Paylaş
Ah, Allah dostu bir gönülde yer bulabilmek ne büyük lütuf; ne zaman ne de mekan sınırlayamazdır o kimseyi o halde… İşte böyle gitmişim meğer Hindistan’a, hayırlı bir ziyaret için. Yeni Delhi’de düzenlenen birinci “Dünya Sufi Forumu”na katılmış bulundum böylece ustamla birlikte. Biraz dikkatim dağınık olduğundan şu sıra, kendisi söylemese bilemeyecektim “oradaydın benle” diye, artık bildiğime göre bildireyim size de..
Öncelikle 17-20 Mart 2016 tarihleri arasında gerçekleşen bu ilk küresel ‘Sufi’ forumunun amacını özetleyecek olursak; gönüllerimizin susadığı “barış, hoşgörü ve koşulsuz sevgi” mesajını Dünya’da yaygınlaştırmak, etkin kılmak… Foruma Dünya’nın dört bir köşesinden konuşmacı olarak katılan tasavvuf erbabı, ‘Sufizm’e gönül veren girişimciler, İslam uleması ve akademisyenler bu mesajın içini dolduran sunumlarda bulundular dört gün boyunca. Foruma binlerce kişi katıldı izleyici olarak ve en başta Hindistan ana akım medyası olmak üzere bu toplantının yankıları iletişim ortamlarında yaygın şekilde paylaşıldı, tartışıldı. Fakirin yazım da bildiğim kadarıyla Türkiye’de konuyu ele alan ilk makale olmuş oluyor.
Forumun açılış konuşmasını, “Gujarat” eyaleti başbakanı(chief minister) iken Müslümanları rencide eden yönetimi ve ‘2002 Gujarat ayaklanması’ sırasındaki tutumu dolayısıyla sicili İslam alemi nezdinde pek de parlak olmayan, “Hindu ulusalcı” Hindistan başbakanı(prime minister) ‘Narendra Modi’ yaptı. Bu siciline rağmen Sayın Başbakan’ın teşrifinin çoğunluk delege tarafından ayakta alkışlanmasını Sufilerin kin tutmayan, hoşgörülü ve uzlaşmacı tutumlarına bağlamak isterim ki tam da bu bakımdan Sufilerin, öncelikle İslam alemi içindeki karşıtlıkları yumuşatıcı, barıştırıcı ve -tarihte pek çok defa kanıtlanmış- insanlığın birliğine hizmet edici rol modeli olabilme kapasiteleri hatırlanmış olsun. Narendra Modi’nin -belli ki bunu önemseyen danışmanlarınca hazırlanmış- konuşması, forumda kendisine gösterilen misafirperverliğin karşılığını verir nitelikteydi.
İslam’ın barış dini olduğunu vurgulayarak, İslam idealinin terör ve aşırılığı dışlayıcı olduğunu belirtmesi, Allah’ın 99 isminin hiçbirinin şiddetle zulümü olumlayıcı olmadığını, O’nun Rahman ve Rahim olduğunu söylemesi incelikliydi. Sn.Modi şiddetin gölgesinin koyulaştığı bu günlerde Sufilerin umut veren “nur” pareleri olduğunu, genç kahkahaların silahlarla susturulmaya çalışılması karşısında Sufilerin şifa veren sesleri temsil ettiğini hatırlatarak Dünya’nın bu seslere daha aktif karşılık vermesi çağrısında bulundu.
Forum süresince konuşmacılar pek çok mühim konuya temas ettiler. Her ne koşulda olursa olsun terörün, insanlığa, varlık alemine karşı yapılan tüm şiddet eylemlerinin kabul edilemezliği vurgulanırken, bununla beraber ‘İslamofobi’nin ve insanlığı bölücü, küçültücü tüm yaklaşımların şiddet sarmalını besleyici etkileri de açıklanmaya çalışıldı. İslam aleminin mezhepsel, sosyopolitik, ekonomik tüm sorunlarının aşılarak birlik olmamızın ve bu birlik modelini insanlığın hizmetine sunmamızın vazgeçilmez ülkümüz olduğu hatırlatıldı.
Bu doğrultuda Sufilerin oynayabileceği müspet rol etraflıca tartışıldı. Türkiye’den bildiğim kadarıyla ‘Diyanet İşleri Başkanı’mız Sn.Mehmet Görmez ve Tasavvuf ilmine ileri derecede vakıf olduğu bilinen yardımcısı Sn.Hasan Kamil Yılmaz da davetlilermiş, lakin yakın tarihte gerçekleşen Ankara ve İstanbul terör saldırıları sebebiyle gelememişler. Öte yandan Türkiye’yi temsilen katılan az kişiden Sn.Ömer Turgut İnançer konuşmacılar arasındaydı..
