Paylaş
Daha da iyisi bundan heyecan duyması, keyif almasıdır. Bu içsel dinamizm onu paslanmaktan koruyacak, ışıldatacaktır. İnsan kendi kendini böyle güncellemekle artık, “kendini biteviye güncelleme itkisi” dışında bir put edinemez olur. O put da ancak gerçek inşa edeni bilip, O’nun her an ayrı bir şanda oluşuna teslimiyetle ortadan kaldırılırdır. Ola ki kendini Yaradan’a adayan kimsenin şeriatı bu şekilde kemal bulur. İnşaallah…
“Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz” (Herakleitos)
Zaman, akan bir nehir gibidir. Ona tabi oldukça hiçbir şey aynı kalmaz, kalamaz. Ancak insan çevresine, içinde kendini konforlu hissedebileceği duvarlar örmeye, basit de olsa kendini tanımlayabileceği kalıplara bağlanmaya pek yatkın.. Hakikatin dinamik bilinmezliğini fethetmek ise bize korkutucu ve zor gelir. Hayatın evrimci doğasını görmezden gelme pahasına kolaycılığı severiz, dolayısıyla statükoyu da. Halbuki çoğu zaman bağlandığımız kalıplar bizim bile değillerdir. Verilmiş, dayatılmışlardır. Ekseriyetle arkasında bundan nemalananların güçlü pazarlama stratejilerinin olduğu ve dolayısıyla hızla popülerleşebilen türlü dayatmayı benimsemek, bizlerin toplumsal kabul görmemiz bakımından pek avantajlı görünür. Neticesinde toplumsal yobazlıklar oluşur; körler, sağırlar, birbirini ağırlar..
Fransız filozof/yazar Roger Garaudy, dilimize “Yobazlıklar” adıyla çevirilen eserinde, her türden yobazlığın temel karakterini şöyle tanımlıyor; “Bir metodu, bir dini, bir siyaseti, tarihlerinin önceki bir döneminde bürünmüş olduğu bir şekle bürüyüp, o şekle indirgemek… Bu dogmacılığın kaçınılmaz sonucu ise engizisyondur (yani karşı çıkanları yargılayıp en ağır cezalara çarptırmaktır). Çünkü ben mutlak hakikate sahip olduğumdan yüzde yüz eminsem, bu hakikati reddeden kimse ya bir hastadır ve kendisi bir psikiyatri kliniğine yatırılmalıdır, ya da hakikati bile bile reddeden bilinçli bir bozguncudur ki kendisi ya hapse atılmalı veya idam edilmelidir.. Zafere eren bütün yobazlıkların varıp dayandıkları mantık işte budur”…
"Bir nehir denize doğru akıp gidiyorsa, ancak o zaman kaynağına sadıktır!"
Anlaşılıyor ki “yobazlık” temelde hakikatin kısıtlı, durağan, şekilci bir anlayışını her türlü şartta “katışıksız hakikatin ta kendisi” diye dayatma noktasında, iddiacıdır. Yobazlığın tarihi ise insanlık tarihi kadar eski olsa gerektir. Keza iblis de Allah’a(cc) demişti ki; “Beni saptırdığın için, onlara karşı senin dosdoğru yolun üzerine oturacağım”(Araf 7;16) Buna karşın insanlık, devrimci aydınların çabalarıyla zaman zaman da olsa oturduğu yerden ayağa kalkıp gün yüzü görebilmektedir. Velhasıl “güneşi balçıkla sıvayamazsınız”.. Evine kapanıp, ışık görmemecesine perdeleri çekenlere ise yapacak bir şey yok! Yeter ki herkesi dört duvar arasına hapsetmek davası gütmesinler. Kendilerini yola uydurma gayretinde olanlarla, yolu kendilerine uydurmaya çalışanların hali çok başka…
"Hani hakikati örtenler(inkarcılar) kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu(yobazlığı) yerleştirmişlerdi. Allah ise, Peygamberine ve iman edenlere sekinetini(huzur ve güvenini) indirmiş, böylece onların takva(batıldan sakınarak Hakk’a dayanma) sözünü tutmaları elzem olmuştu. Keza onlar buna lâyık ve ehildir ve Allah, her şeyi hakkıyla bilmekte.."(Fetih 48;26) Nitekim “Üstünlük ancak takva iledir” ve bunu hakkıyla bilen ancak ve ancak Allah’tır!..
