Mümtaz Soysal: Hukuk ve cumhuriyet

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Adli Yıl'ın açılışında Yargıtay ve Türkiye Barolar Birliği başkanlarının yaptıkları konuşmalar üzerine kitaplar yazılabilir. İkisi de öylesine nitelikli, içerikli, anlamlı. Birincisi, tartışmaya gebe devlet ve hukuk felsefesiyle, ikincisi de eleştiri yüklü siyaset ve hukuk gözlemleriyle.

İzlenimleri daracık sütuna sığdırmak o bakımdan zor.

Yargıtay Başkanı'nın belirli bir devlet felsefesinden ve ‘‘hukukun üstünlüğü’’ ilkesinden kalkarak, ‘‘özel hukuk-kamu hukuku gibi katı kavramlaşmalar’’a yer vermeyen ve ‘‘Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ayırımı’’na gitmeyen bir ‘‘hukuk birliği’’nden yana olduğu açıkça anlaşılıyor.

Hukukun üstünlüğü, düşünce özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, yargı kolluğu, yargılama yükü konularında üstelik güzel Türkçe'yle söylediklerine katılmamak elbet söz konusu olamaz. Ancak, daha çok İngiliz-Amerikan yaklaşımına özgü olan ve Manş'ın berisinde hayli tartışılan ‘‘hukuk birliği’’ni savunma çabasıyla, Avrupa'da ve hele Fransa'da yaşanan evrimleri bu kadar kolay harcamamalıydı. Örneğin, beğenilen demokratik ve özgürlükçü Fransa'nın yaratılmasında beğenilmeyen ‘‘otoriter, ama özgürleştirici’’ Jakoben devrimciliğin payı yadsınabilir mi? Otoriterliğine karşın sonuçta özgürlüğü ve demokrasiyi amaçlayan Atatürkçülük de aynı çizgide değil midir?

Daha doğrusu, eğer bugün ‘‘gerçekten demokratik, hukukun üstünlüğünü tanımış, eleştirel akılcılığı benimsemiş ve tam laik’’ bir Türkiye yaratılmamışsa, bunun nedeni, Fransa'dan farklı olarak, başlangıçtaki devrimin ilkelerini doğal sonuçlarına götüremeyişteki somut beceriksizliklerde, hatta ihanetlerde yatmıyor mu? Dipnotları zengin konuşma, bunlara dokunarak özgün anlamda da zenginleştirilebilirdi. Değerli Başkan, bizim İkinci Cumhuriyetçilerimiz gibi Debray'nin sözünü tersine çevirip ‘‘Cumhuriyet, demokrasiyi öldürdü’’ demek istemiyordu herhalde.

Beceriksizliğin ve hatta ihanetin somut örnekleri Türkiye Barolar Birliği Başkanı'nın konuşmasıyla geldi.

Törende ‘‘çağcıl’’ demokrasi öğelerinden biri olarak ‘‘çatışmayı saygıyla kaynaştırmak’’tan söz edip iktidarın Sosyal Güvenlik Yasası'ndaki inatlaşmasını gözardı etmek ve laikliği savunup Fethullahçılığı yok saymak olmazdı. Çoğulcu yaklaşım, siyasi suçları af dışı bırakıp bu konuda Anayasa değişikliğine gitmeyenleri eleştirmeyi de gerektirirdi. Hukukun üstünlüğünü ve yargının bağımsızlığını gündeme getirip uluslararası tahkim konusunda partiler arası pazarlıktan söz açmamak olabilir miydi? Hukuk birliği, doğru anlamıyla, organlarda değil kavramlarda birlik olduğuna göre, ondan yana olmak, ülkede hukuk üstünlüğünün dayanaklarından biri olan Danıştay'ı devre dışı bırakıp uluslararası hakemlere sığınanlara karşı sessiz kalmayı haklı gösterir miydi? Baroların sesi, törenin anlamını bu bakımdan tamamlamış oldu.

Ayrıca, Barolar Birliği Başkanı'nın, yargı reformundan söz ederken, tahkim ve Danıştay konusunda dış baskı olasılığına bağlayarak söyledikleri hepsinden daha anlamlı, ama çok acıydı: ‘‘Türk yargısına güven duymayan bir siyasi iktidardan yargı reformunu gerçekleştirmesini beklemenin anlamı yoktur.’’



Yazarın Tüm Yazıları