Ölümleri şüpheli olan ve nasıl can verdikleri asırlardan beri hálá tartışılan tarihimizdeki diğer önemli kişilerin, meselá zehirlendiği söylenen Fatih'in yahut hayaları sıkılıp üstüne üstlük bir de tecavüze uğradığı anlatılan Genç Osman'ın mezarlarını açıp otopsi yapsak, nasıl olur diye düşündüm. Semra Hanım'ın başlattığı bu otopsi tartışması, bana, geçmişimizdeki birçok sırrı çözebilmemizi sağlayacak eşi bulunmaz bir tarihi fırsat gibi görünüyor.
Semra Hanım, merhum eşi
Turgut Özal'ın
eceliyle değil, zehirlenerek öldüğünü söyleyip otopsi yapılmasını istedi; oğlu
Ahmet Bey de konuyu Meclis'e taşıyacağını ve işe resmiyet kazandıracağını duyurdu....
Bu işin arkasından ne geleceğini, otopsi yapılıp da
Semra Hanım'ın iddiasının doğru çıkması halinde neler olacağını pek tahmin edemiyorum ama
‘‘mezar açma’’ teşebbüsü bana parlak bir fikir verdi:
Özal'ın mezarıyla beraber ölümleri şüpheli olan ve nasıl can verdikleri asırlardan beri hálá tartışılan tarihimizdeki diğer bazı önemli kişilerin, meselá bazı padişahların mezarlarını açıp otopsi yapabileceğimizi, dolayısıyla geçmişimizdeki birçok sırrın da bu sayede çözüleceğini düşündüm.
Ölümü şüpheli hükümdarlar listesinin başında zehirlendiği iddia edilen
Fatih Sultan Mehmed ile
Yıldırım Bayezid geliyor. Onları, oğlu
Yavuz Selim'in zehirlettiği söylenen
İkinci Bayezid takip ediyor ve hayaları sıkılıp tecavüze uğradığı anlatılan
Genç Osman da sırada bekliyor.
Yandaki kutularda, mezarlarını öncelikle açmamız gereken hükümdarlarımızın bir listesi var. Şimdi, bu otopsi konusunu gündeme getirdiği için
Semra Hanım'a
millet olarak
‘‘Allah sizden razı olsun’’ diyelim ve hazır elimiz deymişken,
Özal ile beraber ölümleri kuşkulu olan bütün bu padişahları da mezarlarından çıkartıp birkaç günlüğüne adli tıbba nakledelim!
Zehirlendi denenler
YILDIRIM BAYEZİD 1402 yazındaki Ankara Savaşı'nda
Timur'a esir düşmesinden birkaç ay sonra, Akşehir'de birdenbire ölüverdi. Ölüm sebebi olarak anjinden astıma, kalp krizinden sıtmaya ve iltihaba kadar çeşit çeşit ihtimal ortaya atıldı ama en yaygın söylenti, esarete dayanamayıp yüzüğündeki zehiri içtiği yolundaydı. Dolayısıyla
Yıldırım Bayezid'in
mezarı açılıp otopsi yapılırsa, kemiklerinde zehir zerreleri bulunup bulunmadığı ortaya çıkacak ve hayatının normal şekilde mi yoksa başka bir yolla mı sona erdiği kesin şekilde anlaşılacaktır.
FATİH SULTAN MEHMED1481 ilkbaharında doğu taraflarında bir sefere çıkmak üzere 300 bin askerle beraber Üsküdar'a geçti ama Gebze civarındaki
‘‘Hünkár Çayırı’’na
vardığı sırada birdenbire yatağa düştü. Gerçi babası
İkinci Murad gibi o da
‘‘Nikris’’e yani
‘‘gut’’ hastalığına müpteláydı ama bu defaki hastalığı bambaşkaydı. Saray hekimleri ayağından kan alıp bazı iláçlar içirdilerse de kurtaramadılar.
Fatih, 1481'in 3 Mayıs'ında hayata veda etti, cenazesi İstanbul'a getirildi, burada eski Türk gelenekleri uyarınca mumyalandı ve kendi yaptırttığı camiin bahçesine defnedildi. Ama ardında asırlar boyu devam edecek olan bir zehirlenme söylentisi bıraktı ve
Papa'dan tutun, İstanbul sarayındaki Rum dönmelere kadar binbir kişi katil adayı yapıldı. İşte, bütün bu iddiaların hakiki cevabını ortaya çıkartmanın tek yolu,
Fatih'e de yapılacak olan bir otopsiden geçiyor!
İKİNCİ BAYEZİDOnun ölümü de kuşku doluydu. Oğlu
Yavuz Selim tarafından 24 Nisan 1512'de tahtı bırakmaya mecbur edildi ve bir ay kadar İstanbul'da saygı gösterilen bir mahkum gibi kaldı. Sonra daha rahat bir hayat sürebilmek için, tahtın yeni sahibi olan oğlundan izin alarak Dimetoka'daki sarayına gitmek üzere yola çıktı ve 26 Mayıs günü Çekmece'de aniden can verdi. Osmanlı tarihçileri
‘‘zaten ihtiyarlamıştı, yola dayanamadı’’ dedilerse de, devrik yaşlı hükümdarı oğlu
Yavuz'un zehirlettiği söylentileri çıktı ve bu söylentiler asırlar boyu devam etti. Bugün
İkinci Bayezid'in
cesedine yapacağımız bir otopsi bu şüpheleri dağıtacak; oğlu
Yavuz Selim ya aklanacak, yahut babasına hiç de hoş olmayan bir iş ettiği ortaya çıkacaktır.
