Paylaş
Çünkü Yenikapı ve Yeni Kapı arasında dün hemen her konuşmacının yaptığı türden bir kelime oyunu yapmak tek başına bir şey ifade etmez.
Evet. 7 Ağustos İstanbul, Yenikapı mitingi bir kaç açıdan Türkiye siyasi tarihinde bir dönüm noktası sayılır.
Birincisi, bu Türkiye'de şimdiye dek yapılmış en kitlesel siyasi gösteri oldu. Tahminler 3 milyondan başladı, Anadolu Ajansı'nda 5 milyona kadar çıktı. En azını da alsanız bu sayı Avrupa'daki bazı ülkelerin toplam nüfusundan fazla.
İkincisi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın çağrısına muhalefet partilerinden de katılım geldi. Keşke Erdoğan HDP'yi de davet etmiş olsaydı, ama CHP ve MHP'nin katılımı için epey çaba harcandı. Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli bu katılımlarının yurt içi be daha çok yurt dışında ne kadar değerli olduğunun farkındaydılar. Erdoğan da, Başbakan Binali Yıldırım da bunun farkındaydı.
Üçüncüsü, bu sayede miting bir AK Parti gövde gösterisine dönüşmedi. Parti bayrakları açılmadı. Dombra çalınmadı. Ama özellikle Kılıçdaroğlu belki laiklik, yargı bağımsızlığı, medya özgürlüğü, camiye siyaset sokmama gibi kavramları daha önce dinlemeyen bir kitleye hitap etti.
Dördüncüsü, 1980 darbesinin lideri Kenan Evren'den bu yana ilk kez bir Genelkurmay Başkanı, Orgeneral Hulusi Akar, üniformasıyla siyasi bir mitingte konuşma yaptı. Önceden programda olmayan bu konuşmasında Fethullah Gülen'e savaş ilan eder gibiydi.
Beşincisi, belki en önemlisi, tıpkı 15 Temmuz gibi 7 Ağustos da Türkiye'de halkın askeri darbe kavramına parti farkı olmadan karşı durmasının simgesi oldu. Bu durum dün kürsüden Erdoğan ve Yıldırım tarafından teşekkürlerle tescil edildi. Erdoğan ve AK Parti'ye karşı olanlar da mücadelelerini askeri darbe üzerinden değil parlamenter demokrasi içinde kalarak sürdürme tercihlerini açıkça ortaya koydu.
Altıncısı, bu nedenle 7 Ağustos Yenikapı 15 Temmuz darbe girişimine içeride ve dışarıda destek verenlere, destek vermese bile sırf Erdoğan karşıtlığı üzerinden ondan ümitvar olanlara, Erdoğan gitsin Esad kolay diyenlere, Türkiye'de Mısır rüyası görenlere bir toplu cevap gibi oldu.
Peki, o zaman tereddüdümüz neden?
Neden o yeni kapının daha iyiye mi, daha kötüye mi açılacağından emin değiliz?
Başbakanın dün bu uzlaşma havasının yarın da devam edeceğini taahhüt etmesi yetmiyor mu? Ya da Cumhurbaşkanının yanıldığını kabul ederek özür dileyip, hakaret davalarını geri çekmesi?
Bunlar güzel hareketler, umut veriyor ama maalesef yetmiyor.
Erdoğan'ın dün idam meselesini açması buna bir örnek. İdam cezasını geri getirecek bir Türkiye Avrupa Birliği ile bağlarını kesmeyi, yatırım yapılabilir ülkeler listesinden düşmeyi, mesela Kürt meselesinde daha katı bir hat izleyip düşmanlarını artırmayı göze almış bir Türkiye sayılmalı. Bu meselenin AB iLe görüşmelerde el yükseltme pazarlığı açtığına inanıyor olabilir hükümet. Ancak bu riskli bir hamle.
Sonra daha anayasa değişikliği ve başkanlık sistemi tartışmaları var. Oralarda tutum değişikliği, uzlaşma eğilimi kendisini nasıl gösterecek? İzleyip göreceğiz.
Ama bütün bunlar bir yana darbeye karşı 7 Ağustos mitinginin Türkiye siyasi tarihi açıdan dönüm noktası olma niteliğini değiştirmiyor. Dileğimiz o yeni kapının siyaseten daha demokratik, ekonomisi daha güçlü bir Türkiye'ye açılması.
Paylaş