CHP’liler, YSK başvuruyu geri çevirirse Anayasa Mahkemesi'ne gideceklerini söyledikleri sırada, AYM Başkanı Zühtü Arslan neredeydi biliyorsunuz, değil mi?
Beştepe’deydi.
Çin Başbakan Yardımcısını saymazsak, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı referandum sonrası ziyaret eden ilk kişi, Anayasa değişikliklerine göre gerektiğinde onu yargılama yetkisine sahip olan ve üyelerinin çoğunluğu da Cumhurbaşkanınca belirlenecek olan Anayasa Mahkemesi'nin Başkanı oldu.
İptal başvurusundan önce CHP grubuna hitap eden Kemal Kılıçdaroğlu, YSK başkan ve üyelerine ağır yüklendi.
Ondan önce de Beştepe’de toplanan binlerce kişiye “Başkan Erdoğan” sloganları altında hitap etti. O hitabında 16 Nisan referandumu sonuçlarına itiraz edenlere de çıkıştı, “Tencere, tava, hep aynı hava” diyerek.
Aslında MGK Olağanüstü Hali görüşürken İstanbul’da ve Türkiye’nin çeşitli yerlerinde referandum sonuçlarını protesto eden gösteriler yapılıyor, polis bunları dağıtıp, katılanları gözaltına alıyordu.
Protestocular sandıkta hile yapıldığını, aradaki 1 milyon 300 bin oya karşın aslında “Hayır” diyenlerin kazandığını öne sürüyorlardı.
Bu iddiaya geleceğiz, ama oy sandıklarında düzensizlikler yaşandığı çokça konuşuluyor halk arasında.
Sandık başında oy sayım gözleminde bulunan bir yakınım anlattı.
Gözlediği sandıktan 275 Hayır, 84 Evet oyu çıkmıştı. Sıra bunların resmi forma kaydına gelmişti, bir görevli söyleyecek, diğeri yazacaktı, topu topu birkaç saniyelik bir işlemdi.
Ancak yakınım 275 olan oyun, 175 olarak söylendiğini fark eder etmez, usulca “Sanırım hata oldu, 275” diye düzelttiğini söyledi. Diğer iki görevli birbirlerine bakmışlar. Yakınım uyarıyı duymazdan gelecekleri kuşkusuna kapılınca nazikçe tekrarlamış, “Belki yanlış okunmuş olabilir, isterseniz bir daha bakalım” diye. Hal böyle olunca, görevlilerden birisi kâğıda değil ama yakınıma ters bir bakış atarak “Tamam, tamam, 275” demiş ve resmi forma öyle işlenmiş.
Bu aslında genel seçimlerden çok referandumlarda rastlanan küçük çaplı sahtekârlıklardan birisi. Seçimlerde, bir partiden düşülen oy varsa, bunları toplamı tutturacak şekilde diğer partiler arasında bölüştürme ihtiyacı var. Oysa referandumda iki tercih olunca, bir tercihten düşülen oy, diğerine eklenebilir. Bu organize olarak yapıldığında, referandum seçim bölgelerini değil, ülke genelini bağladığı için de genel toplamda bir anlamı olabilirdi.
Erdoğan, 10 yıldan beri kafasına koyduğu hedefe ulaştı, başkanlık sistemine geçti. Artık MHP desteğine de ihtiyaç kalmadığına göre Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi gibi aslında herkesin ne olduğunu bildiği dolambaçlı ifadelere de gerek yok bence.
Erdoğan zaferini açıkladığı sırada 55 küsur milyon seçmenin yüzde 86’sının oy kullandığı referandumda “Evet” oranı yüzde 51,4, “Hayır” oranı yüzde 48,6 idi.
Ve bu sonuç üzerine Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) gölgesi düşmüştü. YSK Başkanı Sadi Güven kusura bakmasın ama iş işten geçtikten sonraki açıklaması, herhalde vicdan sahibi okumuş yazmış AK Partilileri de tatmin etmemiştir. Oy sayımız geçildikten sonra, daha önce kendi koyduğunuz kuralı çiğneyerek mühürsüz oy pusulalarını geçerli saymak, maç başladıktan sonra ceza sahası içinde faul yapmayı penaltı olmaktan çıkarmaya benziyor.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu yine de her iki kişiden birisinin parlamenter sistem yerine başkanlık sistemine geçmesine karşı durmasının, kabul edilen metni bir toplumsal uzlaşma belgesi olmaktan çıkardığını söyledi.
Referandum sonuçlarının başka çarpıcı yanları da var.
