Garip bir duyguydu; garip, ama hoş. Köprü denince, ister taştan, betondan, ağaçtan, demirden yapılmış olsun, katı, kımıldamaz ve herhalde gemi gibi sallanmaz şeylerin üzerinden geçerdiniz hep, oysa bu sallanıyordu. Hem de ölü dalgalarda hafif yalpalayan şileplerin rahatlığı ve yavaşlığıyla.Vapurların yaslanması için konmuş yan dubaların sallanması daha oynak olurdu. İskelelerde kendinizi o harekete bırakıp dans etmek gelirdi içinizden.Dubalı Galata Köprüsü artık yok.Ortasındaki iki açıklıktan gidip gelen buharlı çatanalar da yok. Uzun bacaları köprüye çarpmasın diye arkaya doğru kırıldıkça kazan dairelerinden gelip baca diplerinden püsküren kara dumanları daha da koyulaşırdı.Azapkapısı'ndaki tamir yerlerine, Camialtı ve Taşkızak'taki tersanelere geçmek isteyen büyük gemileri seyretmek içinse, sabahın çok erken saatlerini, orta dubanın römorkörle yana çekilerek açılmasını beklemeniz gerekirdi.Şimdi günlerce, aylarca bekleseniz de göremezsiniz onları artık.Çünkü ‘‘yeni’’ köprü açılmayacak kadar eskiyiverdi birkaç yılda.Açılması için orta kapağın havaya kalkması gerekli; kalkmıyor. Birer çirkinlik anıtı olarak iki yana konmuş olan acayip demir yapıların içindeki teknoloji, başlangıçta gördüğü görevi bugün görmekten aciz. Kapak, altmış metreyi aşkın uzunlukta olduğu için fazla ağır geliyormuş.‘‘Mühendislik denen bir şey var: Daha önceden hesaplanıp işlerliği ve dayanıklılığı ölçülmemiş mi? Almanlar'la bir araya gelerek bu köprüyü yapan yerli şirket ülkenin en iyilerinden biriydi; çirkin görüntüyü yaratmak pahasına da olsa kurduğu mekanizma niçin çalışmıyor? Projesini kim yaptı? Kesin kabulünü kim kararlaştırdı? Niçin düzeltilmiyor? Hiç olmazsa o kısım için eski usul dubalı bir çözümle açılıp kapanma sağlanamaz mı?’’ türünden zor sorular sorup muhatap aramayın. Aylardır süren bu rezalete aldırış eden, çare arayan, sorumluları zorlayan hiç kimse yok galiba.Bu arada, elindeki Gölcük Tersanesi çöken bahriye, Taşkızak'a ulaşamayıp Pendik'te çözüm peşinde; Denizyolları'nın ve Deniz Nakliyatı'nın koca gemileri Haliç'e girip çıkamıyor.Depremler, emeklilik kavgaları, af ve tahkim oyunları altında zaten ezilmiş bitkin bir Türkiye, sessiz, hareketsiz ve mütevekkil, açılmayan çirkin köprünün, yalnız çirkinliğini değil, işlevsizliğini de seyretmekte.Bugün 12 Eylül darbesinin yıldönümü. Anarşiyi durdurma bahanesiyle 24 Ocak ekonomisine uygun bir siyasal modelin biçilmesine başlandığı tarih.Güçlü devlet ve etkin yönetim yaratmak için hakların ve özgürlüklerin kısılışı, tartışılması bitmeyen ve son günlerde yeniden alevlenen yasaklarla kuralların getirilişi.Hepsinden sonra da, kapalı kalmış bir köprüyü bile açtıramayan, tepkisiz, etkisiz, yaptırım ve ceza uygulamaktan aciz bir yönetim.Bu mudur Anayasa'nın güya güçlendirdiği devlet?Copyright 1999 Hurriyet| ana sayfa | son dakika | haber indeksi | gündem | ekonomi | dünya | olay | spor | yaşam | yazarlar | tv programlari | fal | | hava durumu | kelebek | | | pazar | | | turizm | teknonet | interaktif tüketici | | | | seri ilanlar | e-mail | | |
button