Türk semazenlerin icrası hayranlıkla izlenirken, en kalbî konuşmayı yapanın da mürşidim “Derviş Baba” olduğunu belirtmeliyim. Zannedersem en kısa söz alan o oldu; Yüce Allah’a hamd ve alemlere rahmet olan Hz.Peygamberimize(sav), Ehli Beytine salat ve selamın akabinde katılımcıları da selamlamasının ardından büyük çoğunluğu ‘Urduca’ konuşan(İngilizceye tercüme yapılıyordu) oradaki kalabalığın anadilini maalesef konuşamadığını ancak Dünya’nın her yerindeki sevdiklerimizle kalpler vasıtasıyla konuşmakta olduğumuzu ve dileğinin kalpler aracılığıyla anlaşabilmek olduğunu belirtti.
“Beni mevcudatta aramayın, inançlı(mümin) kulumun kalbinde arayın” hadis-i şerifini zikrettikten sonra kalpte Allah(cc) olursa söze hacet kalmayacağını hatırlattı ve şu mesajı verdi (mealen); “Kalplerinizi Allah’a açınız, başka hiçbir şeye gerek yok, Allah’ın olduğu yerde başka hiçbir şey olmaz ve kalpte Allah olursa herşey olur! Rabbim bizlere ahlak-ı Resulullah ile ahlaklanmayı ve hal-i Resulullah ile hallenmeyi nasib-i müyesser eylesin. İnşallah birbirimizi sevelim, eksik, kusur bakmadan buna hepimizin ihtiyacı var. Allah’a emanet olunuz!”…
Forumun yapıldığı oditoryum ve fuayesi tahmin edersiniz ki pek renkli görüntülere sahne oldu. ‘Derviş Baba’mın fukara sofrası da en renkli sofraların başında geliyordu. Masamızda bir araya gelenler arasında Amerikalı Mevlevi mutasavvıf/yazar Kabir Helminski’den tutun da Hindistan’ın yaşayan ’Nasreddin Hoca’sı, tüm malvarlığı üstündekiler ve bir peştemal olan 81 yaşındaki Ehl-i Beyt aşığı Muhammed Emin Dede’ye tüm kardeşlerimizi muhabbetle analım. Sanırım özel bir teşekkürü de tüm iyi niyet ve gayretiyle bu forumu düzenlemiş olan AIUMB(All İndia Ulama and Mashaikh Board) kurumunun başındaki ‘Hazrat Syed Muhammad Ashraf Kichhowchhawi’ye(biz de kendisini Türkiye’de ağırlamıştık ve ‘Derviş Baba Deliler, Meczuplar, Abdallar, Aşıklar Kahvehanesi’nin mümtaz konuklarından olmuştu) ve sevgili kardeşimiz, dostumuz, tasavvufu BM’de temsil etmek dahil bu genç yaşında uluslararası alanda insanlığa pek çok hizmetleri bulunan AIUMB ulusal sekreteri ‘Syed Salman Chishty’ye etsek yeridir.
Her sene tekrarlanması hedeflenen forumun bu ilkinin fakirane en önemli katkılarından biri de böylelikle Dünya çapında Sufi çevrelerin bir araya gelerek daha yakından tanış olmaları ve ihtiyaç duyulan sinerjiyi ortaya koyabilecek inisiyatifler için lüzumlu bağların kurulmaya başlanması idi. Anlaşılan bu bağlar ivedilikle geliştirilecek, katılımcıların arasına karışabilecek veya türlü politik amaçlarla karıştırılmak istenebilecek tasavvuf prensipleriyle örtüşmeyen unsurlar da, ya ‘ehli hakikat’ aynasında kendilerine çeki düzen vermek durumunda kalacaklar ya da doğal bir süreç içerisinde oluşumun çeperine itileceklerdir. Sistemin kendi kendini ıslah edebilir olması önemlidir.
Bu bakımdan inanıyorum ki yer küremizin önemli tasavvuf merkezlerinde benzer şekilde toplanacak şuraların, yapılacak forumların, şemsiyesi altında örgütlenecekleri üst oluşum, cemaati Müslüman bir ülkede yapılandırılmalıdır. Bunun için yüzyıllar boyunca hilafet makamını temsil etmiş olan(halen teknik olarak TBMM’ce temsil edilmektedir), tarihinde İslam’a liyakatle önderlik etmiş ve kültürü tasavvufla mayalanmış, halihazırda bağımsız, çağdaş Türkiyemiz’den daha uygun bir aday düşünemiyorum. Kim ne derse desin, başta ‘Diyanet’in ve tüm inisiyatif sahibi kurumlarımızın önayak olmasıyla en kısa sürede ülkemizde gerekli düzenlemelerin yapılarak bir ‘Sufi’ şurasının toplanmasını diliyor, hayırlısıyla bekliyorum. İslam aleminin ve Dünya’nın manevi ihtiyaçları böylesine belirgin bir şekilde ayan olmuşken mesuliyetimiz vardır, öyleyse zaman bizler için “neme lazım”cılık zamanı değildir…
Kimine bu dünya dar, kiminin kalbine kainat sığar. Ah seven gönüllere seyyah olası insan, paylaşamayacak ne olabilir hakikatte? Bir gönülcük dahi olsun uyandırabilmişlerin yüzü suyu hürmetine, samanlık seyran olsun hepimize… ’Selam’, inşa’Allah!
Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ
* meraklısına; www.worldsufiforum.com
Paylaş