FETÖ’cüler ve CHP içinde bu konuda çalışanların yaratmaya çalıştığı “askeri öğrenci masumdur” algısına karşı gerçekleri yazmam hepsini rahatsız ediyor biliyorum.
FETÖ’cüler, her dönem olduğu gibi şimdi de kullanacak bir siyasi aktör buldular.
O yüzden, CHP yönetimine nasıl bir ateşle oynadıklarını anlatmak, Atatürk’ün kurduğu partinin çatısı altında örgüt üyelerinin ailelerini ağırlamak dahil bu konudaki tüm girişimlerinin ülke açısından çok tehlikeli sonuçlar doğuracağı konusunda onları uyarmak istiyorum.
CHP içinde bu konuyla uğraşanlardan bazılarının bildiğine eminim ama büyük çoğunluğu, askeri öğrenciler konusundaki gerçeklerden habersiz görünüyor.
Elimde Ankara, İstanbul ve İzmir savcılıklarının iddianamelerinde yer alan, 15 Temmuz darbe girişimi ile kapatılan ve bu tarihten önce askeri okullara yapılan kayıtlarla ilgili bilgiler var. Sırasıyla hepsini paylaşacağım ama önce, sizi 2013 yılına götürmek istiyorum.
2013 DHO ve DAMYO
Ortadoğu Teknik Üniversitesi Kriptoloji Anabilim dalı tarafından hazırlanan raporda da yer alan bilgilere göre, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı 2013 yılı Deniz Harp Okulu (DHO) ve Deniz Astsubay Meslek Yüksek Okulu (DAMYO) Öğrenci Seçme Mülakat sınavına 18 bin 465 kişi başvurdu.
Yapılan incelemede, aday numarasının 2 ve 3’üncü hanelerinin toplamı 9,10,11 ve 12 olan toplam 5 bin 326 kişi belirlendi.
CHP’nin bu tehlikeli kampanyaları hakkında “askeri öğrenci” konusunu topluma somut olgularla anlatmak zorundayız. Savcılıklar, TSK’daki yapıyı çökertmek için rütbeli personel yanında artık FETÖ iltisaklı askeri öğrencilere yönelik operasyonlara hız verdi. Dün İzmir Cumhuriyet Savcılığı’nın gözaltı kararı verdiği 112 kişi arasında 65 eski askeri öğrencinin bulunması dikkatlerden kaçmamıştır.
Savcılıkların tespitlerine göre, yıllara ve okullara göre değişmekle birlikte, bu kurumlar kapatıldığında öğrenci mevcudunun yüzde 80 ile yüzde 99.5’i FETÖ iltisaklıydı.
Bu kişiler, yazılı sınavı çalıntı sorularla, mülakatları aday numarası üzerinden şifreleme ile geçtiler. Sağlık engeli olanlar da FETÖ’cü hekimlerin sahte raporları ile okullara sokuldu. Yazımın devamında buna dair bir askeri öğrencinin itirafını okuyacaksınız.
Dahası, “Biz çocuklarımızı devlete teslim ettik, devletten isteriz” diyen ailelerin, çocuklarını daha askeri okula girmeden, ortaokul 2’nci ve 3’üncü sınıfta kod adı verilerek, evlerindeyken FETÖ üyesi haline getirildiğini göreceksiniz.
YÜZDE 58’İ İTİRAFÇI OLDU
Türkiye çapında bugüne kadar haklarında gözaltı kararı verilen askeri öğrenci sayısı 6 bin 386’ya ulaştı. Bunların 5 bin 896’sı gözaltına alındı. Yakalananlardan 3 bin 425’i yani yüzde 58’i etkin pişmanlıktan yararlanarak itirafçı oldu.
TSK mensubu olan FETÖ’cülerde itirafçılık oranı yüzde 40’ı bulurken askeri öğrencilerde bu oran yüzde 60’a yakın seyrediyor.
Bu rakamları vermemin nedeni, CHP’nin yürüttüğü kampanya. Durumun vahametini bu kez ben değil, FETÖ mensubu bir askeri lise öğrencisi anlatacak...
Önce, Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü, Deniz Astsubay Meslek Yüksek Okulu’na, aday numarası üzerinden şifreleme yöntemiyle giren ve Ankara Cumhuriyet Savcılığı tarafından hakkında FETÖ soruşturması yürütülen Ümit Can Özorman’ı ziyaret etti ve Genel Başkanı Kılıçdaroğlu adına desteklerini açıkladı.
Şimdi de askeri okulların yazılı sınavlarını çalıntı soru ile kazanan, mülakatlarını da aday numarası üzerinden şifreleme yöntemiyle geçen FETÖ mensubu askeri öğrencilerin aileleri Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi’nde bir araya getirildi.
ATATÜRK’ÜN RESMİNDEN DE UTANMIYORLAR
Her biri henüz ortaokul ikinci ve üçüncü sınıfta, FETÖ dershanelerine giderken örgüte katılan bu gençlere, götürüldükleri “ışık evlerinde” önce iki şey öğretiliyordu; birincisi Atatürk’ün “Deccal” ikincisi FETÖ elebaşı Gülen’in de sözde “mehdi” olduğuydu...