Başta Ankara ve İstanbul…
Ankara (yüzde 51,2) İstanbul (yüzde 51,4) ile “Hayır” dedi. İstanbul’da buna Erdoğan’ın evinin bulunduğu Üsküdar ilçesi dâhil.
İçinden AK Parti’yi çıkaran Milli Görüşün yükselişi, 1995 yerel seçimlerinde hem İstanbul’u (Tayyip Erdoğan ile) hem Ankara’yı (Melih Gökçek ile) kazanmasıyla başlamıştı.
Tıpkı 1923’de cumhuriyetin kuruluşu, 1947’de çok partili seçimlerin başlaması gibi ülkenin kim tarafından, nasıl yönetileceği, daha doğrusu bunun değişip değişmeyeceği oylanacak.
Tercihler belli.
Birinci tercihte bütün yürütme gücünün cumhurbaşkanı elinde toplanmasını kabul etmiş olacağız. Cumhurbaşkanı aynı zamanda Meclis’teki parti grubunun başında olabilecek ve aynı zamanda gerektiğinde kendisini de yargılamaya yetkili) Anayasa Mahkemesi üyelerinin çoğunu, hâkim ve savcı atamalarını yapacak kurulun çoğu üyesini de atayabilecek. Ordu ve istihbarat doğrudan kendisine bağlı olacak. Başbakanlık kaldırılacak. On ikinci Yüzyılda İngiltere’de ortaya çıkan Magna Carta’dan bu yana parlamentoların en temel haklarından sayılan bütçe yapma hakkı, olağanüstü halde cumhurbaşkanı tarafından kullanılabilecek. Muhalefetin mecliste hükümeti sorgulayabilmesi yalnızca yazılı soruyla sınırlandırılıyor. (Oysa parlamento sözcüğü dahi “parler”, konuşma, söz söyleme kökünden türemiş.)
İkinci tercihte ise onlarca yıldır şikâyet edip durduğumuz, neredeyse üçte birini değiştirip yine yeterince demokratikleştiremediğimiz, darbe girişimlerinden ekonomik kalkınmaya dek her sorunun kaynağı gördüğümüz mevcut anayasa ile yaşamaya devam edeceğiz.
Öte yandan bu mevcut anayasa dahi oya sunulanla karşılaştırıldığında yürütme üzerinde –yetersiz de olsa- daha fazla dengeleme ve denetleme imkânı var.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise, modern demokrasilerin temel özelliklerinden olan parlamento ve yargının denge ve denetleme yetkisinin aslında seçimle oluşmuş milli iradenin icraatını yavaşlatan “prangalar” olarak gördüğünü söylüyor.
Erdoğan aslında 2007’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki 367 krizi ve 27 Nisan e-muhtırasından bu yana icraacı başkanlık sistemi denilen, son dönemde sırf MHP lideri Devlet Bahçeli adının “Başkanlık” olmasını istemediği için “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” adı takılan bu modeli istiyordu.
Muhtemelen 15 Temmuz 2016 kanlı askeri darbe girişimi ardından oluşan milli beraberlik ruhundan aldığı ilhamla, harekete geçme zamanının geldiğini düşündü.
Bahçeli, geçen hafta sonu Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın baş danışmanlarından Şükrü Karatepe’nin “eyalet sistemi” hedefi olarak eleştirilen sözlerine tepki gösterdi. Daha doğrusu Erdoğan’ın bu sözlere tepki göstermemesine…
“Benim danışmanım dese görevden alırım” diyerek de Erdoğan’ı en sinirlendirecek şeylerden birisini yaptı ve ne yapması gerektiğini söylemiş oldu; siyasetin yaygın deyimiyle Karatepe’nin “kellesini istedi”.
Bahçeli bu durum önümüzdeki iki gün içinde düzeltilmezse “Eyalet sistemine karşı, üniter yapıdan yana olan ülkücüler ne yapacaktır?” diye sorarak, desteğini çekebileceği sorusunu da zihinlere yerleştirdi.
Oysa Bahçeli, partisinin parçalanması pahasına, sırf “Kürt sorununa siyasi çözüm” amacıyla PKK ile yeni bir diyalog başlatılmaması adına “evet” cephesine katılmıştı; en azından açıklamalar bu yöndeydi.
Şimdi bu çıkışıyla Bahçeli “Evet”i önde gösteren bütün anketleri çöpe mi göndermiş oluyordu?
Bir düzeltme gelmezse MHP “evet” vermekten vaz mı geçecekti? Bu bütün siyasi dengeleri bir anda değiştirebilirdi.
Erdoğan bir saat kadar sonra TGRT yayınında “Danışmanımın bir açıklaması olmuş, çarpıtmışlar” dedi; “Ki onu düzeltmeye yönelik açıklamalar yaptı.”
