Ortadoğu Amerika’nın Suriye’den çıkışına hazırlanıyor” başlıklı yazıda, böyle bir karar karşısında Arap ülkelerinin Esad rejimi ile ilişkilerini onarma yarışına girdiği aktarıldı.
Özellikle Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Suudi Arabistan’ın değişen derecelerde ve farklı hedefler peşinde olsalar da Suriye hükümetiyle ilişkilerini derinleştirdiği belirtildi. Önceki ABD Başkanı Trump’a atıf yapılarak, “ABD Başkanı Joe Biden’ın benzer bir ‘görev tamamlandı’ beyanına dayanan Afganistan politikası göz önüne alındığında, muhtemelen Washington’ın Suriye’den çıkışına hazırlanacaklar. Ne de olsa ABD yönetiminde Suriye’nin hayati bir ABD çıkarı olduğunu alenen savunan birini bulmak zor” denildi.
Böyle bir durumdan en fazla etkilenecek olan ise 2014’tan beri ABD’nin desteklediği terör örgütü PKK/YPG’nin ana gövdesini oluşturduğu SDG.
Elbette diğer bir sonucu terör örgütü PKK/YPG/SDG’ye karşı mücadele veren Türkiye’nin elinin güçlenmesi olacak.
UZUN SÜRMEYECEK
EVLENMEK üzere son hazırlıklarını yapan oğlu Mehmet Akar’ın düğüne üç gün kala HDP Diyarbakır İl Başkanlığı aracılığıyla terör örgütü PKK’ya gönderileceğini öğrenen Hacire Akar, oturma eylemi başlattığı 22 Ağustos 2019 günü, parti binası önünde TRT Kürdi kanalına Kürtçe şunları söylüyordu:
“İnsan hakları nerede? Buraya gelsinler. Eğer insan hakları olsaydı, düğününe 3 gün kalan parmağında yüzük olan oğluma böyle yapılmazdı. Neden insan hakları savunucuları burada değil? Neden hesap sormuyorlar? Bu menfaatperestlerden neden hesap sormuyorlar? Bunların hepsi menfaatlerinin peşinde koşanlar. Gelip buraya doluşmuşlar, gencin birisinin işi düşse korkudan buraya gelemiyor. Onları içeri alacaklar, ilaçlarla haplarla beyinlerini uyuşturacaklar, onları büyüleyip dağa gönderecekler.
Eğer gelmezse yakacağım bu binayı, ne cezam varsa çekeceğim.
HDP katliam yeridir, zalimlerin mekânıdır, baskının merkezidir.
Bir evden üç insanı almak nerede görülmüş? 3 insanı bir evden alıp parçalayıp atmak nedir?
Aynı bu oğlum gibi aldılar, kaybettiler sonra haber saldılar, ‘Haydi gel cenazeni al’ dediler. Cenazeyi bile görmedim. Haklı mıyım, haksız mıyım, siz söyleyin. Ciğerim yanıyor, akşam oldu herkes evine gitti, neden ben buradayım. Neden yanımda kimse yok? Hepimiz anneyiz, hepimizin ciğeri yanıyor diyorlar. Hepsi yalan, eğer hepimiz anneysek neden benim yanımda bir anne yok? Demek ki bu işte bir sahtekârlık var. Onların çocukları sabah işine gücüne gidiyor, neden ben buradayım ve oğlum neden yanımda değil. Oğlum neden gitsin masum insanları katletsin? Neden gitsin, sebep ne olabilir ki?
Kim bana saldırdı, kim evimi talan etti, kim onları kaçırdı?
“Dersim’deki orman yangınlarının söndürülmemesinin nedeni yetersizlik değildir. O bölgedeki ormanların çoğu bilinçli olarak yakılır ve kimsenin de müdahale etmesine izin verilmez. On yıllardır sürdürülen bilinçli ve resmi bir politikadır bu.
Bu gerçeği herkes bilir ama ne yazık ki kimse söylemeye cesaret edemez. 38’de Dersim neden bombalandıysa ormanlar da aynı gerekçeyle yakılıyor.
Kalbim Milas, Marmaris ve Manavgat’ta olduğu gibi, felakette bile ayrımcılığa uğrayan Dersim, Başkale ve Şemdinli’deki halkımızla birlikte atıyor.”