Buna kanıt olarak da FETÖ elebaşı Gülen’in gerçekte 27 Nisan 1941 olan doğum gününün 11 Kasım 1938 olduğu, yani Atatürk’ün ölümünün ertesi günü dünyaya geldiği yalanını söylüyorlardı.
CHP Genel Merkezi’nde ağırlanan FETÖ’cü ailelerle çekilen fotoğrafta, arkadaki duvar boyunca asılan Atatürk fotoğrafını görünce, bir yandan Atatürk’ün kurduğu partinin ne hale geldiğine bakıp üzülüyorsun, diğer yandan, “Atatürk’ün resminden de utanmıyorlar” demeden edemiyorsun.
Üzüntü bir yana, FETÖ’ye bu derece kol kanat germenin ne anlama geldiğinin farkındalar mı, girişimlerinin bu devlet ve ihanete uğramış bu millet açısından nasıl bir felaket anlamına geldiğini görüyorlar mı, emin değilim.
Birincisi FETÖ’cüler, ikincisi PKK’ya yakın isimler, üçüncüsü de FETÖ’nün kumpas operasyonlarının dolgu malzemesi ve PKK’ya yakın isimlere toz kondurmayan liberaller...
Ortak özellikleri ise Amerika’nın ve Avrupa’nın elemanları olmaları.
CHP seçmen tabanını oluşturan Atatürkçü, ulusalcı kesim ve muhafazakârlar ise, pek inandırıcı gelmedi. Hatta parti içinde itiraz edenleri kastederek, “Kılıçdaroğlu önce CHP içindekilerle helalleşmeli” diye yazanlar bile oldu. “Helalleşme projesi”ne inanmış gibi yapanlar da oldukça ihtiyatlı.
Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme projesi” sadece seçime giderken “taktik” adımdan ileriye gitmeyecek özellik taşıyor.
Amacı, kendi seçmen tabanının yanına muhafazakâr ve HDP’ye yakın kesimleri çekmekten ibaret. Tıpkı, “KHK’lıları iade etme”, “Kürt sorunu çözeceğiz” açıklaması gibi altı doldurulmamış, ne olduğu tanımlanmamış, çözüm önerisi geliştirilmemiş projelerine benziyor.
HELALLEŞME TORBASI
“Helalleşme projesi”nin nasıl bir torba olduğu şu açıklamasından belli: “Helalleşeceğiz dostlarım. Açık yaralar var, biliyorum zor olacak ama kesinlikle yapacağız ve başaracağız.
28 Şubatçıların açtığı yaraları kapatıp helalleşeceğiz. İkna odalarına sokulan başı kapalı kızlarımızla helalleşeceğiz.
Ben şaşırmıyorum, 15 Temmuz’a “kontrollü darbe” demiş bir partiden bunu beklemek doğal. Yalnız, girişimleri gitgide tehlikeli bir hal almaya başladı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, FETÖ “şüphelisi” eski astsubay okulu öğrencisinin ayağına Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü’yü yollamış.
Konuyu, Jale Hanım’ın 1 Kasım 2021 günü Twitter hesabından öğrendik. Ümit Can Özorman isimli “FETÖ şüphelisi” kişi ile görüşmüş. Hatta beraber çektikleri kamera kaydını paylaşmış, dediğine göre Kemal Kılıçdaroğlu da ‘mağduriyetleri” biliyormuş.
Sonraki tweet’inde de şunu yazmış: “Ziyaretimizde yaşadıklarını kaleme aldığı ve Eskişehir’de en çok satan kitaplar arasında yer alan ‘MS’im Komutanım’ adlı kitabını hediye eden Özorman’ın ve suçsuz yere KHK ile mağdur edilen 16 bin askeri öğrencinin mücadelesinde yanında olmaya devam edeceğimizin sözünü verdik.”
KİM İLE KARŞI KARŞIYASINIZ?
Jale Hanım ne ile, kim ile karşı karşıya geldiğinin farkında mı bilmiyorum ama yakasındaki Atatürk rozeti onu aldatmasın. Çünkü Ümit Can Özorman, Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın yürüttüğü soruşturmaya göre, FETÖ’nün mülakatta “şifreleme yöntemiyle” okula soktuğu kişilerden birisi.
2010’dan itibaren değişik askeri okul mülakat sınavlarında başarısız olan
AB, ABD Dışişleri Bakanlığı ve Interpol tarafından finanse edilen kuruluş, BM’ye üye tüm ülkelerin, git gide küresel bir sorun haline gelen ve organize suç örgütleri ile ilişkisini değerlendirdiği 95 sayfalık raporunda Türkiye’ye de yer ayırdı.
