Brezilyalı yetkililer sivrisineklerin bulaştırdığı zikaya karşı her türlü önlemin alındığını, kışın avantaj olduğunu açıklasa da sadece birkaç ay önce yaşanan salgın korku salmaya yetiyor. Gerçekten de zika virüsünün yaşaması için sıcaklığın daha yüksek olması gerekiyor. Ancak kış avantajı, riski sıfıra indirmeye yetmiyor.
Sırf zika virüsü korkusuyla Olimpiyatlar’a katılmayacaklarını açıklayan sporcular oldu. Ülkelerse sporcularını zikaya karşı uyarmayı ihmal etmiyor. Brezilya’nın sadece zika değil, başka sağlıkla ilgili konularda aldığı önlemler konusunda kuşkular da var.
Bu arada hatırlayacaksınız, sayıları 150’yi bulan sayılı bilim insanı Dünya Sağlık Örgütü’ne bir mektup yollayarak, Olimpiyatlar’ın başka bir yere alınması ya da ertelenmesini istemişti. Hoş, örgüt oyunların zikanın yayılmasında büyük değişiklik yapmayacağını öne sürmüş ve bu çağrıya olumlu yanıt vermemişti. Ama tüm bu uyarılara karşın, gönül rahatlığıyla, “Bir şey olmaz, hiç endişe etmeyin”demek zor. Tedbiri elden bırakmamakta yarar var. Ülkeler sporcuları sadece Olimpiyatlar boyunca değil, sonraki 6 ay (kuluçka süresi) da dikkatli olmaları konusunda uyarıyor.
Zikanın henüz bir aşı ve tedavisi yok. Dolayısıyla başka önlemler almak lazım. Olimpiyatlar’ı izlemeniz ya da başka nedenlerle hastalığın bulunduğu bölgelere gitmeniz gerekiyorsa bunları unutmayın:
Kolera ve besinlerle bulaşan bir hastalık. Hastaların dışkı ve idrarlarıyla kirlenmiş su ve besinlerin tüketilmesiyle bulaşan kolera, karın ağrısı, bulantı, kusma, bol miktar ve sıklıkta dışkılamayla seyrediyor. Çoğu enfeksiyon hafif seyretse de hastaların bir bölümünde hastalık ağır sulu ishal ve kusmayla başlıyor. Vücuttan büyük miktarda sıvı ve tuz kaybıyla sonuçlanıyor. Ağır kolera olgularında sıklıkla mide, kol ve bacaklarda kramplar yapıyor. Bu kişilerde vücut sıvılarının hızla kaybedilmesine bağlı şok tablosu ortaya çıkıyor. Uygun sıvı tedavisi uygulanmazsa ölümle sonuçlanabiliyor.
Hastalığın kuluçka süresi birkaç saatten, beş güne kadar uzayabiliyor. Dolasıyla seyahatten dönüşte bu ve benzer belirtiler yaşıyorsanız, mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurun ve yolculuğunuzdan bahsedin.
Gıda güvenliğine uyanlar için kolera riski çok düşük. Sağlık Bakanlığı Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü Seyahat El Sağlığı kitabı koleradan korunmak için balık ve kabuklu deniz yiyeceklerinden kaçınmasını öneriyor. Pişmiş ve sıcak servis edilen yiyecekler, kendinizin bizzat soyacağı meyve ve sebzeler, kaynatılmış veya klorlu suyla hahzırlanan içecek ve buz, karbonatlı içecekler de genelikle önerilmiyor.
Deniz ürünleri en az 70 derece pişmişse yiyin
Kolera besinlerle bulaşan bir hastalık. Hastaların dışkı ve idrarlarıyla kirlenmiş su ve besinlerin tüketilmesiyle bulaşan kolera, karın ağrısı, bulantı, kusma, bol miktar ve sıklıkta dışkılamayla seyrediyor. Çoğu enfeksiyon hafif seyretse de hastaların bir bölümünde hastalık ağır sulu ishal ve kusmayla başlıyor. Vücuttan büyük miktarda sıvı ve tuz kaybıyla sonuçlanıyor. Ağır kolera olgularında sıklıkla mide, kol ve bacaklarda kramplar oluyor. Bu kişilerde vücut sıvılarının hızla kaybedilmesine bağlı şok tablosu ortaya çıkıyor. Uygun sıvı tedavisi uygulanmazsa ölümle sonuçlanabiliyor.