Her ideolojinin yobazlığı olabilmektedir. Kimi zaman da o ideoloji aslıyla değil de yobazca indirgenmiş biçimiyle bilinir olur ve bakanlar yanlış örneği örnek olarak algıladıklarından, -toptancı bir reddedişle- sözkonusu ideolojinin yararlarından kendilerini mahrum bırakmak suretiyle karşı bir yobazlığa savrulurlar. Böylelikle bir yobazlık sarmalı oluşur… Bugün aydınlık arayışındaki pek çok insan, kapitalist/komünist, dinci/laik vs yobazlıklar karşıtlığından geçmeye çalışırken yine yeniden liberal, (ampirisizme dayalı)pozitivist bilimci, natüralist, küreselci, modern, akademik, teknokrat… yobazlıklarla, ırkçı, dinci, şeriatçı, mistisizmci, pagan… yobazlıklar arasında sendelemekte. Artan tüm iletişim imkanlarına rağmen adeta son derece hizipleştirici bir “neo-yobazizm” çağı yaşanmakta. En basitinden ‘topluluk/birlik’ boyutunun ‘bireycilik/bencillik’ adına, insanın ‘aşkınlık’ boyutunun da ‘pozitivizm’ adına budanıp cılızlaştığı bir yoksullaşma…
Batı tipi “modernist” siyasi yobazlaşmayla birlikte bizi en çok ilgilendiren ve öncüllüğünü yine Batı destekli Suud petro-sermayesinin ve tetiklediği karşı aşırılıkçıların yaptığı -İslam’a yamanmaya çalışılan- dini yobazlık ise Garaudy’ye göre: “a)İnsanın sorumlu hürriyeti ile Allah tarafından istenen dünyanın genel düzeninin gerekliliğinin, b)Allah’ın ahlaki kanunu ile (aslında doğru yol anlamına gelen)şeriatın ve iktidarların yargılama yetkisinin, yani (aslı dini iyi anlayıp öğrenmek anlamına gelen- katı yoruma dayalı bir)fıkhın ve c)Allah’ın kelamı ile insan(lar)ın sözünün, sürekli olarak birbirine karıştırılmasına dayanır”.. Halbuki, “Kuran Hz.Peygamber(sav) için, ‘Onlara yapılması doğru olanı emreder, yapılması yanlış olanı yasaklar’(Araf 7;157) dediğinde, Allah Resulü’nün ‘iyilikten yana’ çaba gösterdiği açıktır. Hz.Peygamber(sav) bir hukukçu veya kılı kırk yararak suç arayan bir ilahiyatçı gibi davranmaz; günün 24 saatini Allah’ın huzurunda olduğu bilinciyle yaşamayı gerektiren temel bir ahlaki ‘ilahi kanunu’, hakiki şeriati öğretir”…
Muhakkak ki bu yanlış anlamalara müsait konu daha çok su kaldırır. Her birey, topluma katkıda bulunabilmek için önce kendi yobazlıklarıyla mücadele etmek zorundadır. Dünya çapında bir “yobazlıkla mücadele” ise toplumların birbirine tepeden bakmadan, yapıcı, hoşgörülü, insanca bir diyalog geliştirerek birlikte ilerlemelerine bağlıdır. Yoksa korkarım durum Tur-u Sina dönüşü Hz.Musa’nın, sabırla kendisini bekleyeceklerine -meğer terk edemedikleri batıl inançları gereği- altın bir buzağı yaparak ona tapanları gördüğünde, celallenip elindeki üzerinde “Allah kelamı”(10 emir) yazılı kutsal levhaları taşa çaldığı o günü rahmetle andırır. Hak ile batılın ayrışacağı gün elbet gelecek, kaynağına sadık sular ummanla buluşacaktır… Doğru yolunda yılmadan istikamete ilerleyenlerden eyle bizi Ya Muin, sevenlerden eyle! Hu
Paylaş