SULTAN ABDÜLÁZİZ (Bilekleri kesildi)1876'nın 30 Mayıs'ında bir darbeyle tahtından indirildi ve Fer'iye Sarayı'na kapatıldı, 4 Haziran'da bilek damarlarını makasla kesip intihar ettiği açıklandı ama buna kimseler inanmadı. Seneler sonra zamanın hükümdarı
İkinci Abdülhamid hadiseyi gündeme getirip mahkemeye taşıdı, mahkeme
Abdüláziz'in cinayete kurban gittiğine karar verdi ve o zamanın önde gelen birçok devlet adamını ağır cezalara çarptırdı. Bendeniz de hükümdarın öldürülmüş olduğuna inananların safındayım, zira hiç kimsenin her iki bileğinin damarlarını kendi başına kesme mahareti gösterebileceğini aklım almıyor. Bu yüzden
‘‘Hazır başlamışken, Abdüláziz'
e de bir otopsi yapıverelim’’ diye düşünüyorum.
Özal'ın mezarıyla beraber
Sultan Abdüláziz'in
kabri de açılacak olursa bu
‘‘intihar mı, cinayet mi?’’ tartışmalarına artık bir nokta konacağına eminim!
Başına bir iş gelenler
Elimde imkán olsa mezarlarını açtırıp otopsi yaptırtacağım üç hükümdar daha var: Genç Osman, Üçüncü Selim ve Kanuni Süleyman... Aslında bunların ilk ikisinin başkalarının eli ile, sonuncusunun ise eceliyle öldüğü gayet iyi
biliniyor ama tarihimizin bütün kuşkulardan arındırılması için hazır elimiz deymişken bunlara da hemen bir otopsi yapmamız gerekiyor. İşte bu üç hükümdarın ölüm sebepleri ve otopsi sayesinde elde edeceğimiz emsalsiz bilgiler.
GENÇ OSMANAyaklanan yeniçerilerle sipahiler tarafından 1622'nin 19 Mayıs'ında tahtından indirildi ve ertesi gün
‘‘hayalarının sıkılması suretiyle’’ öldürüldü. Hanedan mensuplarının kanlarının akıtılmaması geleneğinin bu ayaklanmada bir yana bırakılıp kafasının kesildiği ve o sırada 18 yaşında olan hükümdarın tecavüze uğradığı bile iddia edildi. Mezarı açılıp gerekli analizler yapıldığı takdirde bütün bu bilinmezler ortaya çıkacak,
‘‘hükümdarına tecavüz etmiş tek millet’’ unvanını alıp alamayacağımız kesinlik kazanacaktır.
ÜÇÜNCÜ SELİMPadişahlığının yanısıra çok önemli bir besteciydi.
Kabakçı Mustafa'nın
başını çektiği bir ayaklanmayla 29 Mayıs 1807 günü tahtından indirildi ve Topkapı Sarayı'nda bir odaya kapatıldı. Yanında karısı, iki cariyesi ve bir de ney vardı. Yerini alan
Dördüncü Mustafa'nın emriyle 1808'in 28 Temmuz'unda öldürüldü. İddiaya göre önce şişlendi, sonra kılıçla ve sopa darbeleriyle can verdi.
Üçüncü Selim'in kemikleri üzerinde yapılacak bir inceleme, hükümdarın canını nasıl
‘‘zarif’’ bir şekilde aldığımızı ayrıntılarıyla ortaya koyacaktır.
KANUNİ SÜLEYMAN1566'nın 7 Eylül günü, Macaris-tan'daki
Zigetvar Kalesi'ni kuşattığı sırada bu dünyadan ayrıldı. Cenazesi tahnit edildi, iç organları öldüğü yere gömüldü ve cenazesi Istanbul'a getirilip defnedildi. Türkiye, daha sonra,
Kanuni'nin iç organlarının gömüldüğü yerin üzerine koskoca bir türbe inşa etti. İşte, hükümdarın İstanbul'daki cenazesi değil ama Macaristan'da kalan iç organlarının kalıntılarını çıkartıp iyi bir tahlilden geçirirsek
Muhteşem Süleyman hakkında yeni ve çok önemli bilgiler elde eder, meselá son yediği yemek üzerindeki bilinmezlik bulutlarını dağıtabiliriz demektir.
İşte, açılacak mezarların adresleriYILDIRIM BAYEZİD Bursa'da, inşa ettirdiği camiin yakınındaki türbede.
FATİH SULTAN MEHMED İstanbul'da kendi ismini taşıyan camiin avlusundaki türbede gömülü olduğu zannedilir ama mezarı başka yerdedir. Yerini, otopsi öncesinde açıklayacağım.
İKİNCİ BAYEZİD İstanbul'da, adını taşıyan semtte yaptırttığı ve yine kendi ismiyle anılan camiin dış avlusundaki türbede.
KANUNİ SÜLEYMAN İstanbul'da,
Mimar Sinan'a inşa ettirdiği ve kendi adını verdiği camiin avlusunda.
GENÇ OSMAN Sultanahmet'te, babası Sultan Birinci Ahmed'in türbesinde.
ÜÇÜNCÜ SELİM Láleli'de, Babası Üçüncü Mustafa'nın adıyla bilinen türbede.
SULTAN ABDÜLÁZİZ Divanyolu'nda,
‘‘Sultan Mahmud Türbesi’’nin,
caddeye bakan tarafındaki binada.