Hastalığın kuluçka süresi birkaç saatten beş güne kadar uzayabiliyor. Dolayısıyla seyahatten dönüşte bu ve benzer belirtiler yaşıyorsanız, mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurun ve yolculuğunuzdan bahsedin. Gıda güvenliğine uyanlar için kolera riski çok düşük. Sağlık Bakanlığı Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü Seyahat Sağlığı El Kitabı koleradan korunmak için balık ve kabuklu deniz yiyeceklerinden kaçınmayı öneriyor. Pişmiş ve sıcak servis edilen yiyecekler, kendinizin bizzat soyacağı meyve ve sebzeler, kaynatılmış veya klorlu suyla hazırlanan içecek ve buz, karbonatlı içecekler de genellikle önerilmiyor.
DENİZ ÜRÜNLERİ EN AZ 70 DERECEDE PİŞMİŞSE YİYİN
İçme ve kullanma suyu olarak klorlanmış şebeke suyu tercih edilmeli, kaynağı bilinmeyen ve klorlanmamış sular tüketilmemeli, ancak zorunlu durumlarda 10 dakika kaynattıktan sonra kullanılmalı.m Kişisel hijyen kurallarına uyulmalı. Eller yemekten önce ve sonra, tuvaletten önce ve sonra, yemek hazırlamadan önce ve sonra, bebeklerin altı değiştirilmeden önce ve sonra, bebekleri beslemeden önce ve sonra mutlaka bol temiz su ve sabunla yıkanmalı.m Kolera bulunan bölgelere seyahat edecek kişiler kaynağını bilmedikleri su ve açıkta satılan gıdaları tüketmemeye özen göstermeli. m Kolera olan bölgede özellikle bulaşık sularda bekletilmiş çiğ veya az pişmiş deniz ürünlerinin yenmemesi gerekiyor. Deniz ürünleri ve yemekler en az 70 derecede pişirilmeli.
Dokuz Eylül Hastanesi Acil Tıp Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Gürkan Ersoy, havuzlar için en büyük risk grubunun çocuklar olduğunu hatırlatıyor. Aileler çocuklarını havuza sokup, havuz kenarında gazete/kitap okuyor, telefonu ile ilgileniyor, bu arada çocuk gözden kaçıyor ve boğulabiliyor. Doç. Dr. Ersoy, “Çocuklar suda çok çabuk boğulabilir. Çünkü güç ve sınırlarını bilmezler, yüzeceğini zanneder ama süratle yorulur ve göz açıp kapatıncaya kadar boğulurlar” uyarısı yapıyor.
CAN SİMİDİ, İP, DAL, ÇEKET VS. UZATIN
Ersoy’un verdiği bilgiye göre, boğulmakta olan birini kurtarmak çok kolay değil. Kurtarıcının mutlaka cankurtaran eğitimi almış olması gerekiyor. Ersoy şu hatırlatmaları yapıyor:
* Suda boğulanı kurtarma tekniklerini bilmiyorsanız, eğitimini almadıysanız kurtarmak için suya girmeyin.
* En iyi ve tehlikesiz yardım, boğulmakta olan kişiye can simidi fırlatmak, ip, dal,ceket vs. uzatarak tutunmasını sağlayıp kendisini karaya çekin,
Tatil stresi, daha planlama yaparken başlıyor. Çıkılacak tarih, eşlerin birbirine uydurma çabası, çocukların sınavları, okulu derdi vs. derken ilk yorgunluk ve yoğunluk yaşanıyor.Arkasından gidilecek ve kalınacak yer seçme stresi geliyor. Hayaller, tavsiyeler, bütçe gibi faktörler seçimi zorlaştırıyor.
Güç bela buna karar verilince bu kez alışveriş gündeme geliyor. Eksiklerin tamamlanması bütçedeki açığı büyütüyor. Ama çalışıyorsanız tatile gitmeden yüksek bir tempo sizi bekliyor. Gitmeden bitirilmesi gereken işler, bırakılacak yedekler vs. ile uğraşırken hepten bitap düşülüyor. Tatile ‘bitap’ girmemek için birkaç öneri:m Yıl içinde tatil için kenara para koyun. Tatil bütçenizin hazır olması, seçme şansınızı artırır.
Tatil birikimi erken rezervasyon şansı tanır. Erken rezervasyonsa daha küçük bir bütçeyle tatile.
Planlama, işleri kolaylaştırır. Tatil yeri seçimini son dakikaya bırakmayın.m Tatil ihtiyaçlarınızı da son dakikaya bırakmayın. Eksiklerinizi fırsat buldukça tamamlayın.
Tatil stresi, daha planlama yaparken başlıyor. Çıkılacak tarih, eşlerin birbirine uydurma çabası, çocukların sınavları, okulu derdi vs. derken ilk yorgunluk ve yoğunluk yaşanıyor.