TUNCELİ’DEKİ YANGINI PKK ÇIKARDI
Tunceli Emniyet Müdürlüğü’nden edindiğim bilgiye göre; yangının çıktığı Tunceli Hozat-Ovacık arasındaki Ali Baba Boğazı’nda, bir süre önce karakol yapımı için malzeme taşıyan kamyona teröristler tarafından ateş açıldı. Jandarma’nın operasyon başlatmasıyla, PKK’lı teröristler meşelikleri yaka yaka bölgeden uzaklaştılar. O gün başlayan yangın değişik noktalarda devam ediyor. Yangına müdahale edilememesinin sebebi, bölgedeki teröristlerin varlığı ve kurdukları tuzaklar. Devlet bir yandan yangın ile ilgili söndürme çalışmaları yaparken diğer yandan kaçan teröristlere yönelik operasyonları yürütüyor. Nitekim “özel güvenlik bölgesi” niteliğindeki alanda çıkan yangın sırasında 20 EYP’de patladı. İHA’ların tespit ettiği teröristlerle girilen çatışmada bölgede bulunan teröristlerden birisi ölü ele geçirildi. Gerçek buyken, Demirtaş isimli şahıs yine suçu devletin üzerine atıyor.
CİZRE-BODRUM’U UNUTTU
Bölücü terör örgütünün sözcüsü
15 Temmuz’dan sonra Kanun Hükmünde Kararnamelerle devlet memurluğundan çıkartılan 125 bin 678 kişi arasında, “göreve iade” kararı verilen 14 bin 455 kişi yerine “herkesin” görevlerine döneceğinin işaretini verdi. CHP iktidarı ile tekrar devlete yerleşme umudu doğan firari FETÖ mensupları sevinçlerini gizleyemedi.
Bir kesim ise oldukça sessizdi...
AKP’li Bülent Arınç, “KHK faciadır” dediğinde yeri göğü inleten FETÖ kumpasları ile hapislere girmiş olan CHP milletvekilleri, her fırsatta FETÖ’ye karşı olduğunu söyleyen parti teşkilatı, üyeleri, tabanı ve yandaş gazetecileri ise bu kez suskun.
Neyse, konu FETÖ olunca benim için Bülent Arınç ile Kılıçdaroğlu arasında fark yoktur, sözümü ona da söyledim buna da söyleyeceğim.
HATA DEĞİL PARTİ POLİTİKASI
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, geçen hafta Çorum ziyareti sırasında tam olarak şunları söyledi:
“Geçen özel harekâtta çalışan bir polis, Ankara Mamak’ta karşılaştık. ‘Beni kanun hükmünde kararnameyle attılar. Gittim savcılığa, savcı takipsizlik verdi.
Mahkemede hiçbir zaman yargılanmadım ve mahkûm edilmedim. Beni görevime vermeleri lazım. ‘Hayır efendim seni göreve geri veremeyiz...’ Niye veremiyorsun? Sözüm söz, bütün bu adaletsizlikleri düzelteceğim. O kanun hükmünde kararnamelerle görevden alınan, işine son verilen, ekmeği elinden alınan herkesi görevine iade edeceğim. Yeter ki teröre bulaşmasın.”
Aklıma hep Türkiye’nin Suriye’ye sokuluşu geliyordu.
Bana göre, Amerika’nın planı, tıpkı Suriye’de olduğu gibi, Afganistan’da da Türkiye’nin başını belaya sokmaktı.
14 Haziran’da ABD Başkanı Biden ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı görüşme sonrası, havaalanı koruma konusu sürekli gündemde kaldı. Taraflar görüşmelere devam ederken Taliban hızla ilerleyip, beklenmedik bir zaman içerisinde Kabil’i aldı.
ABD’NİN BEKLENTİSİ ÇATIŞMA İDİ
Amerika’nın beklentisi ise çekilme sonrası Taliban ile Afgan hükümet güçlerinin savaşmasıydı.
ABD Başkanı Biden, 75 bin Taliban üyesine karşın savaş uçakları da olan 300 bin kişilik iyi donanımlı Afgan ordu birliklerine karşı bir zafer elde edemeyeceğini söylüyordu.
Ama daha Amerikan güçleri çekilmeye başlamadan Afgan birlikleri silahlarını da bırakarak ülkeye terk etti. Afgan Genelkurmay Başkanı’nın sivil giysiler içinde, havaalanında kendisini götürecek bir uçak beklerken çekilmiş görüntüleri de basına yansıdı.