Tahminler doğruydu, Erdoğan sinirlenmiş, danışmanını savunuyordu.
Son birkaç gündür Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kampanya söylemi cumhurbaşkanlığı sisteminin Türkiye’ye nasıl çağ atlatacağından çok CHP ve Kılıçdaroğlu’na yüklenmeye yoğunlaşır oldu.
Öyle ki, mesela hükümet yanlısı gazete ve televizyon kanallarına bakarsanız, Kılıçdaroğlu’nun darbecilik ve yasa dışı örgüt üyeliği suçlarından, hem de suçüstü yakalanıp hapse atılmak üzere filan olduğunu düşünebilirsiniz.
Adeta referandum Türkiye’de bütün yürütme gücünü tek elde toplayacak, Cumhurbaşkanının yargı ve yasama üzerindeki yetkisini de artıracak bir anayasa değişikliği üzerine değil de, Kılıçdaroğlu üzerine yapılıyor gibi bir izlenime kapılmak mümkün.
Kılıçdaroğlu buna cevap olarak “Kanıtlasın. Devleti FETÖ’ye teslim eden ben değilim” dedi çıktı ama “İstanbul’da yüzde 53 “Hayır” oyu var” iddiasını da ortaya attı.
Bu iddia en az 11 Nisan’da ANAR’ın başındaki İbrahim Uslu’nun “Yüzde 52 Evet, 48 hayır” tahmini, kadar konuşuldu dün.
Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi ise, AK Parti içinden aldığı izlenimle “53-47” olarak açıkladı tahmini; böylelikle bir hafta kadar önce duyurduğu “55-56 Evet” tahminin de değiştiğini bizlere bildirmiş oldu.
Selvi, aslında AK Parti’nin çoktan 17 Nisan’da “yeni bir Türkiye’ye” hazırlanmaya başladığını da satırlardan taşan bir heyecanla yazdı.
Olabilir. Anketlerin nasıl yanıldığını İsrail, İngiltere, ABD seçimlerinde gördük. Belki 16 Nisan’da da göreceğiz ve “evet” oyları 55-56, ya da Erdoğan’ın arzu ettiği gibi 60 çıkacaktır, belki de Kılıçdaroğlu’nun tahmin ettiği gibi hayırlar kazanacaktır; üç gün sonra göreceğiz.
Oysa TRT yasasına göre Meclis’teki partilere oranlarına göre yer verilmeliydi.
Birkaç girişimden sonra TRT Kılıçdaroğlu’na 7 Nisan saat 19.00’da canlı mülakat için randevu verdi.
Duyurular yapıldı, CHP lideri stüdyoya gitti, geri sayım başladı.
Ancak saat 19.00 oldu, geçti, hala yayın başlamıyordu. Kılıçdaroğlu sordu. Cevabını da aldı: Henüz Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın konuşması bitmemişti.
Komisyonun AK Partili Başkanı Petek telefon görüşmemizde soruları yanıtlarken, bu durumu da komisyon raporunun hâlâ yazılamamış olmasının nedenleri arasında saydı.
Diğer nedenler arasında komisyon raporunun yazım çalışmaları arasına Anayasa referandumunun girmiş olması ve kamu kurum ve kuruluşlarından alınan bilgiler üzerine değerlendirmelerin tamamlanmamış olması da var.
Üç ay süren çalışmalarını 4 Ocak 2017’de bitiren komisyonun rapor taslağında yer aldığı varsayılan bazı iddialar, 16 Nisan Anayasa referandumu kampanyası boyunca Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu arasında tartışma konusu oldu. Örneğin Kılıçdaroğlu, darbe girişimine ilişkin olarak “FETÖ’cülerin siyasi bağlantıları” ve “ByLock kullanan vekiller” konusunu açtıkça, Erdoğan “Ne biliyorsan açıkla, ama 16 Nisan’dan sonraya bırakma” karşılığını verdi.
Kılıçdaroğlu’na neden açıklamadığı sorulduğunda, “Bizim istihbarat örgütümüz yok, elimizdeki her şeyi hükümete iletiyoruz” cevabını veriyor, adres olarak da 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nu gösteriyordu.
Komisyonun CHP’li üyesi İzmir Milletvekili Aytun Çıray ise ne taslak raporun kendilerine verildiğini ne de yazımına, âdet olduğu şekilde muhalif parti danışmanlarının alındığını iddia ediyordu.
Bu ve diğer iddiaları Komisyon Başkanı Reşat Petek’e sorunca şu yanıtları aldık:
ASLINDA BİTERDİ ARAYA REFERANDUM GİRDİ