Paylaş
Kıbrıs'a ilişkin olarak Birleşmiş Milletler'den geliyormuş görünen son girişimin özde Denktaş'ı yine ‘‘uzlaşmaz’’ göstermeye yönelik bir plan olduğu açıkça anlaşılıyor. Londra'dan Washington'a, Washington'dan New York'a uzanan zincirin sonunda Güvenlik Konseyi'nden ‘‘İki lideri koşulsuz olarak bir araya getir’’ direktifi almış bir Genel Sekreter var; o da ‘‘Güvenlik Konseyi'nin istediğini yapmaktan başka çarem yok’’ demekte.
KKTC Cumhurbaşkanı'nı uzlaşmaz göstermenin yararı nedir?
Uzlaşmazlığı tek kişiye yıktınız mı, başka herkesi ‘‘uzlaşabilir’’ gösterip onlardan ‘‘şanlarına uygun’’ bir şeyler beklemeye başlarsınız. Beklenenler eşyanın tabiatına aykırı da olsa.
Denktaş'ın istediği iki şey ise eşyanın tabiatına uygun olduğu için, ‘‘koşul’’ bile sayılmaz.
Bunlardan birincisinin yerine getirilmediğini varsayalım. ‘‘Varsaymak’’ ne demek; şimdiye kadar olan buydu zaten: İki taraftan biri meşru, öbürü gayri meşru devlet olarak oturuyorlardı masaya. Masada eşitlik olduğu hep söylense de, tek meşru devlet sayılan taraf bu niteliğini ortadan kaldıracak çözümlere direnmekteydi. Ortak çözüm için masaya oturması istenen tarafların masa dışındaki eşitsizliklerini sürdürmek midir eşyanın tabiatına uygun olan? Öyle görüşmeden hayır mı gelir?
Nitekim, 1964'ten beri, tam otuz beş yıldır da gelmedi.
Aslında, koşul denenlerden birincisi eşyanın tabiatına uydurulduğu, yani koşul olmaktan çıkarılıp taraflar doğal olarak eşit devlet nitelikleriyle masaya oturduğu gün, koşul denenlerden ikincisi de koşul olmaktan çıkıyor.
Neden mi?
Çünkü, Türk tarafına ‘‘Ancak konfederasyon konuşmak için masaya otururuz’’ dedirten olgu, 1977 Denktaş-Makarios zirvesinden beri federasyon konuşmak üzere masaya oturmanın taraflar arasındaki eşitsizliği bozmaya yaramamış olmasıdır.
Yalnız eşyanın tabiatına değil, hukuka da aykırı olan buydu: Federasyon, egemen devletlerin egemenliklerinden bir bölümünü federal bir otoriteye devrederek federe devletlere dönüşmeleri demekse, bu devir işlemini yapabilmeleri için eşit egemenliklerinin tanınması gerekmez miydi? Birini egemen sayıp öbürünü saymamakla üçüncü bir egemenlik yaratılabilir miydi?
Nitekim, otuz beş yıldır yaratılamadı ve o fırsat da kaçtı.
Bu deneyimlerden sonra, ‘‘konfederasyon konuşmak için masaya oturmak’’ demek, iki eşit egemenliğe bağlı bir çözüm için asgari zemini oluşturmak demektir. Gerisi, görüşme masasında anlaşılır. Şimdiye kadar federasyonlarda olduğu gibi ortak anayasa yoluyla sağlanamayan ‘‘barış içinde yan yana yaşama’’ ortamının konfederasyonlardaki gibi devletler arasında ikili anlaşmayla sağlanmasını ve sonrası için her türlü gelişmeye açık tutulmasını istemek çok yanlış mıdır ki, koşul sayılıp uzlaşmazlık belirtisi diye kötülenmektedir?
Paylaş