KAYNAĞI BELİRSİZ İSTATİSTİKLER
Her ülkeye belirlediği kategorilere 1 ile 10 arasında puan veren kuruluşun, Türkiye hakkındaki değerlendirme ve verdiği puanları incelediğinizde, kaynağı belirsiz puanlara bağlı sıralamalar ve tuhaf değerlendirmeler göze çarpıyor.
Rapor öyle bir yazılmış ki, Türkiye iç savaşların yaşandığı Ortadoğu ülkelerinden, darbelerle, yolsuzlukla, katliamlarla ve insan sömürüsü ile gündeme gelen Afrika ülkelerinden, mafya, uyuşturucu ile uyuşturucu kartelleri ile anılan Latin Amerika’dan, uluslararası mafya yapılarının cirit attığı Balkan ve Doğu Avrupa ve bazı Batı Avrupa ülkelerinden, küçük çocukların fuhuş amacıyla ticaret konusu yapıldığı bazı uzak Asya ülkelerinden, offshore bankacılık sistemi ile kara para aklama merkezine dönüşen bazı Avrupa ülkelerinden, uyuşturucunun en çok kullanıldığı AB ve ABD’den “beter” durumda.
TUHAF DEĞERLENDİRMELER
Raporu ve arkasındaki kuruluşu yakından incelediğinizde tuhaflığa, kullanılan “kaynakların” sebep olduğunu sonucunu çıkartabiliyorsunuz. Önce söz konusu raporun Türkiye hakkındaki tespitlerini, sonra “kaynakların” kimler olabileceğini aktarayım, tuhaflığı kendiniz göreceksiniz: Raporda, “Organize suç”, mafyavari eylemler yanında, uyuşturucu kaçakçılığı, eroin ticareti, kokain ticareti, insan ticareti, insan kaçakçılığı, vahşi yaşam, botanik ve yenilenemez kaynaklarla ilgili suçlar olarak sınıflandırılıyor.
Türkiye ise “yüksek suç oranına sahip ülke” olarak tanımlanmakla kalmıyor, “suçla mücadelede düşük profilli” ülke olarak gösteriliyor.
TÜRKİYE 12. SIRADA!
Yazımda, “...Bizzat yaşadığım olayları da birleştirince; ‘İyi’ olan sadece bu partinin ismi.
‘Kötü’, hakaret ve küfrü yöntem olarak kullanan şahsiyetlerini, ‘Çirkin’ ise bir şehit yakınına küfredecek kadar çürümüş sözlerini ve yüzlerini tarif ediyor” demiştim.
Hatta, yazımın sonunda İP Genel Başkanı Meral Akşener’e şu soruyu yöneltmiştim: “Bırakın bir siyasetçi olarak, bir kadın, bir anne, bir eş olarak acaba Meral Akşener, parti milletvekillerinin, teşkilat üyelerinin, sosyal medyadaki partililerinin nasıl küfürler ettiğinden, hakaretler yağdırdığından, İP’in sosyal medyadaki linç gruplarından haberdar mı?”
LAĞIM PATLADI
Pazartesi akşamı da TVNET kanalında katıldığım programda, “Bu partinin inanılmaz bir küfür ve hakaret kültürü ve bunu yapan hakaret ve küfür ordusu var. Lütfü Türkkan, sadece patlayan bir lağım gibidir, içerideki kokuyu yaymıştır” demiştim.
Bunu bizzat yaşadığım olaylar üzerinden örneklendirdim. Sadece, bir tweet’imde partinin ismini AKP gibi, CHP gibi “İP” şeklinde kısalttığım için il ve ilçe örgütlerinden, parti üyeleri tarafından inanılmaz bir hakaret ve linç kampanyası ile karşılaştım.
Üstüne, Denizli Milletvekili
Bir maçta, rakip kaleye yakın mesafede karşı takımın savunma oyuncusunun ayağındaki topu alırken beraber yere düştüler.
Nihat sinirlenmiş, yumruğunu yere vurmuş, hırsla ilk ayağa kalkan o olmuştu. Ama yüzünde kızgınlık yoktu, üstüne üstlük kendisini düşüren oyuncuya sağ elini uzatıp yerden kaldırarak centilmenliğini de göstermişti!
Nihat, rakip oyuncuyu yerden kaldırırken tuttuğu elini bırakmadığı gibi sol kolunu da sıkıca boynuna dolamıştı. Hakemi ve seyircileri şaşırtan bir şekilde samimi davranıyordu.
Nihat, bir yandan yüzündeki gülümsemeyi koruyor diğer yandan boynuna sarıldığı rakip oyuncunun kulağına ana avrat küfrediyordu.
Bunu küfredilen rakip oyuncu dışında duyan yoktu. Küfür işiten oyuncu, iğne batırılmışçasına bir anda Nihat’tan kurtulup onu itti. Nihat yere düştü ve küfür yiyen rakip oyuncu haklı olmasına rağmen sarı kartı gördü.
Nihat, antrenör ve takım arkadaşlarının olduğu yedek kulübesine bakıp pis pis sırıtıyordu. Hocası ve arkadaşları da onu alkışlıyordu.
Nihat’