Arkasından gidilecek ve kalınacak yer seçme stresi geliyor. Hayaller, tavsiyeler, bütçe gibi faktörler seçimi zorlaştırıyor. Güç bela buna karar verilince bu kez alışveriş gündeme geliyor. Eksiklerin tamamlanması bütçedeki açığı büyütüyor. Ama çalışıyorsanız tatile gitmeden yüksek bir tempo sizi bekliyor. Gitmeden bitirilmesi gereken işler, bırakılacak yedekler vs. ile uğraşırken hepten bitap düşülüyor. Tatile ‘bitap’ girmemek için birkaç öneri:
- Yıl içinde tatil için kenara para koyun. Tatil bütçenizin hazır olması, seçme şansınızı artırır.
- Tatil birikimi erken rezervasyon şansı tanır. Erken rezervasyonsa daha küçük bir bütçeyle tatile.
Çocuk oto koltuğunda kriter yaş değil, boy ve kilo. Türkiye’de Haziran 2010’dan itibaren 1.35 cm’den kısa ve 36 kilogramın altındaki çocuklar için oto koltuğu kullanımı zorunlu hale geldi. Bu koltuklar çocukların seyahati ve trafik güvenliği açısından çok önemli, hayat kurtarıcı.
2014 yılı verilerine göre, 413 çocuk trafik kazalarında hayatını kaybetti. 50 bine yakını ise yaralandı. Doğuş Otomotiv’in önayak olduğu ‘Trafikte Çocuk Güvenliği’ projesi tam da bu konuda bilinci artırmayı hedefliyor. ‘Araçta Çocuk Güvenliği’ araştırmasına göre, ailelerin sadece yüzde 23’ü çocuk koltuğu kullanıyor. Bunların yüzde 93’ü ise 0-3 yaş arası çocuk koltuğu kullanıyor. Ama üç yaş sonrasında çocuk koltuğu kullanımını bırakıyor.
Unutulmamalı ki çocuk ister kucağınızda ister yanınızda otursun, hiçbir anne-baba çocuğunu kemerden daha iyi koruyamaz.
Uzmanlar çocuk koltuğu kullanımıyla ilgili şu uyarıları yapıyor:
Öncelikle hatırlatalım, tanımadığınız insanlarla, bilhassa korumasız (prezervatif kullanmadan) ilişkiye girmek cinsel yolla bulaşan hastalıklar açısından çok büyük bir risk. Kadın veya erkeğin “temiz görünümü, şıklığı, işi-gücüne” aldanmayın. Bu özelliklerin hiçbiri cinsel yolla bulaşan hastalıklarla ilgili bir referans değil. Pek çok kişi hasta olduğu halde tedaviye gitmiyor. Bazılarının da hastalığından haberi yok. Ama ilişki yaşadıklarına bulaştırıyor. Tekeşlilik de cinsel hastalıklardan korunmada hâlâ en güvenli ve masrafsız yöntem. Ama biliyoruz ki herkes tekeşli yaşamıyor.
Vajinal, oral veya anal her türlü cinsel ilişkide prezervatif, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlara karşı büyük oranda koruyor, mutlaka kullanın. Prezervatifi cinsel ilişkinin başlangıcından sonuna kadar takın. Ancak cilt temasıyla bulaşabilen (siğil, uçuk gibi) bazı hastalıklara karşı prezervatif de yetmiyor.Kadınlar daha duyarlıKadınlar genital organlarının yapısı nedeniyle daha büyük risk altında. Enfekte bir erkekten kadına cinsel yolla bulaşan hastalık geçme olasılığı, enfekte bir kadından erkeğe bulaşma olasılığına göre daha fazladır. Ayrıca kadınların erken yaşta evlendikleri ve erken yaşta cinsel ilişki kurdukları toplumlarda kadınların enfeksiyon alma riski artıyor.
Mutlaka eş de tedavi olmalı
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar dünyada en sık rastlanan enfeksiyon hastalıklarından. Batı ülkelerinde bu hastalıklar 1950’lerden 1970’lere doğru giderek artarak 1980’lerde sabit bir düzeye ulaştı. 1980’lerin sonundan itibaren pek çok ülkede, özellikle sifiliz (frengi) ve gonore (bel -
soğukluğu) yeniden artmaya başladı. Dünyada her yıl 250 milyonu aşkın kişi gonoreye yakalanıyor. Sifiliz vakalarının sayısı 50 milyon civarında. Trikomoniyaz ve genital herpes ise daha sık. Cinsel yolla bulaşan hastalıkların çoğu, tedaviyle hızla iyileşebilir ve bulaşması önlenebilir. Ancak, eski organizmaların yeni ya da ilaca dirençli türleri, yeni ortaya çıkan etkenler, hayat koşullarının değişmesi ve daha serbest yaşam tarzları nedeniyle yayılım çok fazla. İnsanların hareketinin (seyahat) artışı, bu hastalıkların hızla yayılmasına da zemin hazırlıyor. Bir kişide enfeksiyon saptandığında tedavi mutlaka eşine de uygulanmalıdır.